Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali İle İlgili Güncel Haberler > Gazali ile ilgili güncel haberler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Ruha Açılan Kapı: Kalp

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Ruha Açılan Kapı: Kalp
    Gönderim Zamanı: 10 Haziran 2010 Saat 21:14
“Bedende bir et parçası vardır. O parça iyi ve sağlam olursa bütün beden sağlam olur. Bu parça bozuk olursa beden bozuk olur. Biliniz ki, o et parçası kalptir.” (Hakîm Tirmizî, Nevâdiru’l-Usûl, II, 94)

İnsanın mahiyeti, madde ile mânânın birleştiği yer, akıl ve ruh, Allah’ın tecelli ettiği mahal ve ilâhî latife gibi bir çok anlama gelen kalp, başka dillerde tam olarak karşılıkları olmayan “gönül ve can” gibi kelimeleri de ifade eder. (Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara 1997, 422-423; Ferid Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, XIII. baskı, yay. haz: A. S. Güneyçal, Ankara 1996, 483)

Kelime anlamı, “dönmek, çevirmek” olan kalp, sürekli dönen ve tarayan bir radar gibidir. O hiçbir şeye sabitlenemez ve bağlanamaz; dolayısıyla sürekli kutsalı arar ve araştırır. “Lâ ilâhe illallah turnusol testi ile” kalp, var edilenlere tapılmayacağını ve kulluk edilmeyeceğini hatırlatarak tevhide işaret eder. (Robert Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, çev: İbrahim Kapaklıkaya, II. baskı, İstanbul 2003, 48)

Derin zeka ve irfanı içinde barındıran kalp, aynı zamanda marifetin de mekânı ve merkezidir. Sûfîler için varılmak istenen maksat; yumuşak, duyan, hisseden ve şefkat dolu bir kalp geliştirmek ve kalbin derin kavrayışını tekâmüle erdirmektir. Kalbin bu derin kavrayışı, aklın soyut zekasından daha sağlam köklere dayanan bir kavrayışı haber verir. Kalp gözü açıldığında, görünmeyen âlemin kapıları açılacak ve ötelerin ötesi temaşa edilecektir. Kalp kulağı açıldığında ise, sözlerin ötesinde gizlenen hakikatin derin sessizliği tüm varlığıyla hissedilecek ve duyulacaktır. (Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, 28)

Kutsalı Arayan Mabet

İlahî kıvılcım, ruh ve aşk kalpte mekân bulur. Nitekim kalp, kutsalı arayan kutsal bir mabet ve tapınaktır. Bunun için sûfîler, bu muhteşem mabedin mihmandarları olduklarından bütün insanlığa saygı, hürmet ve nezaketle muamele ederler ve karşılık verirler. Nitekim bu mukabele ile hâsıl olan ve aynı zamanda tasavvufun da özü olan sevginin mekânı da kalptir. (Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, 28)

Kutsal kıvılcımın mekânı olarak insanın içinde hâlkedilen mabet için kutsî bir hadiste Azîm olan Allah şöyle buyurur: “Bütün göklere ve yerlere sığmayan Ben, ihlaslı müminin kalbine sığarım”. (Hadisçiler, bu hadisin sıhhatini tasdik etmemişlerdir) İnsanın içindeki mabet yani kalp, yerkürenin en kutsal tapınak ve ibadetgâhlarından daha değerlidir. Bir insanın kalbini ve gönlünü kırmak ve incitmek, en büyük ibadet mahallerine zarar vermekten daha büyük hakkı ve sorumluluğu içinde barındırır. (Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, 48)

Bedenin Merkezi

İnsanın içindeki mabet olan kalp, aynı zamanda tüm duyguların sığınağı, merkezi ve makarrıdır. Tüm duyular ve algılanan şeyler önce kalbe ulaştırılır. Kalp de bunları anlaşılması için beyne iletir. Eğer kalbin duyu gücü olmasaydı, bu duyular hükümsüz olur, boşa giderdi. Bu, doğuştan kör olan birisinin nesneleri tasavvur etmesinin mümkün olmaması gibi bir hâli hatırlatır. Nitekim, “Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 46) ayeti de buna işaret eder. (İhvânu’s-Safâ, Resâilu İhvâni’s-Safâ ve Hullâni’l-Vefâ, neş: Butros el-Bustânî, Dâru Sâdır, Beyrut, trz, I, 105-106; İhvân-ı Safâ, Risâletü Câmiati’l-Câmia, 358) Bu bağlamda filozoflar kriter olarak aklı öne çıkarırken, sûfîler daha çok keşf ve ilhama daha fazla önem vermişlerdir. Ancak bunu yaparken akla alternatif olarak keşfi öne çıkarmazlar. Onlar, akılda derinleşmekle akıl nurunun ötesine vararak elde edilen keşfi idrak ederler.

