Yavuz YILMAZ
Yaşadığı dönemin en etkin İslam düşünürü olduğu şüphe götürmeyen
Gazali, bir yandan Sünni paradigmanın oluşumunda, diğer yandan da Selçuklu
Devletinin kurucu ideolojisinin belirlenmesinde birincil derecede rol
oynamıştır. Gazali, aynı zamanda İslam ilimlerinde ve felsefede derinlikli bir
donanıma sahiptir. Öyle ki, çeşitli konulara getirdiği bakış açısı, kendisinden
sonraki İslam düşüncesini etkilemeye devam etmiştir. Bu anlamda Onu İslam
düşüncesi açısından kurucu metinler oluşturan bir aydın olarak
değerlendirebiliriz. Günümüz dünyasının aktüel problemlerinin anlaşılmasında ve
Müslümanların zihin yapılarının oluşmasında en önemli rolü oynayan Gazali’yi
tanımak, hiç şüphesiz Müslümanların çeşitli konular karşısındaki reflekslerini
de açıklayıcı olacaktır.
YAŞADIĞI DÖNEM.
İslam dünyasında Hüccet’tül İslam ( İslam’ın Delili) namıyla ünlü
Gazali’nin görüşlerini doğru olarak değerlendirebilmek için ilk olarak geçirdiği
zihinsel dönüşümleri, ikinci olarak da yaşadığı dönemin siyasal ve kültürel
şartlarını iyi analiz etmek gerekir. Her düşünür yaşadığı çağın siyasal ve
kültürel şartlarından etkilendiği gibi, yaşadığı dönemi ve daha sonraki çağları
etkiler. Yaşadığı ve sonraki dönemdeki etkisini ve İslamın anlaşılması
üzerindeki derin analizlerini dikkatlice incelediğimizde, Gazzali’ye benzer
ikinci bir örneği bulmak imkânsız gibidir.
Gazali’nin yaşadığı zihinsel dönüşümü tam manasıyla
değerlendirebilmek için otobiyografik eseri “El- Munkız min ed- Dalal”ı iyi
analiz etmek gerekir. Gazali’nin kelam, Batıniye ve felsefeyi inceleyerek
başlayan hakikati araştırma çabası en nihayetinde tasavvufla neticelenecektir.
Bu zihinsel süreç içinde kullandığı şüpheci yaklaşım, Gazali’yi anlamak için
anlaşılması gereken özgün bir yaklaşımdır. Gazali, ilk çağ şüphecilerinden
farklı olarak, şüpheyi kesin bilgiye ulaşmak için araç olarak kullanması dikkate
değerdir. Şurası unutulmamalıdır ki, her düşünür gibi Gazali de kendi çağında
yaşanan tarihi, siyasi, sosyal ve kültürel olayları iyi analiz edilmeden
anlaşılamaz. O halde Gazali araştırmalarında başlangıç noktası yaşadığı dönemin
dini, kültürel, siyasi olayları ve bunların etkisiyle oluşan toplumsal yapının
iyi analiz edilmesidir. Gazali’nin zihin macerası incelendiğinde, yaşadığı
toplumun sorunlarına eğildiği ve onları çözmek için kendini sorumlu hissettiği
açıkça görülür. Bu toplumuna karşı
kendini sorumlu hisseden her aydının taşıdığı sorumluktur. Gazali, Ali
Şeriati’nin “ Aydın, belli bir tarihi yer ve zaman diliminde kendi insani
statüsünün bilicinde olan kimsedir. Bu bilinç ona, sorumlu bir insan olmanın
yükünü yükler”(1) şeklinde tanımladığı aydın tiplemesinin en özgün örneklerinden
birisidir. Gazali’nin çok sayıda konuyla ilgilenen ansiklopedik bir yazar
olması, düşünce tarihinde seçkin bir yere sahip olmasına ve yaşadığı dönemden
bugüne İslam dünyasını derinden etkilemesine sebep olmuştur. Gazali denince akla
