Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali ile İlgili Anlatılar > Hakkında Anlatılanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

İbnu Bacce

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: İbnu Bacce
    Gönderim Zamanı: 02 Haziran 2010 Saat 21:48

el-Gazali el-Munkız'da kendi Hakikat arayışını anlatırken kelamı, Felsefe ve Talimiyye dokdirini eleştirir, bunların bizi Hakikat Bilgisine ulaştırmaya güçlerinin yetmediğini ifade eder. O'na göre Hakikatı arayan ve Allah'a varmak isteyen kişi için en güvenilir yol kalbin yol göstericiliğidir. [3]Halvet, insanın kendi içinde ve kendisiyle birlikte manevi bir yolculuğa hazırlanması şeklinde tanımlanabilir. Bu hazırlık doğal olarak bir süre "münzevi" yani yalnız başına, insanlardan uzak yaşamayı gerekli kılar. Halvet halinde ve münzevi yaşamaya başlayan kişi, ruhi bir takım cehdler, büyük ve altından kalkılması güç olan çabalarla "murakabe" aşamasına girer. Sürekli teemmül ve zikr halinden sonra bu murakebe hali, kişiye ve onun zihnine makulat aleminin kapılarını açar, ona öyle apaçık şeyler (zahir) olur ki, bu kimse onun üstünde başka bir lezzet ve zevk duyamaz olur. Tasavvuf dilinde bu sürece, çeşitli isimler verildi. Söz gelimi süreci sülük sonucu keşf veya mükaşefe ifade edebilir.

İbnu Bacce'ye göre el-Gazali kendisiyle birlikte başkalarını da aldatmaktadır. O'na göre insanın akıl güçleri ancak İlim ile derece derece tekamül eder. Bu sürecin sonunda ittisal gerçekleşir ki, anlamı Hakikatı arayan insan ile Hakikat'ı temsil eden Faal Akl'ın birleşmesidir. Halvet'le hiç bir şey elde edilemez ve el-Gazali'nin önerdiği yöntem tümüyle boştur. Oysa insan teorik bilgiyle kendini bilebileceği gibi Faal Aklı da bilebilir. el-Gazali "halvet, zihne makulat alemini açar. Teemmülde bulunan kimseye öyle ilahi şeyler zahir olur ki, teemmülde bulunan kimse onun üstünde başka bir lezzet duyamaz. İşte teemmülde bulunanların çalışıp çabaladıkları amaç budur" demekle hem kendini hem başkalarını yoldan çıkardı.

M. Sagir Hasan el-Ma'sumi ise, İbnu Bacce ile ilgili kaleme aldığı yazısında İbnu Bacce'nin el-Gazali'ye hayran olduğunu, O'nun önerdiği yolun kişiyi marifetullaha götürdüğünü kabul ettiğini ve bu yolun Rasulullah'ın öğretisine dayandığını beyan ettiğini söyler.

el-Gazali'nin anlayışını vehimle itham eder. Başka Sufilerde görülen bazı idrak ve tasavvurlar mahsus türden hayallerdir. Onlar bunu insanın asıl amacı sanırlar. Sufilerin Hakikatın Bilgisi'ni öğrenme ile elde edilemeyeceğini öne sürmeleri de büyük bir hatadır. "Bize Ebu Hamid el-Gazali denen adamın kitapları ulaştı; insanlardan itizal ederek büyük zevklere ulaştığını söyler. Bunların hepsi birer zandır; hak yerine ikame ettiği şeylerdir."[4]

Bu görüş ayrılığı, özünde ahlaki ve toplumsal bir takım sorunlar karşısında takınılan tavırları içermekten geri kalmaz; çünkü amaç yalnızca soyut anlamda biri diğerine karşı bir tezi çıkarmak değil, bireyi ve toplumu ilgilendiren çözümlerin hangi kavramsal çerçeveye oturulacağını açıklığa çıkarmaktır.

Madenle bitki, bitkiyle hayvan ve hayvanla insan arasındaki hiyerarşi düşüncesine katılır: Hayvani, insani ve ilahi davranışlar vardır. İnsani hayvani davranış biçimlerinden kurtulup ilahi davranışlar düzeyine yükselme başarısını gösterdiği zaman mutluluk sorununu da çözmüş olur.

