|
Sultanlara Emr-i bi'l-Ma'ruf |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 07 Temmuz 2010 Saat 00:31 |
|||||||||||||||
Sultanlara Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i An'il-Münker'de Bulunmak (İhya kitabından alıntı)Daha önce emri bi'l ma'ruf'un derecelerini zikretmiş ve demiştik ki: Bu derecelerin ilki, işlenen günahı, işleyene tarif edip günah olduğunu bildirmektir. İkinci derecesi va'z, üçüncü derecesi sözle hakaret, dördüncü derecesi vurmak ve ceza vermek sûretiyle hakkı yapmaya cebren zorlamaktır. Bu derecelerin cümlesinden olarak sultanlara ancak tarif ve va'zdan ibaret olan birinci ve ikinci derece uyarmanın tatbiki caizdir; yani saltanat erbabının uyarılması tarif ve va'z yoluyla olur. Cebren menetmek ise, fertler sultan hakkında bunu yapamazlar. Çünkü böyle yapmak, fitneyi tahrik eder, şerri kabartır. Bundan doğan mahzur, işlenen günahtan çok fazla olur! 'Ey zâlim, ey Allah'tan korkmaz' gibi sözle hakaret etmek ise (eğer bu sözden fitne kopup şerri başkasına sirayet etmezse) caizdir. Aksi takdirde caiz değildir. Eğer söylediklerinden ötürü kendisinden başka herhangi bir kimseye kötülük dokunmayacağını biliyorsa böyle söylemesi caiz, hatta mendubdur. Çünkü selefi salihîn perva etmeksizin, canlarını feda ederek ve kendilerini çeşitli işkencelere maruz bırakarak tehlikelere atılır, açıkça saltanat erbabını uyarırlardı. Zira onlar bilirlerdi ki, bu yolda ölmek şehitliktir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Hz. Peygamber (s.a) Hz. Ömer'i (r.a) vasfederek şöyle buyurmaktadır: Dinde kuvvetli olanlar, zâlim sultanın yanında hakkı haykırmanın, konuşmaların en üstünü olduğunu ve böyle konuşan bir kimsenin öldürülürse şehid olduğunu bildikleri için (nitekim bu hususta hadîsler vârid olmuştur) nefislerini bile bile tehlikeye atarak, çeşitli işkencelere göğüs gererek ve Allah yolunda bu hususta sabrederek ve canlarını Allah yolunda hiçe sayarak bu vazifeye atılmışlardır. Saltanat erbabına yapılan va'z ve nasihatin yolu, selef âlimlerinden nakledilen yoldur. Biz bunun bir kısmını Helâl ve Haram bölümünde Saltanat Erbabının Huzuruna Girme kısmında zikretmiştik. Burada ise, saltanat sahiplerine yapılan va'zın yönünü ve çirkin hareketlerinin nasıl reddedileceğini bildiren bir kısım hikâyelerle yetineceğiz. O hikâyelerden biri Hz. Peygamberi öldürmeye teşebbüs eden Kureyş önderlerine karşı Hz. Ebubekir'in kullandığı metoddur. Bu metod Hz. Urve'den (r.a) rivayet edilir. Urve der ki: Ben Amr'ın oğlu Abdullah'a dedim ki: 'Kureyşilerin Hz. Peygamber'e düşmanlık güttükleri anda yüce peygambere vermiş oldukları eziyetlerden en şiddetlisi olarak hangisini gördün?' Bu sual üzerine Hz. Abdullah şöyle dedi: 'Günün birinde Kureyş eşrafı, Hz. İsmail’in hicrinde toplanmış bulunuyorlardı. Ben de meclislerine vardım. O esnada Hz. Peygamberin durumunu müzakere ediyorlardı. Dediler ki: 'Bu kişiye (Hz. Peygamber) karşı gösterdiğimiz sabrı hiçbir şeye karşı göstermedik. Bu adam bizi hamakatla itham ediyor. Ecdadımıza küfrediyor. Dinimizi