felsefe, kelam, tasavvuf, mantık, fıkıh gibi birbirinden farklı disiplinlerin
gelmesi onun çok yönlü bir alim olduğunun göstergesidir. “Gazali zahirle batını,
şeraitle hakikati bir sufi düşünür olarak kabul edilir. Zahiri ve şeri ilimler
alanında geniş bir bilgiye sahip olması yanında müfrit tasavvufi görüşleri
eleştirmesi, zahir ulemasının da O’na saygı duymasına ve kendisini eleştiren
bazı alimlerin itirazlarının etkisiz kalmasına sebep olmuştur.”(2)
Gazali, İslam dünyasının karışık dönemlerinden birinde
m.1058-1111 yılları arasında yaşamıştır. Gazali m. 1058 yılında Horasan’nın Tus
şehrinin Gazele köyünde doğdu. Curcan’a giderek şafi fıkhı okudu. Daha sonra
Nişabur’da İmam el- Haramey’den ders aldı. Hocası öldükten sonra Bağdat’a
gelerek Nizam ül- Mülk’ün korumasına girdi. Hicri 484 yılında Nizamiye
Medreseleri müderrisliğine getirildi. Bir süre sonra görevi bıraktı. Önce Şam’a
, sonra Kudüs’e ve hicaz’a gitti. On sene kadar inzivaya çekildi. Hayatının son
yıllarında Tus’a dönerek yaptırdığı tekkede ölümü olan 505–1111 yılına kadar
tasavvufi bir hayat yaşadı.
Gazali, gerek çalkantılı yaşantısı, gerekse dini ve
felsefi fikirleri dolayısıyla İslam düşünce geleneğinde her zaman önemli bir
yere sahip olmuştur. “Gazzali, kendisinden sonraki düşünce tarihinin adeta
ayrılmaz bir parçası olmuştur. Böyle olunca da özellikle mensup olduğu İslam
düşünce tarihini tam olarak anlayabilmek için Gazali’yi bilmeye ihtiyaç var
demektir.”(3)
Dönemin siyasi ve sosyal olayları, Gazali’nin
düşüncesini ve siyasi duruşunu da derinden etkilemiştir. Yaşadığı dönem İslamın
siyasi ve sosyal birliğinin bozulmaya yüz tuttuğu bir dönemdir. Yaşanan siyasi
belirsizlikte rol oynayan en önemli güç, Mısır’da Batıni ideolojiyi temel alan
Fatımi devletidir. Gazzali, sorumlu bir aydın olarak İslamın siyasi bütünlüğünü
tehdit eden Fatımi’lerin dayandığı Batınilik inancını derinlemesine
incelemiştir.
Dönemin siyasi yapısını derinden etkileyen diğer bir
olay da, 1090 yılında Alamut Kalesini üs olarak kullanan Hasan Sabbah’ın kurduğu
anarşist karakterli Haşşaşiler’dir. Hasan Sabbah’ın kurduğu “Haşhaşın veya
Haşşaşin teşkilatı özel bir şekilde yetiştirilip etrafa dai ( davet eden,
çağıran, çağırıcı) adıyla salıverdiği elemanları vasıtasıyla sadece gizli
propaganda yapmakla kalmıyor, iç karışıklıklar çıkarmak ve ileri gelen devlet ve
ilim adamlarına suikastlarda bulunmak gibi faaliyetlerde de
bulunuyorlardı.(4)
Gazali’nin yaşadığı dönemdeki siyasi bölünmüşlük
ortamında yükselen yeni güç ise Selçuklulardı. Nitekim Gazali yaşamının büyük
bölümünü Selçuklu sultanlarının korumasında
geçirmiştir.
Gazali’nin yaşadığı dönemde İslam dünyasını dışarıdan
etkileyen en önemli olaylar Haçlı Seferleri ile felsefenin İslam dünyasına
girişidir. Haçlılar sadece Müslümanların eline geçen Kudüs’ü kurtarmak amacını
gütmüyor, aynı zamanda İslam’ın varlığını da ortadan kaldırmayı amaçlıyorlardı.
