|
Zühd'ün Alâmetleri |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 04 Şubat 2011 Saat 22:01 |
|||||||||||||||
Zühd'ün Alâmetleri (İhya kitabından alıntı)
Bazen her malı terkeden zâhiddir zannedilir. Oysa hiç de öyle değildir; zira zâhidlikle övünmeyi seven bir kimse için malı terketmek, sıkıntılı yaşayışı belirtmek pek kolaydır. Ruhbanlardan niceleri vardır ki hergün nefislerini az bir yemeğe mecbur edip kapısız bir kiliseye kapanmışlardır. Onların sevinci, halkın hallerini bilmesidir. Halkın kendilerine takdirle bakıp övmesidir. Böyle yapmaları, kesinlikle zühd'e delâlet etmez. Hem mala hem de mertebeye zâhidlik yapmak gerekir. Hatta nefsin dünyadan lezzetleri varken zühd kemâle ermez. Oysa güzel yün elbiseler giymelerine rağmen bir cemaat zâhidlik iddia etmişlerdir. Nitekim Havvas, bu iddiacıları vasfetmek maksadıyla demiştir ki: "Bir kavim vardır ki zühdü iddia ettiler. Elbisenin en iyisini giydiler. Bununla halkın gözünü boyamak istediler ki elbiselerinin nisbetinde kendilerine hediyeler verilsin ve fakirlere bakılan gözle kendilerine bakılıp da tahkir edilmesinler. Fakirlere verildiği gibi kendilerine verilmesin. Zâhid olduklarına, ilme ve sünnete tâbi oldukları halde malların kendilerine geldiği, fakat kendilerinin ondan sıyrıldıkları ile delil getirmişlerdir. 'Biz ancak eşyayı başkasının ihtiyacı için alıyoruz' derler. Onlardan hakikatler istenildiğinde ve darlıklara zorlandıklarında böyle söylerler. Oysa bü-tün bunlar din vasıtasıyla dünyayı isteyen kimselerdir. Ne kalplerini tasfiye etmeye, ne de ahlâklarını temizlemeye hiçbir zaman önem vermemişlerdir. Onların sıfatları üzerlerinde belirmiş, kendilerini mağlûp etmiş ve bunu da kendileri için bir 'hâl' olarak iddia etmişlerdir. Oysa onlar dünyaya meyyal, hevâ-i nefse tâliptir-ler". Madem ki durum budur, öyleyse zühdün bilinmesi zor bir meseledir. Hatta zühd hali zâhide bile müşkil gelir. Bu bakımdan zâhid, iç âleminde, üç alâmete dayanmalıdır: Bir İki üç Bu sırra binaen bir zâta birileri hakkında şöyle denildi: 'Zâhidlik onları nereye kadar götürdü?' Cevap olarak dedi ki: 'Allah'a ünsiyet etmeye kadar götürdü. Dünya ile Allah'a ünsiyet bir arada olmazlar'. Marifet ehli demişlerdir ki: 'İman kalbin zâhirine yapıştığında, kalp hem dünyayı, hem de ahireti birden sever ve ikisine de çalışır. İman kalbin derinliklerine dalıp nüfuz edince, kalp dünyadan nefret etmeye başlar ve dünyaya bir defacık dahi dönüp bakmaz ve dünya için çalışmaz'. Ebu Süleyman şöyle demiştir: 'Nefsiyle meşgul olan bir kimse, halktan yüz çevirir. Bu ise, amel edenlerin makamıdır. Rabbiyle meşgul olan bir kimse ise, nefsinden yüz çevirir. Bu ise, âriflerin makamıdır. Zâhid bir kimse ise, bu iki makamdan birinde bulunmalıdır. Zâhidin birinci makamı nefsini nefsi ile meşgul etmesidir. Bu durumda övgü ile yergi, varlık ile yokluk, zâhidin na-zarında birdir. Elinde biraz malı olduğu için zâhidliği yoktur denilemez'. Allah Teâlâ'dan dileğimiz, zühdden az da olsa, bize bir nasip vermesidir. Çünkü bizim gibiler, zühdün son noktasını ummaya cesaret edemez. Her ne kadar Allah'ın fazlından ümidi kesmek ruhsatlı değilse de... Biz Allah'ın bize vermiş olduğu nimetlerin büyüklüklerini düşündüğümüzde, biliriz ki Allah Teâlâ'ya hiçbir şey büyük gelmez. Bu bakımdan her kemâli, cömertliğine yaslanarak Allah'tan istemekte bir mahzur yoktur. Madem ki durum budur, zühdün alâmeti, fakirlik, zenginlik, izzet, zillet, övgü ve yerginin eşit olmasıdır. Bu da Allah'a olan ünsiyetin galebe çalmasından doğar. Bu alâmetten birçok alâmetler doğar. Dünyayı terketmek ve ona sahip olana aldırmamak gibi... Yahya b. Muaz dedi ki: 'Zühdün alâmeti, var olanla cömertlik yapmaktır!' Nasr el-Abazî150 dedi ki: 'Zâhid, dünyada gariptir (azdır), ârif ise âhirette gariptir'. Yahya b. Muaz şöyle demiştir: "Zühdün alâmeti üçtür: İlletsiz (nedensiz ve niçinsiz) bir amel, tamahsız bir söz ve riyasetsiz bir izzettir'. Yine şöyle demiştir: 'Allah için zâhid olan bir kimse, (kalbi dünyanın zilleti ile dolu olduğundan) sana sirke ile hardal danesini koklatır. Arif ise misk ve anberi... (Çünkü kalbi mârifetul-lah ile doludur)'. Yine şöyle demiştir: 'Dünya gelin gibidir. Kim onu arzularsa onu süsler. Dünya hakkında zâhid olan kişi ise, onun yüzünü karartır, tüylerini yolar, elbiselerini yırtar. Arif kişi ise Allah ile meşgul olur. Dünyaya iltifat bile etmez'. Sırrî es-Sakatî şöyle demiştir: 'Zühd'ün bütün gereklerini yaptım. İstediğime vardım. Ancak insanlar hakkındaki zühd'e varamadım ve buna gücüm de yetmedi'. Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ şerrin tamamını bir eve tıktı. Ona dünya sevgisini anahtar yaptı. Hayrın tamamını bir eve bırakıp zühd'ü de ona anahtar yaptı!' 150) Adı Ebu Kasım İbrahim b. Muhammed'dir. Horasan'ın şeyhi idi. Şiblî'nin sohbetinde bulunmuştur. Muhaddis ve sûfî bir imamdı. Mekke'de H. 376'da vefat etmiştir. |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|