horluyor, cemaatimizi dağıttı. İlahlarımıza sövüyor. Biz ondan sadır olan büyük bir işe karşı sabır gösterdik'. Onlar bu durumdayken Hz. Peygamber (s.a) çıkageldi. Rükni Yemanî'yi istilam edinceye kadar yürüdü. Sonra Kâbe'yi ziyaret ederken toplanan Kureyşlilerin yanından geçti. Onların yanından geçerken ona bazı kötü sözler söylediler. Râvî der ki: 'Ben bu sözün menfi tesirini Hz. Peygamberin mübarek yüzünde hissettim'. Bundan sonra Hz. Peygamber tavafına devam etti. İkinci bir defa onların yanından geçerken, tekrar eski söz gibi ona hakaretâmiz sözler attılar. Ben bunun da Hz. Peygamber'in mübarek yüzünde menfi tesirini gördüm. Sonra Hz. Peygamber yoluna devam etli. Üçüncü defa onların yanından geçerken eski sözler gibi kendisine yine tarizde bulundular. Öyle ki Hz. Peygamber durdu ve onlara şöyle haykırdı: Kureyşliler bu söze karşılık başlarını önlerine eğdiler. Onlardan tek kişi kalmadı ki, başını eğmesin... Sanki her birinin başına bir kuş konmuştu. Hatta Hz. Peygamber hakkında daha önce onların düşmanlıkta en şiddetlisi olan dahi Hz. Peygambere yalvarıp Hz. Peygamberin hiddetini teskin edici konuşmalar yapmaya başladı. Hatta bu en şiddetli düşman Hz. Peygamber'e şöyle diyordu: 'Ey Ebu Kasım! Reşid olarak dön git. Allah'a yemin ederim, sen cahil bir kimse değilsin'. Bu yalvarışa karşılık Hz. Peygamber (s.a) dönüp gitti. Ertesi gün Kureyşliler tekrar Hicri İsmail'de toplandılar. Ben de onlarla beraberdim. Birbirlerine şöyle dediler: 'Dün sizin Muhammed'e onun da size karşı söylediklerini hatırlıyorsunuz. Sizi rahatsız eden harekete başlayıncaya kadar yakasını bırakmadınız'. Onlar bu şekilde müzakere ederlerken yine Hz. Peygamber çıkageldi. Bu sefer toplu halde Hz. Peygamber'in üzerine sıçradılar. Etrafını sardılar. 'Şöyle diyorlardı: Sen misin şöyle diyen, sen misin böyle diyen!' Yani o ana kadar onların ilahları ve bozuk dinleri hakkında Hz. Peygamber ne söylemişse onları tekrar ediyorlardı. Râvî diyor ki: Buna karşılık Hz. Peygamber (s.a) şöyle haykırdı: “'Evet! O sözü söyleyen benim”'. Onların içinden bir kişiyi gördüm. Hz. Peygamberin mübarek yakasına yapıştı, bu esnada Ebubekir Sıddîk (r.a) ayağa kalktı, ağlayarak şöyle dedi: Bu sözden sonra Hz. Peygamber'in yakasını bırakıp hırpalamaktan vazgeçtiler. Bu hâdise, Kureyşlilerin Hz. Peygamber'in başına getirdiği hâdiselerin en katısı ve merhametsizi olarak bilinir.(39) Abdullah b. Amr el-As der ki: Hz. Peygamber Kâbe'nin önünde duruyordu. O anda Ukbe b. Ebî Muayt çıkageldi. Bu kişi Hz. Peygamberin omuzundan tuttu. Hz. Peygamber'in elbisesini boynuna doladı, şiddetli bir şekilde Hz. Peygamber'i boğmaya çalıştı. Hz. Ebubekir gelip Ukbe'nin omuzuna yapıştı; onu Hz. Peygamber'den uzaklaştırarak şöyle dedi: 'Rabbim Allah'tır dediği ve sizler için rabbinizden apaçık emir ve yasaklar getirdiği için mi bu kişiyi öldürmek istiyorsunuz?' Rivayete göre Muaviye tabiinden Âta'yı hapsetti. Bunun üzerine Ebu Müslim Havlanî ayağa kalkarak (minberde hutbe okuyan Muaviye'ye) şöyle haykırdı: Ey Muaviye! Devletin hazinesindeki mal ne