|
Hz. Peygamber'in Ahlâk ve Edebi |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 07 Temmuz 2010 Saat 00:51 |
|||||||||||||||
Hz. Peygamber'in Ahlâk ve Edebine İlişkin Başka Bir Bölüm (İhya kitabından alıntı)Ebu Buhterî'nin rivayet ettiklerinden bazıları şunlardır; Hz. Peygamber (s.a) ehli imandan herhangi bir kimseye küfretmemiştir. Küfrettiği zaman, onun kefaretini vermiş ve yerine rahmet okumuştur.(59) Hiçbir kadına ve hiçbir hizmetçiye lanet okumamıştır.(60) Savaş esnasında olduğu halde kendisine: Kendisinden, herhangi bir kimseye; ister Müslüman, ister kâfir, ister umumi, ister hususi olsun beddua etmesi istendiği zaman dua etmeye geçerdi.(62) Eliyle hiç kimseyi dövmemişti. Ancak Allah yolunda olursa başka.(63) Kendisine yapılan hiçbir kötülüğe karşı intikam almamıştır. Fakat Allah Teâlâ'nın hürmeti ihlâl edilirse başka. İki şey arasında muhayyer kılındığı zaman orada bir günah veya akrabalık bağının kesilmesi olmadıkça muhakkak onların en kolayını seçerdi. Eğer bir günah söz konusu olursa, Hz. Peygamber o işten insanların en uzağı bulunurdu. Ona gelen bir kimse, ister köle, isterse cariye olsun, muhakkak kalkıp onunla gider, ihtiyacını yerine getirirdi.(64) Enes (r.a) der ki: Muhammed'i hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim, (kendisine hizmet ettiğim on sene zarfında) hoşuna gitmeyen bir şeyi yaptığımda bana 'neden bunu yaptın?' dememiştir. Zevceleri herhangi bir şeyden dolayı beni kınadıkları zaman onlara 'Onu kınamayınız! Onun yaptığı kitab ve kaderledir' (takdiri ilâhî öyle yapılmasını istemiştir) derdi.(65) Hz. Peygamber (s.a) hiçbir yatağı hor görmemiştir. Eğer kendisine yatak sererlerse, üzerine uzanırdı. Eğer kendisine yatak serilmezse yere uzanırdı.(66) Allah Teâlâ onu peygamber olarak göndermeden önce Tevrat'ın birinci satırında onu vasıflandırarak şöyle buyurmuştur: Muhammed Allah'ın Rasûlü'dür, benim seçkin kulumdur. Katı ve çirkin değildir. Çarşılarda gürültü yapan değildir. Kötülük yapanı affeder. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Onun doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri Teybe'dir. Onun mülkü Şam memleketinde olacaktır. O ve onunla beraber bulunanlar bellerine İzar bağlarlar. (Nitekim Arapların âdeti böyledir). O Kur'an ve ilme davet eder. Azalarını yıkamak suretiyle abdest alır. İncil'de de o bu şekilde sıfatlandırılmıştır. Onun güzel ahlâkından biri de rastladığı bir kimseye önce selâm vermesidir.(67) Herhangi bir ihtiyaçtan dolayı kendisiyle konuşan kimseye karşı sabır gösterir, ta ki karşısındaki konuşmayı bırakıp gidinceye kadar.(68) Onun elini herhangi bir kimse tutarsa, o kişi elini bırakmadıkça Hz. Peygamber elini çekmezdi. (69) Ashabından herhangi bir kimseye rastladığı zaman, ondan önce onun elini tutar, iyice kavradıktan sonra, kabzasını tuttuğu elin üzerine kapatırdı. (70) Her oturuş ve kalkışında Allah'ı anardı.(71) Namaz kılarken herhangi bir kimse yanına gelirse, muhakkak namazını hafifletir, selam verdikten sonra ona dönüp 'Senin bir ihtiyacın var mıdır?' diye sorardı. Onun ihtiyacını yerine getirdikten sonra yeniden namazına dönerdi.(72) Çok zaman dizleri üzerine çökerek oturur, ellerini de dizlerinin üzerine koyardı.(73) Oturduğu yer, ashabının oturduğu yerden farklı olmazdı. Çünkü kendisi meclisin alt başında bile otururdu.(74) Meclisi daraltmamak için arkadaşlarının arasında ayaklarını uzattığı hiç görülmemiştir. Bulundukları yer geniş bir yer olursa o zaman başka. En çok kıbleye doğru otururdu.(75) Onu seçip yanına gelen bir kimse, zannederdi ki, kendisi Hz. Peygamber'in nezdinde herkesten daha şereflidir. Hatta yanında oturan herkese yüzünün nûrundan nasibini verirdi. Hatta onun dinlemesi, konuşması, davranışlarının inceliği ve beraberinde oturana yüzünü çevirmesi ve onunla beraber olan meclisi, hayâ, tevazu ve emanet meclisi idi.