Temel amaç ise Akdeniz’deki İslam egemenliğini sona erdirmektir. Bu amaçla
gerçekleşen Haçlı Seferleri, çağlar botunca yüz binlerce insanın ölümüne yol
açmıştır.
Siren savaşlara paralel olarak kültürel ve felsefi
faaliyetlerde devam ediyordu. Özellikle
Abbasi Halifesi Me’mun zamanında kurulan Beyt- ül Hikme, Antik Yunan düşüncesi
başta olmak üzere felsefi ve bilimsel birikimi İslam dünyasına kazandırmıştı.
Felsefi çevirilerle başlayan faaliyet,
entelektüel alanda yeni tartışma ve açılımlara yol açmıştır. Felsefi
çevirilerin yarattığı tartışmaların yanı sıra, İslam birliğini tehdit eden iç
sebeplerin başında mezhep çatışmaları, ahlaki yozlaşma. Abbasi Hilafetinin
zayıflaması, Haşhaşiler’in yıkıcı faaliyetleri sayılabilir.
Böyle bir kriz döneminde yaşayan Gazali, görüşleriyle
İslam birliğini zorlayan faktörleri ortadan kaldırmayı misyon edilmişti. Gazali,
Selçukluların Sünni birliği oluşturma politikalarına aktif destek vermiş, daha
da önemlisi resmi siyasal paradigmanın ortaya çıkmasına çalışmıştır.
GAZALİ VE BATINİLİK
Gazali’nin üzerinde çok kafa yorduğu sorunlardan
biride siyasi ve itikadi alanda yıkıcı faaliyetleriyle tanınan ve bu haliyle Selçuklular için tehlike arz eden
Batıni hareketti. Gazali’ye göre Batınilerin temel iddiası ‘Biz her şeyin
manasını, hakkı öğretmeye memur masum bir imamdan öğrenmişiz’ demeleridir. Ehl-i
Sünnetin temel görüşüne uygun olarak Gazali, masum olanın sadece ismet sıfatı
olan Hz. Peygamber olduğunu savunur. Onun dışında masumiyeti olan hiç kimseden
söz edilemez. Gazali’nin Batıniliğe masum imam konusunda sert eleştiriler
yöneltmesi, İslam’ın ana gövdesini koruma refleksiyle açıklanabilir. Çünkü
Batıni hareket, İslam birliğini parçalayan Fatımilerin ve bir anarşist oluşum
olan Haşhaşilerin temel ideolojisidir. Ayrıca Gazali, Batınilerin aşırı yorum
yoluyla dini tanınmaz hale getirmelerinden daima endişe etmiştir. El- Munkız’da belirttiğine göre Gazali,
“Feda’ihu’l Batıniye” adlı eserinde Batınilik düşüncesiyle kapsamlı bir
hesaplaşmaya girer. Gazali’ye göre Batıni hareketin en tehlikeli yönü aşırı
teville İslam’ı başkalaştırmaya ve tanınmaz hale getirme yolunda giriştikleri
çalışmalardır. Çünkü Batınilik görünüşte Rafızi, gerçekte ise küfre kayan yıkıcı
bir hareketti. Batıni düşüncenin nereden kaynaklandığı ve kimlerden etkilendiği
konusunda farklı görüşler vardır. “ Batıni yazarlara göre bu görüş, Cafer es
sadık tarafından başlatılmış ve oğlu İsmail tarafından devam ettirilmiştir. Suni
ve Mutezili müelliflere göre bu görüşün menşei Mecusilik, Sabilik ve Yahudilik
din ve kültürleridir. Şehristani, bunların felsefenin bazı ilkelerini kendi
itikatlarına adapte ettiklerini belirtir.”(5)
Şehristani’nin sözünü ettiği akımların başında, Yeni
Platonculuk gibi Platinos tarafından
kurulan gınostik eğilimli felsefi görüşler
gelmektedir.