senin, ne babanın, ne de annenin kazancından hasıl olmuştur! Bu söz üzerine Muaviye şiddetle öfkelendi, minberden inerek cemaate 'Yerinizden kıpırdamayınız!' dedi. Sonra bir ara gözden kayboldu. Daha sonra çıkageldi, minbere çıkıp dedi ki: 'Ebu Müslim beni çok kızdıran bir konuşma yaptı. Oysa ben Hz. Peygamberden dinledim, şöyle demişti:'Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş ise, ancak su ile söndürülür. Bu bakımdan içinizden biri, öfkelendiği zaman yıkansın'. Ben de şimdi içeri girdim, yıkandım. Ebu Müslim doğru söyledi. Devlet hazinesindeki mal ne benim ne de babamın emeğinin karşılığıdır. Bu bakımdan siz mallarınızı ve devlet hazinesindeki haklarınızı almaya geliniz. Dubbe b. Muhsan el-Anzî şöyle anlatır: Ebu Musa el-Eş'arî Basra'da bizim vâlimizdi. Bize hutbe okuduğu zaman Allah'a hamd ve sena eder, Hz. Peygamber'e salat ve selam getirir, ondan sonra, Hz. Ömer'e dua ederdi. Ebu Musa'nın böyle yapması beni oldukça öfkelendirdi. Hutbe esnasında ayağa kalkıp ona dedim ki: 'Sen neden Ömer'den önce gelen Ebubekir'den bahsetmiyorsun? Neden Ömer'i ondan daha üstün tutuyorsun?' Bu olay birkaç cuma tekrarlandı. Sonra vali, Hz. Ömer'e beni şikâyet etmek maksadıyla bir şikâyetname yazarak şöyle dedi: 'Dubbe el-Anzî hutbe esnasında sözle bana saldırıyor'; Bunun üzerine Hz. Ömer ona, beni Medine'ye göndermek üzere bir emirnâme yazdı. Vali beni Medine'ye gönderdi. Medine'ye vardım. Hz. Ömer'in kapısını çaldım. Dışarı çıktı: Hz. Ömer beni dinledikten sonra ağlayarak gerisin geri çekilip şöyle dedi: Esmaî der ki: Âta b. Ebî Rebah(40) Abdülmelik b. Mervanin huzuruna girdi. Abdülmelik tahtı üzerinde oturuyordu; etrafında her soydan eşraf vardı. Bu olay Abdülmelik'in halifeliği zamanında hac mevsiminde Mekke'de cereyan ediyordu. Âta göründüğü zaman, Abdülmelik ayağa kalktı. Onu götürüp tahtının üzerine beraberinde oturttu. Kendisi de Âta'nın huzurunda oturdu ve ona şöyle dedi: Rivayet ediliyor ki, Abdülmelik'in oğlu Velid, bir gün kapıcısına dedi ki: 'Kapıda dur! Yanından geçen ilk kimseyi saraya davet et! Benim huzuruma getir, benimle konuşsun'. Kapıcı bir müddet bekledi. O esnada yanından Âta b. Ebî Rebah geçti. Kapıcı kendisini tanımıyordu. Âta'ya dedi ki: Sonra Velid Âta'ya oturmasını söyledi. Âta oturduktan sonra Velid ona yüzünü çevirip konuşmaya başladı. Âta'nın Velid'le konuşması sırasında şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bunun üzerine İbn Ebî Şemile dedi ki: 'Ey mü'minlerin emiri! İnsanlar kıyamette, kıyamet acısının dehşetinden kıyametteki felaketin müşahedesinden kurtulamazlar. Ancak nefsini kızdırmak suretiyle Allah'ı razı eden kimse müstesna'. Bunun üzerine Abdülmelik tekrar hüngür hüngür ağladı ve sonra şöyle dedi: İbn Âişe şöyle anlatır: Irak valisi Haccacı Zâlim, Basra ve Kûfe fakîhlerini huzuruna davet etti. Biz hep Haccac'ın huzuruna vardık. En son gelen Hasan Basrî Haccac'ın huzuruna girdi. Haccac, Hasan Basrîye şöyle dedi: 'Ebu Said'e merhabalar! Bana yaklaş, yaklaş!' |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|