İnsanın şekle büründüğü bedeni, doğumundan sonra gelişme kaydettiğinde, beyin tıpkı bir krallık gibi diğer azâların itaat ettiği bir yönetici veya bir şehir gibi faaliyetlerini sürdürür. (Resâil, I, 29; er-Risâletü’l-Câmia, 124, 129-130) Ancak insanın en soylu organı kalp, vücudun merkezidir. (Resâil, III, 394) Kalp sadece ruhî idrak sürecinde bir merkez değildir, aynı zamanda fizyolojik nefes alma süresinde de en büyük rolü oynar. Hava boğazdan, temizlenmek için akciğere girer; daha sonra ısısını gidermek için kalbe girer. Oradan atar damarlara ve vücudun bütün parçalarına ulaşır. Hava, dönüşünde tekrar kalbe, oradan akciğerlere girer. Oradan da vücudun ısısını taşıyarak boğazdan dışarı çıkar. Çoğu Müslüman yazara göre kalp, sadece hayat veren nefes alma etkinliğinde değil, aynı zamanda zeka gibi o da vasıtasız ve merkezîdir. Böylece kalp ile idrak ve hayat ritimleri arasında, aklî meleke ile beyin arasındaki dolaylı ilişkiden daha yakın bir ilişki vardır. (Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm Kozmoloji Öğretilerine Giriş, 116)

Yönetici Organ

İslâm filozoflarında kalbin donanımı için selim bir akıl, derin tefekkür temel ölçüt iken, sûfîlerde tefekkürün yanında bir o kadar murakabe, mücahede ve riyazet de önemlidir. (Bayram Ali Çetinkaya, Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri -İhvân-ı Safâ Modeli-, İstanbul 2008, 133)

Tefekkür, murakabe ve riyazetle kemâlata erişen kalp, yönetici organ olarak diğer bütün organların kendisine boyun eğdiği ve hizmet ettiği merkezî bir fonksiyon icra eder. Mesane böbreğe, böbrek karaciğere, karaciğer de kalbe hizmet eder. Diğer organların durumu da benzer özellikler taşır. (Fârâbî, el-Medinetü’l-Fâzıla (İdeal Devlet), açıklamalı çev: Ahmet Arslan, II. baskı, Ankara 1997, 76)

Bütün uzuvların kendisine itaat ettiği kalbin çok sayıda askeri olduğu gibi, bir o kadar düşmanı da çoktur. Bu şuna benzer; insanoğlunun bedeni bir şehir gibi düzenlenmiştir. Onun organları, parmakları, o şehrin sanat erbabıdır. Şehrin padişahı kalp, veziri ise akıldır. Ülkenin koruması ve inkişâfı için padişahın tebaasına ihtiyacı olduğu şekliyle, gönül padişahının da benzer ihtiyaçları söz konusudur. Ancak bu sayede beden ülkesi imar olur ve ordusu galip gelir. (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, çev: Ali Arslan, İstanbul 2004, 36)

Beden ülkesinin hükümdarı olan kalp, meleklerin sahip olduğu cevher türünden bir özelliğe maliktir. Ona bahşedilmiş güçler vardır. Maddî dünyadan bazı şeyler, onun emri altındadır. Nitekim herkesin özel âlemi, kendi vücududur. Beden ise, kalbin (ruhun) buyruğuyla hareket eder. Kalp emir verince, parmaklar harekete geçer. Kalpte kızgınlık belirince, bedende terleme ortaya çıkar. “Bu da meleklerin tasarrufu ile yağmurun yağmasına benzer. Kalpte şehvet belirince, bir yel hâsıl olup şehvet âletine yönelir ve ona kuvvet verir. Yemek yeme düşüncesi meydana gelince, dilin altındaki kuvvet hizmet için ayağa kalkar ve tükürük çıkarmaya başlar, yemeğin boğazdan kolay geçmesi için ıslatır. Çünkü kuru yemeğin boğazdan geçmesi zor olur.” (Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, 48)