Çünkü şehvani nefsin yönlendirmesiyle yapılan şey, öznenin sadece kendisi için yapıldığı fiildir; oysa düşüncenin yönlendirmesiyle yapılan şey başka bir amaçla işlenen fiildir. Şu var ki, bununla da yetinilmez ve asıl olan ilahi yönlendirme sonucu insanın giriştiği işler, sergilediği davranışlardır. Bu, kuşkusuz Makulat'ı son gaye bilmekle gerçekleşebilir. Eşyada modeli olmayıp kendisine varılması üstün zihni çabalarla mümkün olan Fizik ötesi aşkın yüce değerler insana ilahi bir nitelik kazandırır. Zaten insan, tabiatı ile ulvi ve ilahi varlıktır. Öyleyse, manevi hayattan gaye, akil olan nefsin hayvani nefse üstün gelmesinden, adalet ve istikameti bütün aşağılık çıkar ilişkilerinin önüne geçirmesinden başka ne olabilir? İnsan ilim ve fFelsefe ile tabiatı kavrama gücüne sahiptir, Allah'ın yardımı ile kendini bilebilir ve Faal Akılla ittisal eder.

Gerçeğe Sufilerin önerdiği keşf ile değil arzuların ve ihtirasların denetiminde olmadan saf düşünce ile varılabilir. Bilgi duygu ve kıyaslarla elde edilir ama aklın sağlıklı eleştirisinden geçmeyen hiçbir bilgi kesinlik derecesine ulaşmaz. Bilgi için aklı-kemal'e gerek vardır. Bu, Sufilerin gördüğü hayallerle değil, akli bilgiyle bulunabilir. İnsanların çoğu karanlıkta kalırlar, bunlar sadece şeylerin hafifçe gölgelerini görürler. Bazılarının ışığı ve dünyadaki renkli şeyleri gördükleri doğrudur; fakat bunlardan pek az bir kısmı gördüklerinin gerçeğini idrak eder. Bu sonuncular da mutlu insanlardır ki fiilleri akılla yönetilir ve kayıtlar dışında akli kuvvetlerini kullanırlar.

İnsanlık, gerçek amaçlarına genel ve kapsamlı bir olay olan taakkul ile ulaşılabilir. Bundan dolayı Tasavvuf bir hatadır ve kişiye ucuz bir mutluluk vadeder. Oysa Filozoflar bundan kaçınmalıdır. Yalnız saf, duru, sağlıklı, hissi ve heyecani arzularla bozulmamış olan tefekkür, Allah'a varma kudretini taşır.

el-Gazali ile amaçta bir, yöntemde ayrıdırlar. Hakikat'ın Bilgisi'ni elde ederek Allah'a varmak, insanın hayvani davranışlarından kendini kurtarması ile " adalet ve istikamet" le hareket etmekle birleşirler.

Tedbiru'l-Mütevahhid adlı eserinde siyasi Felsefe'ye yer verir. Burada ilginç bir toplum biçimini tasvir eder ve böyle bir toplumda doktor ile hakimin yer almayacağını, çünkü herkesin aldığı bilgi ve irfanla bunlara muhtaç olmayacağını yazar. Olgunluk ve erdem böyle bir toplumu meydana getiren bireyler için asgari müşterektir. Birbirlerine sevgi ve erdemle bağlı olan bireyler niçin Hakimlere ve Mahkemelere ihtiyaç duysunlar? İnsanı yaygın ilişkiler biçiminde dejenere eden her türlü alışkanlık, tutum ve davranışları toplum, bilgi ve düzenli yaşama tarzıyla yenerse, hata ve şaka yolunu bırakıp manevi Doktor olarak yalnız Allah'ı seçerse; insanı dışarıdan denetleyen Hakim ve doktorlara ihtiyaç olmaz.

el-Farabi'nin Fazıl Medine ve es-Siyasetu'l-Medeniyye''sindeki siyasi Felsefe ileri boyutlarda geliştirilip ütopikleşir. Yine de bu sınıf farkını tanımaz. Bir adım daha atarak, insanların aldıkları üstün bilgi ve kültürle kendi kendilerini yönetebilecek duruma gelmelerini tasavvur edecek ve biraz da devlete düzeni ayakta tutan, uygulayan "zorba" gözüyle bakacaktır. Ancak kendisi de bunun zorluğunu veya ütopik yanını kavramış olacak ki, insan ve toplum için bir amaç değil, doğrudan bir araç telakki ettiği devleti, hiç değilse bu üstün bilgi ve kültüre sahip erdemli kimselerin elinde bulundurulmasını öngörür.