Gazali’yi Batınilik konusunda araştırmaya sevk eden
etkenlerin başında hayatı boyunca kendisini koruyan Selçuklu veziri
Nizamülmülk’ün bir Batıni tarafından suikast sonucu öldürülmüş olmasıdır.
GAZALİ’NİN HAKİKAT ARAŞTIRMASI VE
FELSEFE
Gazali’nin felsefe serüvenini doğru bir şekilde
izlemek için dikkatle incelenmesi gereken eserleri, filozofların görüşlerini
anlattığı ‘Mekasıt el- felasife’( filozofların Maksatları) , Farabi ve İbn
Sina’yı temel alarak Aristo ve Platon özelinde Yunan felsefesini eleştirdiği ‘
Tehafüt el- Felasife’( Filozofların Tutarsızlığı) ve zihinsel macerasını
anlattığı otobiyografik eseri ‘ el- Munkız Min- ed Dalal’dır.( sapıklıktan
Kurtuluş).
‘İlk olarak bir konuyu reddetmenin ön şartı konu
hakkında bilgi sahibi olmaktır’ ilkesinden hareket eden Gazali, hiçbir önyargı
gütmeden başta Platon ve Aristo olmak üzere Yunan felsefesini öğrenmeye çalışır.
Mekasıt el-Felasife bu çabanın sonucu ortaya çıkan bir eserdir. Bu esere
bakıldığında Gazali’nin önemli ölçüde felsefi birikime sahip olduğu
görülecektir. Yunan düşüncesini eleştirirken Platon ve Aristo’yu temel almasının
nedeni, söz konusu düşünürlerin Farabi, İbn Sina ve el Kindi gibi İslam
filozoflarını derinden etkilemesidir.
İslam devletinin sınırlarının süratle genişlemesinin
en önemli sonuçlarından biri, İslam filozoflarının Yunan aklının ürettiği
secüler bilgi ile İslam inancını uzlaştırma çabalarını ortaya çıkmasıdır. Bu
konuda çaba harcayan en önemli düşünürler Farabi, İbn Sina ve daha sonra
Gazali’nin eserlerine reddiye yazacak olan İbn Rüşd’tür. Farabi, akıl ile vahyi
aynı gerçeğe götüren farklı yollar olduğunu savunarak felsefeye İslam dünyasında
meşru bir kanal açmaya çalışmıştır.
Tüm bu çabalara karşı Gazali, felsefeye karşı köklü
bir eleştiriye girişir. Çünkü Gazali, kendisinden önce felsefe konusunda köklü
bir eleştirinin yapılmadığını savunur.
Gazali’nin felsefe araştırmalarında ilk olarak gerçeği
arama, merakını tatmin etmeyi, ikinci olarak ise felsefeden İslam’a yönelecek
olan olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Gazali, felsefe
eleştirilerinde metodik şüpheyi, analitik düşünceyi ve inançlarını sonuna dek
kullanmıştır. İslam düşüncesinde Gazali’nin felsefe araştırmalarında tam olarak
neyi amaçladığı sürekli tartışılmıştır. “ Esasen Gazali aklın mantık ve
matematikte ki, hatta tabiat bilimlerinin deneysel alandaki yetkisini kabul
etmekle birlikte beşeri aklın metafizik problemlerin çözümünde aciz olduğunu ve
bu çözüme ulaşmak için Batıni keşfe veya vahyin desteğine muhtaç bulunduğunu
düşünmüştür.” (6)
Gazali hakikat araştırmasına başlarken içinde
bulunduğu durumu şöyle anlatıyor:“ Korkak ve çekingen değilim. Bütün karanlık
durumlarla da uğraşıyorum. Her güçlüğü yenmeye çalışıyorum. Her uçurumu
atlatmaya gayret ediyorum. Her fırkanın itikadını araştırıyorum. Her taifenin
mezhebine ait sırları meydana koymaya çabalıyorum”
(7)
Gazali,“ilkin kendime dedim ki maksadım işlerin
hakikatlerini anlamak ve bilmektir” (8)
ilkesinden hareketle gerçeği aramak iddiasında olan bütün akımların iç yüzünü
öğrenmeye çalışır. Araştırmalarında hakikati arayanları dört kısma ayırır:
Kelamcılar, Batıniler, felsefeciler ve mutasavvıflardır. Gazali, söz konusu bu
akımları tanıtarak kapsamlı bir eleştiriye girişir.
