Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali ile İlgili Anlatılar > Hakkında Anlatılanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

BİLİM FİLOZOFLARI DEĞİL GAZALİ'Yİ DOĞRULAMIŞTIR

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
Abidin Açılır Kutu Gör
Çırak
Çırak
Simge

K.Tarihi: 28 Aralık 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 19
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı Abidin Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: BİLİM FİLOZOFLARI DEĞİL GAZALİ'Yİ DOĞRULAMIŞTIR
    Gönderim Zamanı: 06 Temmuz 2011 Saat 18:16

BİLİM FİLOZOFLARI DEĞİL GAZALİ'Yİ DOĞRULAMIŞTIR

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu

http://www.enfal.de/oe9.htm

 

Kaynaklara baktığımız zaman Gazali, 1058-1111 tarihleri arasında yaşamış, akıl ile vahyi, din ile bilimi, felsefe ile tasavvufu birleştirmiş, geniş bir bilgi birikimine sahip, orijinal, Doğuyu ve Batıyı etkilemiş, İslam dinî ve felsefî düşünce tarihinde eşigörülmeyen bir müceddid büyük bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır. Gazali'nin ölümü üzerinden asırlar geçmesine rağmen bugün hala isminden bahsedilmesi, bize onun bir ilim adamı olarak büyüklüğünü göstermektedir. Onun bu büyüklüğünü takdir eden kadir bilir Muhammed ümmeti, kendisine İslam'ın Delili (Huccetu'l-İslam),  "Dinin Süsü"(Zeynu'd-din) "Önder-kendisine uyulan, sözü tutulan" (İmam) ve Dinin Yenileyicisi (Mücedid) gibi çeşitli unvanlar vererek onun düşüncelerini onayladığını bildirmiştir. Türk milleti de hiçbir Şeyhu'l-İslam'a "imam" unvanını vermediği halde, Birgili büyük alim Tekıyyü'd-din Mehmed'e  "Birgili Önder" (İmam Birgivî) unvanını vermiştir.

İmam Gazali, kelam, fıkıh, tasavvuf, felsefe, usul, mantık gibi ilimlerde ve daha birçok alanda söz sahibi bir ilim adamıdır. Gazali'nin akıl ve felsefeye karşı imiş gibi gösterilmesi son derece yanlıştır. Çünkü sıradan bir İslam alimi bile, aklın bu dindeki yerininne kadar önemli olduğunu takdir ederken İslam ilimlerinde "dev" diyebileceğimiz bir şahsiyetin bu konuda yoksun kalması düşünülemez. Gazali'nin felsefecilerle anlaşmazlığa düşmesinin sebebi, onların bir kısım tezlerinin bir çok yönleriyle mantıkaçısından yanlış olması ve genel olarak sistemlerinde takındıkları çeşitli tavırların birbirleriyle çelişmesidir. Fakat bundan daha da önemli olan sebep, felsefecilerin bazı temel faraziyelerinin bir temelden yoksun olmasıdır. Gazali bu faraziyelerin ne mantıkîbakımdan ispatlanabileceğini, ne de "sezgi" ile kendiliğinden açık-bedihî olduklarını çok kuvvetli bir şekilde ortaya koyar. Mesela filozoflar varlıklar ve kainat hakkında akıl yürütmüşler, hiçbir deliledayanmadan kendiliklerinden hükümler ileri sürmüşler, kainatın kadim olduğunu  yani evveli ve başlangıcı olmadığını  savunmuşlardır. Vahiy ile bilgilenen peygamberlerin ve onların varisleri olan din bilginlerinin bu görüşü kabul etmesi kesinlikle mümkün değildir. Çünkü kadim olan varlık sadece Allah'tır.