Devleti tanımlaması, yönetilen erdemli bir eğitim süreci sonunda kendi kendilerini doğrudan yönetecek duruma gelmeleriyle artık Devletin de işlevini kaybettiğine işaret eder. Toplumun bireyleri arasında köklü sınıfsal ayrımlara gitmeden , insanı, bahçıvana ihtiyacı olmayan bir açık hava fidanına benzetir. Gerçekte dışarıdan yönlendirilmeye mahkum olması gereken insanın kendi bilgisiyle yeterliliğe sahip olabileceğini ona çok görmemeliyiz. İnsanda bir bakıma potansiyel halde varolan bu güçleri ve yetenekleri geliştirmek onun amacı olmalıdır. Ama bunların kendiliğinden su yüzüne çıkıp gelişeceğini beklemek akıllı bir tutum olmaz. Çünkü en başta toplumun kendisi ve kişiye dikte ettiregeldiği şartlar buna izin vermez. Bunun için erdem, Hakikat'ın Bilgisi ve ahlaki kemal arzusunu taşıyan insan, zaman zaman kendini toplumdan tecrid etmek zorundadır.

Münzevi Adam kimdir? Toplum içinde yaşamasını sürdürerek kendini toplumdan tecrid eden ve denetleyebilen insandır. İbnu Bacce Felsefesinde hayatın güzelliklerinden yararlanan, kötülüklerinden sakınan Münzevi Adam, fikri kuvvetlerini geliştirmeyi başarabilirse ittisali sağlayabilir. Bu ittisal kudretine yalnızca Münzevi Adam sahiptir. Bu, her aşaması dikkatle izlenen bir süreç boyunca insan teki için nasıl mümkünse, aynı düşüncelere ve amaçlara sahip insan toplulukları için de mümkündür. Şu halde bilginlerden ve erdemlilerden oluşmuş bir Devletin geçici yönetimini meşru ve kaçınılmaz kılan gerekçeler de bundan başkası değildir. İnsanı en son ve üstün amaca ulaştıran eylemlerin tümü akıl alemindedir. Münzevi adam bu akıl alemine kesintisiz teemmülle ulaşır. Makulat, insanın kendi öz varlığını doğrulamasıdır. Faal Akl'a en yakın mertebede ondan sadır olan Mukteseb Akıl'dır. İşte insan ancak Faal Akıl vasıtasıyla kendi varlığını "akli bir mevcut gibi anlayabilir"

Münzevi Adam ile Münzevi hayat arasında ince bir ayrım yapar. Münzevi hayatı, toplumdan bütünüyle kopuşu, kısaca Sufilerin genel tutumu önerme amacında olmayan Filozof, kendi başına bu sürece bırakılmış insanın nasıl bir zihni gelişmeye uğrayacağını araştırır. Bu yol, bir toplum içinde nasıl bir zihni gelişmeye uğrayacağını araştırıyor. Bu yol, bir toplum içinde yaşanan insanlardan her biri tarafından da, sanki yanlızlarmış gibi izlenebilir. Münzevi Adam, başkaları arasında bedeniyle yaşamalı, cismani faaliyetlerine devam ettirmelidir. Ancak bedeni eylemleri kendileri için değil, ruhi-nefsi eylemleri kendi amaçları için gerçekleştirmelidir. Kısaca Münzevi Adam, toplum içinde garip ve yalnız olmalı ve öyle yaşamalıdır. Bu yalnız Adam profili, dünya hayatını sürgit gurbet telakki eden Tasavvuf'un profilini çizdiği "garib adam"ına çok benzer. Halk arasında ama kalbi Allah ile beraber yaşamak.

Nübüvvet:

Peygamber, kendisiyle Faal Akıl arasında bütün perdelerin kalktığı kimsedir. Üstelik bu, bu dünyada gerçekleşir. Tanım gereği sıradan insanlardan başka, Hakikat'in Bilgisi'ni arayan Filozoflardan daha üstündür.

İnsan akıl sahibi bir varlıktır ve insan aklı İlk Akl'a en uzak mesafede durmaktadır. İttisal, bir tür çevrimin tamamlanması olduğuna göre, amaç da ilk yaratılan İlk Akıl'la ondan hayli uzağa düşen insan aklının birleşmesidir. Şu var ki akılların mertebeleri var; sözgelimi bazı akılların doğrudan İlk Akıl'dan türemişken, bazıları ise diğer akıllardan türemişlerdir.

el-Gazalinin kalp gözü'ne karşı o akıl gözü'nden bahseder. İnsandaki Bilgi, Allah'ın bağışı olan Kalb Gözü aracılığıyla varlıkları, aklındaki mükemmel varlıklarıyla görmesi demektir. Elbette Allah'ın bu bağışı, her insanda farklı farklı derece ve nisbetlerde tecelli eder.