Manevî Kalp ve Fizikî Kalp

Manevî kalp, fizikî kalp gibi bir vazifeye sahiptir. Fizikî kalp, insan bedeninde merkezî bir konumdadır. Manevî kalp ise nefis/alt benlik ile ruh arasında bir yerde mekân bulur. Fizikî kalp, bedeni düzenler ve yönetir; manevî kalp ise ruhu idare eder. Fizikî kalp, taze oksijenli kanı vücuttaki her bir organ ve her bir hücreye göndermekle bedeni besler. Bununla birlikte damarlar kanalıyla kirli kanı toplar. Manevî kalpte hikmet ve nur saçarak ruhu beslerken, kişiliği de reziletlerden arındırır ve erdemlerle bezer. Kalbin bir cephesi maneviyat âlemine, diğer cephesi ise nefsin/alt benlik ve menfî vasıflarımıza yöneliktir.

Fizikî kalp yaralandığında, hastalık kaçınılmazdır; eğer ileri derecede hasar görmüşse ölümden başka seçenek hâli ortada kalmaz. Kalp, nefsin/alt benliğin olumsuz özellikleriyle boyanırsa, ruhen marazlı hâle düşer. Şayet kalp, nefsin hakimiyeti altına rıza gösterirse, manevî hayat son bulur. (Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, 46-47)

Her organın idarî merkezi kalptir. Her organın hissedeceği şeyleri vardır, ondan başkasını hissedemez. Mesela görme duyusu göz bakmayla ilişkilidir; işitme duyusu kulak duymayla ilişkilidir; koklama duyusu burun koklamayla ilişkilidir. Tatma duyusu ağız tatmayla ilişkilidir. Bütün bu organlar hissettiklerini kalbe ulaştırır. Buradan da kalp duyusu ortaya çıkar. Kalp duyusunun gücü, diğer organlardan aldığını idrak etmesi için akla iletmesinde görülür. Eğer kalp duyusunun gücü bulunmasaydı, diğer organlar işlevsiz hâle gelirdi. Kör olarak dünyaya gelen insan, gökyüzünü ve onun hangi yönde olduğunu tasavvur etmekten yoksundur. Nitekim Her Şeyi Gören/Basar, şöyle buyurmaktadır:‘...Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.’ (Resail, III, 105-106)

Âlim ve Ârif Olan Kalp

Vücuttaki kalp, insan şeklinde şekillenmiş, suretlenmiş ve yaratılmıştır. Onun için var edilenlerin bedeninde en şerefli organ olmuştur. Zirâ, kalbin görme duyusu göremeyeceği şeyleri gören bir basireti; sesleri idrak edip idrak ettiklerini işitme duyusuna ileten kulakları/alıcıları; aşığın maşukunu sorma ve onun yanında bulunmayı arzulaması gibi, kaybettiği mahsusata bir özlem duyan dokunma duyusu bulunmaktadır. (Resâil, III, 106)

Şu halde ruhanî latif bir varlık olarak kalbin, cismanî kalbe ilişkisi söz konusudur. Ancak insanın hakikati ruhanî kalptir. İnsanda anlayan, âlim ve ârif olan bu kalptir. Hitap edilen, cezalandırılan, azarlanan ve aranan kalp yine bu kalptir. (Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Din, çev: Ahmed Serdaroğlu, İstanbul 1975, III, 9)

Batılı insan için “kalp sahibi”, derinden hisseden ve kavrayan kişidir. Sûfîlikte ise kalp, çok daha zengin ve karmaşıktır. Çünkü kalp, insanın sadrında mekân bulmuş ilahî bir mabettir. Kalp, Rahman tarafından içimizdeki “kıvılcımın” membaı olarak tasarlanmıştır. Bundan dolayı kalbi temizlemek ve onu açmak, Allah’ın huzuru için onu bir tapınak olmaya hak eder hâle getirmekle mümkündür. (Robert Frager, Kalp, Nefs ve Ruh, çev: İbrahim Kapaklıkaya, II. baskı, İstanbul 2003, 63)

Not:: Bu yazı, Diyanet Avrupa Aylık Dergi Şubat 2009 sayısında yayınlanmıştır.

Doç. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak
http://muftuluk.blogspot.com/2009/02/ruha-aclan-kap-kalp.htmlhttp://muftuluk.blogspot.com/2009/02/ruha-aclan-kap-kalp.html

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,031 Saniyede Yüklendi.