İşte Gazali'nin eleştirisi, siz varlığın kıdeminden bahsediyorsunuz, bunu söylerken nereye dayanıyorsunuz, elinizde bir belge yok, bu metodunuz yanlış, hem yolunuz yanlış, hem de  vardığınız sonuç yanlış şeklindedir ki, Gazali'nin iddiası bugün fizik bilim dünyası tarafından ispatlanmış, Big Bang (Büyük Patlama) teorisi ile kainatın doğum tarihi yaklaşık olarak belli olmuş, 12 milyar yaşında olduğu hesaplanmış ve böylece Gazali ve kelamcılariddialarında haklı çıkmış ve bilim onları doğrulamıştır.  Filozoflar, kainat suret ve heyuladan ibarettir; şekil değiştirerek olaylar periyodik olarak sürüp gitmektedir, dediler. Kelamcılar ve dolayısıyla Gazali ise hayır, öyle değil dedi. Kainat, tecezzi etmeyen cüzlerden, parçalanmaz parçacıklardan ibarettir;başlangıcı ve sonu vardır dediler. Artık bugün varlıktaki tekamül teorisi, kainatın başlangıcı olduğunu kesin olarak kanıtlamıştır. Entropinin büyümesi de kainatın bir sonu olduğunu göstermektedir.

Ayrıca azami ışık hızı, tesir kuantumu, kitle sakımı ve enerji sakımı kanunlarının  yardımıyla açıkça anlıyoruz ki, kainatın parçacıklardan değil, dalgalardan ibaret olduğunu söyleyen filozoflar yanılmış; onun küçük parçalardan meydana geldiğinisöyleyen Gazaliler haklı çıkmışlardır. Yani kainat, hazır betonlarla yapılmış bir binadan ziyade, küçük küçük tuğlalardan yapılmış bir apartmana benzer.

Böylece burada imkanlardan birisinin tercih edildiği görülmektedir. Öyleyse bu tercihi yapan bir gücün varlığı söz konusudur. Böyle bir tercih de işe yarayıp faydalı oluyorsa o güç bilinçli demektir. İşte son derece dakik bir şekilde, saat gibi çalışan kainatın bu tercihlerle oluştuğunu artık biliyoruz.

Elektron-atom ilişkisi, bunların oluşturduğu moleküller canlıyı meydana getirmektedir. Bu suretle netice olarak şunu açıkça görüyoruz ki, varlık makinesi otomatik bir şekilde çalışmaktadır.

Filozoflar insan beyninin kesin bilgilere sahip olacağını var saymışlar ve sistemlerini ona göre kurmuşlardır. Kelamcılar ise insan beyninin gerçekleri ancak kısmen kavrayabileceğini söylemişlerdir.

Epistemoloji, bugünkü bilgi teorisi filozofları değil, Gazalileri doğrulamıştır. Çünkü bilgilerimiz izafidir; sobaya üstten bakan daire, yandan bakan silindir gibi görür. Nispidir, kişi kendi varsayımları ve imkanları içinde olayları algılar, kör bir insana göre yeşil yoktur. Biz, gerçekleri kendi organ ve araçlarımızınmüsaadesi nispetinde bilebiliriz. Takribidir; biz varlıkları parça veya dış görünüşleri ile kavrarız, tümünü kavramamız mümkün değildir. Bizim algıladığımız, varlığın kendisi değil, ondan gelendalgalardır ve arızalıdır. O halde biz bildiklerimiz kesin bir şekilde değil, yaklaşık olarak bilmekteyiz.

İhtimalidir; bizim olmasını beklediğimiz şeylerin olmaması da muhtemeldir. Mesela havada bulutlar var; büyük bir ihtimalle yarın yağmur yağacaktır; ama bulutların dağılıp yağmurun yağmama ihtimali de vardır. İşte bu ilimdeki varsayımlar, felsefecileri değil, peygamberleri ve onların varisleri ola din-ilimadamlarını yani Gazalileri doğrulamıştır.

Gazali'nin doğuyu etkilediğini söylemek, malumu ilam olacağından abes görülebilir. Fakat onun bugünkü Rönesans medeniyetinin temellerini atan düşünce, felsefi düşüncenin babası sayılan Descartes üzerinde yaptığı etkileri  söylersek belki daha faydalı olur.

Batıda modern felsefi düşüncenin gerçekte Descartes'indüşünceleriyle başladığı söylenir. İslam felsefesi, Descartes'ten çok daha önce Batıya derinlemesine girmiş ve Gazali'nin kitaplarının çoğu altıncı/on ikinci yüzyılın ortalarından önce Latince'ye tercüme edilmiş ve ancak ondan sonra Yahudi ve Hıristiyan skolastikler üzerinde hatırı sayılır bir etki yapmıştır.