Kimdir havas? Havasul Havas kim olacak? Peygamberdir bu. Peygamber' dedi Akıl Gözü, en yüksek derecede tezahür eder; bundan dolayı Allah'ı ve yaratıklarını kamilen ve hakkıyla ancak Peygamberler bilebilir; onlar öğrenmeden ve öğretmek için de bir çaba sarfetmekten, kendi kusursuz Akıl Gözleriyle ruhlarındaki latif bilgiyi idrak edip haz alırlar. Peygamber'in hemen aşağısındaki mertebede en seçkinleri Sahabeler olan Veliler gelir. Sonra Filozoflar. Aristoteles'inde içinde yer aldığı bu topluluk sayıca azdır. Filozoflar Burhan Ehli olup, burhana dayalı bilgiler sayesinde insan aklı ile İlk Akıl arasında yakınlaşma sağlarlar. Sufiler ise, öğrenme ve kazanılmış bilgiye dayanmadan Marifetullah'a ulaşırlar. Bunun en iyi örneğini el-Gazali ortaya koymuştur.

Şeriat:

Risaletu'l-Veda'da şöyle der: " Beşeri kemale ancak Peygamberler'in Allah'tan getirdikleri şey sayesinde ulaşılabilir. Allah'ın hidayetine tabi olan asla sapıtmaz."


Alemin Kıdemi:

Aristotelescidir. Ay-Altı ve Ay üstü varlıkların hareketlerine ilişkin geliştirdiği düşünceleriyle es-Sicistani'nin görüşleriyle büyük bir benzerlik içindedir. Müfret olaylara bağlı ve mutlak olmak üzere iki hareket vardır. Kuşun uçması, araçların sürülmesi, hayvan ve insanların yürümesi, birinci kategoriye giren hareketlerdir. İkinci kategoride olan hareketler ise başlangıçları ve sonları olmayan sürekli ( dairevi) hareketlerdir. Örneğin aletleri iten kuvvet, yıldızları, felekleri döndüren kuvvet vb. Bu tür hareketler sürekli olmalarından dolayı şerefli ve yücedirler. Bu düşünce daha sonraları İbnu Tufeyl'de de tekrarlanacaktır. Bu sürekli olan hareketler de dairevi ve düz olmak üzere ikiye ayrılır. İbnu Bacce burada varlığın kozmik düzenini genel bir ilke içinde düşünen geleneksel İslam Astronomisini ilgilendiren feleklerin ve gök cisimlerinin uzaydaki hareket şekillerini geometrik olarak çizmiş ve gezegenlerin yörüngeleri üzerinde durdu.

Sonlu fasid varlıklara gelince. Özellikle insan tipi varlıkların ortaklaşa özelliklerini, niteliklerini ifade eden Genel Ruhi Suret; buna Akli Suret de denebilir. İnsan olarak her ferdin kendi özel tip ve karekterini ifade eden Özel Ruhi Suret; buna şahsiyetlerin fertlerine göre değişip farklılık gösterme olayı da demek mümkündür. Son Cismani Suret de, biyolojik ve fizyolojik bir özelliktir ki, herkesi diğerinden ilk bakışta kendine özgü bu dış özellikle tanıyabiliriz.

Faal Akıl ve Feleklerin Akılları düşüncesi el-Farabi ve İbnu Sina'nın feyz teorisine dayanır. Ona göre ay-altı alem ve içindeki olaylar sınırlı ve sonludur. Her birinin bir başlangıcı ve sonu, itici güç ve dindirici, söndürücü etkeni vardır. Çünkü bu alem, zaten kevn ve fesat dünyasıdır. Ancak ikinci tip hareketlerin kendini gösterdiği varlık dünyası için aynı özellik ve nitelikleri söz konusu etmez. Bu açıdan, feleklerin ve yıldızların, yani üst-gök cisimlerinin hareketlerinde başlangıç ve son kabul etmez, kendisi de kıdem fikrini benimsemiş izlenimi verir.

el-Gazali kritiğinde bir mukaddimedir o. Münzevi adamı ise İbnu Tufeyl için ilham kaynağı olmuştır. Ama o toplumdan soyutlanmış, doğada yalnızdır.

Erdemler ve ahlaki tutumlar nefsi yüceltirse, bu insanı hayvani nefse baskın kılar. Kişi toplumdan soyutlanmadan ve fakat bir sosyal çevre içinde yalnız yaşayarak bu derin ruhi tecrübeyi yaşayabilir.

Düşünceleri 17.yy.da Spinoza için arkaplan verdi.[5]

[1] 1946, Asin Palasion tarafından yayınlandı.

[2] Dr. Muhammed Sağir el-Ma'sevi'nin tahkiki ile basıldı.

[3] el-Gazali'nin kap gözü ile ilgili yorumları için Bak: MDT/ Sünni Medrese

[4] Mahmut Kasım'ın Rislaletu'l-Veda'dan nakli.

[5] Bak:Genel Düşünce Tarihi

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,063 Saniyede Yüklendi.