“ Birinci sınıf İlmi Kelam alimleridir. Bunlar rey ve istidlal
sahibi olduklarını iddia ederler.
İkinci sınıf Batıniye fırkasıdır. Bunlar, talim
ashabından olduklarını, hakikatleri ‘İmam-ı masum’dan öğrendiklerini
söylerler.
Üçüncü sınıf felsefecilerdir. Bunlar da mantık ve
burhan erbabı olduklarını iddia ederler.
Dördüncü sınıf mutasavvıflardır. Bunlar Tanrı’nın
huzurunda bulunduklarını, müşahade ve keşif ashabından olduklarını iddia
ederler.”(9)
Gazali’ye göre“ İlm-i kelamın gayesi Ehli Sünnetin
akidesini muhafaza etmek, onu bid’at erbabının karıştırmasından korumaktır.”
Ancak bu görevi yerine getirirken Kelamcılar karşıtlarının delillerini
kullandıkları için yetersiz kalmışlardır. Gazali’ye göre kelamcıların
kullandıkları yöntemle cahil halkı bile tatmin etmek mümkün değildir.
Gazali, felsefecileri eleştirirken en ince noktasına
kadar incelemek ve amaçlarının ne olduğunu anlamak gerektiğini savunur. O “
Anladım ki bir mezhebi iyice anlamadan, özüne vakıf olmadan reddetmek karanlığa
kubur sıkmak gibidir.”(10) sözleriyle bilgisiz ve araştırmadan körü körüne
yapılan eleştirinin hiçbir işe yaramayacağını savunur. Bu yüzden O, incelediği
konu ne olursa olsun hiçbir şeyi eksik bırakmadan derinlemesine incelemek
gerektiğine inanır.
Gazali hakikati arayan bir başka grup olan
felsefecileri üç kısma ayırarak incelemesini sürdürür: Dehriler, Tabiatçılar ve
ilahiciler (Metafizikçiler). Dehriler, zaman ve varlığın ezeli olduğunu,
yaratılmadığını savunarak yaratıcıyı inkâr ettiklerinden dolayı Gazali’ye göre
zındıktırlar.
Tabiatla ilgili konuları ele alan tabiatçılar ise,
ahireti, cenneti, cehennemi, kıyameti ve hesap gününü inkar ettiler. Tabiatçılar
Allah’a ve sıfatlarına inansalar da ahiret fikrini reddettikleri için zındık
oldular.
İlahiler Sokrat, Platon ve Aristo gibi
felsefecilerdir. Gazali, Farabi’nin anlatımından faydalanarak Aristo felsefesini
değerlendirir. Gazali’ye göre Aristo felsefesinin bir kısmı bidat ve küfürdür;
ancak bir kısmı da inkarı gerektirmez. Fesefe ilimleri Matematik, mantık, fen,
ilahiyat, siyaset ve ahlaktır. Matematik öğrenmenin hiçbir sakıncası yoktur.
Yalnız iki şeye dikkat etmek gerekir:
1)Bu ilimleri öğrenen insanlar felsefecilere hayran
olacağından, onların diğer konularda söylediklerinin de doğru olduğunu
düşünebilir.
2) Cahil Müslümanlar felsefeyi tümden reddetmenin dine
hizmet olacağını düşünebilirler
Gazali, Felsefecilerin en çok yanıldıkları alanın
ilahi ilimler alanı olduğunu savunur. Filozofların görüşlerini 20 konuda
toplayan Gazali, onları özellikle üç konuda küfre girmekle
suçlamıştır:
1) Cesetlerin yeniden dirileceğini
reddetmeleri.