Gazali üzerine çalışanlar, onun modern Avrupa düşüncesine etkisi şimdiye kadar tam  takdir edilememiştir demektedirler. Descartes'in doğrudan ya da dolaylı olarak bir müslüman düşünüre bağlantısı kabul görmemiştir. Ancak onun Gazali'nin Latinceye tercüme edilmiş olan eserlerinden etkilenmediğini kimse söyleyemez.  

Aynı Gazali gibi, Descartes'in de kendi nefsini inceleyerek felsefi sonuçlarına vardığını görüyoruz.  Gazali'nin başlangıç formülü: "İrade ediyorum, demek ki, varım" iken, Descartes'inki "Düşünüyorum, demek ki, varım" dır. O da Gazali gibi Tanrı'nın olumlu olumsuz sıfatlarını vâcibü'l-vücûd kavramından çıkarmıştır. 

Gazali'nin el-Munkız min el-Dalâl adlı kitabının  Latinceye çevrilip çevrilmediği pek  bilinmemektedir, ancak Gazali'nin bu eseri ile Descartes'in Discour de la méthode (Metod üzerine Konuşmalar) adlı kitabı arasında o kadar uyum ve benzerlik vardır ki, Batımodern felsefesinin babası sayılan Descartes üzerinde Gazali'nin etkisi yoktur demek  mümkün değildir. Bir defa her iki eser de otobiyografiktir, hem Gazali hem de Descartes hayat öykülerine gençliklerini anlatarak başlarlar. (M.4, D.19). Her iki kitap aynı nedenlerle duyuların kesin bilgi edinemeyeceğini ileri sürerler.(M.5-6, D.36). Her ikisinin de duyularla tecrübelerin eksikliklerini anlatış biçimleri ya da verdikleri örnekler hemen hemen aynıdır. (M.8-9, D.36-37). Her ikisi de her hakikatten beklediklerinin matematik kesinlikte olması gerektiğini düşünüyordu. Mesela10'un 3'ten büyük olması gibi(M.7, D.35). Her ikisi de çalıştıkları yerlerden ayrıldılar, yıllarca hakikat peşinde oradan oraya dolaştılar (M.3, D.28). Her ikisi de ellerine geçen bütün literatürü incelediler ve kendi incelemelerinde aynı konulardan söz ettiler:Felsefe, matematik, mantık, ilahiyat ve fizik bilimleri gibi. Bütün bu konuları ve inançları bir bir inceledikten sonra kesin bilgiye ulaşamadıklarını ve böylece tüm otoriteleri reddettiklerinisöylerler(M.17-62, D.8-14). Böylece her ikisi de kendizamanlarına kadar gelen her türlü bilgiden şüphe ettiler ve o zamana dek sahip oldukları kendi konumlarını da kesinlikle reddettiler(M.12, D.17). Her ikisi de hakikati keşfetmek için yeni bir metod ihdas etti ve bu metod her ikisinde de tıpatıp aynı oldu. Bu metod yalnız hiçbir şüphe ihtimali olmadan çok açık bir kesinlikle idrak edileni doğru olarak almaktan ibarettir (M.5, 20, D.20). Her ikisi de şunu alçakgönüllülükle bildirdiler ki, söylediklerinde maksat, herkesin kendi örneklerini izlemesi olmayıp, kendi hakikati keşif metodlarını bulmalarıdır. Herkeshakikati kendi usul ve metodu ile bulabilirler(m.19, D.36).

İki eser arasındaki bu şaşırtıcı benzerlik hakkında George Henry Lewis şunları söylemiştir: "Eğer el-Munkız'ın Descartes döneminde bir tercümesi olsaydı, herkes bu hırsızlığa karşı isyan ederdi." Gazali'nin bu eseri o zaman tercüme edilmemiş iseDescartes için bir arapça uzmanı tarafından irticalen çevrilmiş olması ihtimali çok kuvvetlidir. Çünkü Descartes'in kendisi de daha önce bu plana sahip olan bir çok parlak zekanın varlığını ifade eder(D.29), fakat hiçbirinin ismini vermez. Bunun, Descartes'in selefleri içinde, eserinde tıpatıp aynı planı izlemişGazali'ye yapılan bir atıf olması mümkündür. Her ne olursa olsun Gazali'nin, Descartes'in Metod Üzerine Konuşmalar adlı eseri üzerindeki  etkisi, araştırıcılar yanında şüphesiz görülmektedir.              

