Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali'nin Fikirleri > Gazali'nin Fikirleri
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

EDEP HAKKINDA - 1

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
NaCl Açılır Kutu Gör
Hizmetkar
Hizmetkar
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 44
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı NaCl Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: EDEP HAKKINDA - 1
    Gönderim Zamanı: 24 Haziran 2010 Saat 13:05
ARİFLERİN İLÂHÎ HUZURDAKİ EDEPLERİ

Bütün edepler Resûlullah Efendimiz'den (s.a.v) alınıp öğrenilir; çünkü o, zahirî ve batınî bütün edeplerin kaynağıdır. Allahu Teâlâ' onun Mi'rac'da ilâhî huzurdaki güzel edebini şu âyetiyle haber vermektedir:
"(Huzurumuzda) onun gözü (başka şeylere) kaymadı, haddi de aşmadı."(en-Necm 53/17)
Bu, sadece Resûlullah Efendimize (s.a.v) nasip edilmiş çok ince bir edeptir. Bu âyetle Ailahu Teâlâ Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) mübarek kalbinin
(Hakk'a) yönelme ve (Hakk'ın dışındaki şeylerden) yüz çevirme halindeki itidal ve dengesini haber vermektedir.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v), yüce Allah'tan gayri şeylerden yüz çevirerek, tamamen yüce Mevlâya yönelmiş, bütünüyle yerleri, dünyanın zevk ve nimetlerini, semaları,
âhiretin zevk ve nimetlerini geride bırakmış; yüz çevirdiği bu şeylere dönüp bakmamış, onları terkedip elinden kaçırmasından dolayı kendisinde hiçbir üzüntü hali de meydana gelmemiştir.
Allahu Teâlâ bu güzel hali Kur'an'da şöyle ifade buyurmuştur: "Elinizden gidene üzülmeyesiniz ve Allah'ın size ver-dikleriyle sevinmeyesiniz diye her şey ilâhî bir ölçüyle takdir edildi."( el-Hadîd 57/23)
Bu ayet, bütün müminlere hitap etmektedir; hüküm herkes için geçerlidir.
"Onun gözü (başka şeylere) kaymadı" (en-Necm 53/17) ayeti ise, bu umumi hitabın ötesinde, özel olarak Hz. Resûlullah'ın (s.a.v) halini haber vermektedir.
"Onun gözü (başka şeylere) kaymadı" ifadesi, Efendimizin (s.a.v) iki güzel halini bize bildirmektedir. Bunlardan birisi, Yüce Allah'tan gayri her şeyden yüz çevirmesi; diğeri de sadece O'na yönelmesidir.
Hz. Resûlullah Efendimiz (s.a.v), "Kabe Kevseyn" makamında kendisine gelen manevî varidat ve ihsanları almış, sonra da Ailahu Teâlâ'nın azamet ve celâli karşısında haya ederek, edeple gözlerini öne eğmiş;
bunca ihsan ve iltifatlar karşısında taşkınlık yapıp haddi aşmasın diye nefsini tam bir zillet ve fakirlik haline bürümüştür. Gerçekten, kendisini zenginlik ve bolluk içinde görünce taşkınlık etmek nefsin bir sıfatıdır.
Allahu Teâlâ nefsin bu sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: "Doğrusu insan kendini yeterli ve zengin görmekle azgınlık edip haddi aşar."(el-Alak 96/6-7)
Ayrıca nefis, ilâhî ihsanların ruh ve kalbe gelişi anında, onları gizlice dinlemek ve o arada kendi hesabına bazı şeyler çalmak ister. İlahî lütuflardan azıcık bir şey elde edince de, kendisini yeterli görüp haddi aşar.
Haddi aşması onu, ileri derecede rahatlık ve serbestliğe götürür; halbuki bu hal, ilâhî lütufların daha fazla gelmesini engeller. Bu durumda nefsin haddini aşması, kabının darlığından dolayı, gelen feyzi ve verilen ihsanları taşıyamamasındandır.
Hz. Musa'da (a.s), yukarıda "Onun gözü (başka şeylere) kaymadı" ayetinde anlatılan durumun bir yönü gerçekleşmiştir.
Hz. Mûsâ (a.s), ilâhî huzurda bulunduğu anda güzel edebinden dolayı terk edip geride bıraktığı şeylere iltifat etmedi, onlara karşı bir üzüntü duymadı; fakat kalbi ve ruhu ilâhî ihsanlarla dolunca,
nefsi gelen varidata gizlice kulak verip kendisi için alabileceği manevî paya ve nasibe göz dikti. O andaki manevî ihsanlardan payını alınca; kendisini müstağni/zengin ve yeterli gördü.
Gelen varidat onu tamamen doldurup kapasitesini aşınca, aşırı sevinçten haddini aşarak: "Rabbim! Cemâlini göster de bakayım!" dedi; fakat bu talebi kabul edilmedi ve daha fazla manevî şeyleri elde etmeye sabır ve sebat gösteremedi.
Böylece Allah'ın habibi/sevgilisi Hz. Muhammed (s.a.v) ile Allah'ın Kelimi/özel kelâm ettiği Hz. Mûsâ (a.s) arasındaki fark ortaya çıkmış oldu. Sehl b. Abdullah et-Tüsterî demiştir ki: "Resûlullah (s.a.v), ilâhî huzurda nefsinin gördüğüne ve müşahede
ettiğine dönüp bakmadı; çünkü o, bütün varlığı ile yüce rabbini müşahedeye yönelmişti; o makamda kendisine tecelli eden ilâhî sıfatlardan zuhur eden şeyleri müşahede ediyordu."
Bu sözü iyi düşünen bir kimse, bizim açıkladığımız şeylerle Sehl'in sözünün birbirine uygunluk arzettiğini görür. En iyisini yüce Allah bilir.

Hak Yolun Esasları / 2.Bölüm: Edep / Ariflerin İlahi Huzurdaki Edepleri Sayfa: 35 Semerkant Yayınları

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,047 Saniyede Yüklendi.