(78) Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Ashabı kiramın gönüllerini almak ve kendilerine ikram etmek için künyeleri ile çağırırdı.(79) Künyesi olmayana künye takardı ve o kişi (artık hayatının sonuna kadar) Hz. Peygamber'in kendisine vermiş olduğu künye ile çağrılırdı.(80) Çocukları olan kadınlara da künye verirdi. Doğurmayan kadınlara da künyeler takardı. (81) Çocukların gönlünü almak için onlara da künye takardı.(82) İnsanların en son öfkeleneni ve en önce razı olanıydı.(83) İnsanlar için insanların en şefkatlisi, en hayırlısı ve en fazla fayda vereni idi.(84) Onun meclisinde sesler yükselmezdi.(85) Meclisinden kalktığı zaman şu duayı okurdu: Ey Allah’ım! Sen ortaktan münezzehsin. Senin hamdine bürünerek şahadet ederim ki, senden başka hak ilah yoktur. Senden af talep ediyor ve bütün günahlarımdan sana dönüyor ve tevbe ediyorum.(86)Sonra şöyle derdi: 'Bu kelimeleri bana Cebrail öğretti'. Konuşması ve Gülmesi Hz. Peygamber (s.a) konuşma bakımından insanların en fasihi, söz bakımından en tatlısı idi. O şöyle buyurmuştur: Ben Arapların en fasihiyim. (87) Cennettekiler orada Hz. Peygamberin diliyle konuşurlar.(88) Hz. Peygamber az konuşurdu. Konuştuğu zaman sözü gereksiz yere fazla uzatmazdı. Sözleri ipe geçirilmiş inci taneleri gibi intizamlıydı.(89) Aişe validemiz (r.a) der ki: 'Sizin kelimeleri arka arkaya bindirdiğiniz gibi, Hz. Peygamber konuşmasında kelimelerin birini diğerine bindirmezdi. Onun konuşması azdı. Siz ise konuşmayı uzattıkça uzatıyorsunuz'.(90) Ashabı kiram derler ki: ‘Hz. Peygamber herkesten daha veciz konuşur ve Cebrail (a.s) bunu ona Allah tarafından getirmişti. Fakat vecizlikle beraber istediği bütün mânâları konuşmasına sığdırırdı.(91) Kelimelerin mânâlarını derleyici konuşmalar yapardı.(92) Onun konuşmasında ne fazlalık, ne de eksiklik vardı. Konuşmasının biri diğerini takip ederdi. Konuşmasının arasında duraklamalar vardı. Bu sayede dinleyen konuşmayı ezberleyip, kavrardı.’(93) Gür sesliydi. Ses bakımından insanların en güzeliydi.(94) Uzun zaman sükût eder, ancak ihtiyaç anında konuşurdu.(95) Münkeri söylemezdi. İster normal ânında, ister öfkeli ânında olsun, haktan başkasını söylemezdi.(96) İyiliğin haricinde konuşan bir kimseden yüz çevirirdi. (97) Kerih gördüğü meseleleri konuşmak mecburiyetinde kaldığı takdirde kinaye yoluyla konuşurdu.(98) Ashabı Kiram'ın yüzüne tebessüm etmek ve gülmek bakımından insanların en cömerdiydi. Onların konuşmalarını sanki yeni bir şey dinliyormuş gibi ciddiyetle dinler, kendini onların arasına tam mânâsıyla karıştırırdı.(102) Çoğu zaman mübarek ön dişleri görününceye kadar gülümserdi.(103) Onun yanında Ashabı kiramın gülmesi, ona uymak için sadece tebessümdü. Bunu ona tazim için yaparlardı.(104) Bir gün, Hz. Peygamber'in huzuruna bir bedevî çıkageldi. O gün kendileri oldukça düşünceliydi. Ashabı kiram nahoş bir şeyin olacağını sezerek sakınıyorlardı. Gelen bedevî Hz. Peygamber'e bazı sorular sormak istedi. Bunun üzerine ashabı kiram ona dedi ki: Ashabı kiram dedi ki: Hz. Peygamber herkesten daha fazla tebessüm ederdi ve herkesten daha fazla uysaldı. Kendisine Kur'an inmediği veya kıyameti hatırlamadığı veya va'z ve nasihatten ibaret olan herhangi bir hutbe okumadığı takdirde böyleydi.(106) Sevindiği ve razı olduğu zaman, rıza yönünden insanların en güzeliydi. Eğer va'z ederse ciddiyetle va'z ederdi. Eğer öfkelenirse muhakkak ki, Allah için öfkelenirdi ve bu öfkenin önüne hiçbir şey geçemezdi. Bütün işlerinde de böyleydi.(107) Başına bir iş geldiği zaman durumunu Allah'a havale eder, kuvvet ve kudretinden teberri edip uzaklaşırdı. Allah Teâlâ'dan hidayetinin inmesini isteyerek şöyle dua ederdi: 58)Tirmizî |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|