Farabi, İbn Sina, Gazali, İbn Rüşd ve Fahreddin Razi gibi İslam alimleri zamanındaki etki ve tepkileri dolayısıyla felsefe ve kelam konularıyla da çok yakından ilgilenmişlerdir. Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd'lerin daha çok felsefe dedikleri, felsefe ile kelamın çatıştığı yerde felsefeyi tercih ettikleri söylenebilir. Mesela yukarıda da bildirdiğimiz gibi, kelamcılar kainatın evveli vardır, çünkü yaratılmıştır derken, filozoflar onun evveli olmadığını savundular. Gazali ve Fahreddin Razi ise kelamla felsefeninçatıştığı yerde, filozoflar araştırmalarında tutarlı bir yol ve bilimsel bir metod uygulamadıkları için, söyledikleri doğru olmadığından kelamın görüşlerini savundular. Çünkü Gazali ile Razi bu konuda hem din ve hem de bilimden gelen bilgileri fonksiyonel bir şekilde toplayıp bir neticeye varıyorlardı. Farabi, Yunan astronomlarının, özellikle de Ptolemy'nin (Batlamyus) benimsediği, evreni meydana getiren dokuz gezegenin yer küresi etrafında ezeli olarak dönmekte olduğu görüşünün arkasından gitmiştir. Yine Farabi evren ve gökyüzü hakkındaki düşüncelerini Aristo'danalmıştır. Onun sudur teorisi bile Plotinus ve İskenderiye ekolünden mülhemdir. Farabi, Eflatun ile Aristo'yu ve din ile de felsefeyi uzlaştırmaya çalışmıştır. Ama uzlaşma bir tarafın diğerine tavizverme demek olduğundan, biri memnun olsa bile diğerigücenecektir. İbn Sina bu teoriyi hararetle karşılamış Gazali ise dinin gücendiğini düşünerek Farabi ve İbn Sina'yı yerden yere vurmuştur. Ayrıca İbn Sina, Allah cüziyyatı bilemez görüşüne sahip olduğu için Gazali'den büyük eleştiriler almıştır. İbn Rüşd deFarabi ve İbn Sina gibi felsefe yolundan yürümüş, hareket ve zamanın ezeli olduğu fikrinden hareketle alemin ezeli olduğunu o da ileri sürmüş  ve  hata Kur'an'da adı geçen Ad kavminin sembolik olup tarihte yaşamadığını ileri sürmüştür.  

Görüldüğü gibi birçok meselede Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd hemen hemen aynı felsefe yolunda yürümektedirler. Gazali ile ondan bir asır sonra yaşamış olan Razi ise farklı bir misyon üstlenmişlerdir.

Netice olarak filozofların dinden biraz taviz verdikleri, Gazali-Razi ikilisinin ise din ile bilimi birlikte düşündüklerinden, felsefenin delili bulunmadan temelsiz olarak ileri sürdükleri konularda onlarınfikirlerini kabul etmeyip dinin verdiği haberleri kabul edip onun verileri ile düşünce ürettikleri ortaya çıkmaktadır.

Gazali yaratılıştan ahirete kadar uzanan meselelerden 20 konuda filozoflara çok şiddetli eleştiriler getirmiştir. Ayrıca alemin kıdemine dair inançları, Allah'ın cüziyyatı bildiğini inkar etmeleri ve cismani haşri kabul etmemeleri sebebiyle onları küfürle itham etmiştir. İlim, filozoflarla varlık hakkında girdiği tartışmada Gazali'yi desteklemiş ve onu haklı çıkarmıştır. Yalnız büyük alim İmam Gazali de muarızlarını, İslam'da din adamı kurumu ve aforoz müessesesi bulunmaması dolayisiyle tekfir etmeyipsadece doğru olmadıklarını ve yanlış yaptıklarını söyleseydi belki daha iyi olurdu. Bu yazı ile ilgili olarak M.M. Şerif'in editörlüğünü yaptığı dört ciltlik İslam Düşüncesi Tarihine bakılabilir.

"Mümin eli ve dili ile kimseye zarar vermeyendir" Hadis (dinimizislam.com dan)
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,077 Saniyede Yüklendi.