2) Allah’ın tikelleri bilemeyeceği düşüncesi.
3) Alemin ezeli olduğu
fikri.
Gazali’nin üzerinde çok kafa yorduğu sorunlardan
biride siyasi ve itikadi alanda yıkıcı faaliyetleriyle tanınan Batıni hareketti.
Gazali’ye göre Batınilerin temel iddiası ‘Biz her şeyin manasını, hakkı
öğretmeye memur masum bir imamdan öğrenmişiz’ demeleridir. Ehl-i Sünnetin temel
görüşüne uygun olarak Gazali, masum olanın sadece Hz. Peygamber olduğunu
savunur. Onun dışında masumiyeti olan kimseden söz edilemez. Gazali’nin
Batıniliğe masum imam konusunda sert eleştiriler yöneltmesi, İslamın ana
gövdesini koruma refleksiyle açıklanabilir. Çünkü Batıni hareket, İslam
birliğini parçalayan Fatımilerin ve bir anarşist oluşum olan Haşhaşiler’in temel
ideolojisidir. Ayrıca Gazali, Batınilerin aşırı yorum yoluyla dini tanınmaz hale
getirmelerinden daima endişe etmiştir.
El- Munkız’da belirttiğine göre Gazali, “Feda’ihu’l Batıniye” adlı
eserinde Batınilik düşüncesiyle hesaplaşmaya girer. Gazali’ye göre Batıni
hareketin en tehlikeli yönü aşırı teville İslam’ı başkalaştırmaya çalışmasıdır.
Çünkü Batınilik görünüşte Rafızi, gerçekte ise küfre kayan yıkıcı bir
hareketti
Gazali daha sonra hakikat araştırmasının varacağı
menzil olan tasavvufu incelemeye başlar. Mutasavvıfların kalbini Allah’tan başka
her şeyden temizlemeleri düşüncesi Gazali’ye çok cazip gelir. Bu sebeple gazali,
tasavvuf klasiklerini incelemeye başlar. Gazali bu amaçla Ebu Talib Mekki’nin
Kut-ül- Kulub, Haris Muhasibi’nin eserlerini, Cüneyd, Şibli, Beyazid Bistami
gibi tasavvuf külliyatını inceler.
Gazali bu araştırmalarından şu sonuca ulaşır: “
Anladım ki büyük mutasavvıfların elde etmek istedikleri gaye öğrenmekle değil;
tatmak, yaşamak, hal ve sıfatları değiştirmek suretiyle elde
edilir”(11)
Gazali mutasavvıfların yolunun sadece teorik
bilgilerle öğrenmenin mümkün olmadığını anlayarak pratik uygulamanın önemine
vurgu yapar.“ iyice anladım ki mutasavvıflar iyi hallere sahipler, kuru
sözlerden uzaktırlar. Bu meslekte ilim yoluyla öğrenilmesi lazım geleni tahsil
ettim. Benim için işitmek ve öğrenmekle elde edilmeyip ancak tatmakla, o yolun
adamı olmakla elde edilebilenden başka bir şey
kalmamıştı.”(12)
Şeri ilimleri iyice öğrenen Gazali, Allah, nübüvvet ve
ahiret hakkında kesinlik derecesinde bilgilere sahip olmuştur. Gazali, tasavvuf
araştırmasında vardığı sonucu şöyle açıklar: “ Bende şu kanaat hasıl olmuştu ki
ahirette saadete kavuşmak için tek yol takva ile yaşamak, nefsi hava ve
hevesinden menetmek yoludur. Bu hareketin başı da bu gurur diyarından
uzaklaşmak, ahrete bağlanmak, bütün varlığımla Allah’a yönelmek suretiyle
dünyadan kalbin ilgisini kesmektir.”(13)
Gazali bu aşamadan sonra eğitim hayatını sorgulamaya
başlar. Eğitim hayatında şan, şöhret ve şeref kazanmak peşinde olduğunu; böyle
devam ederse ateşe yuvarlanacağını düşünür. Uzun süre kendi kendisiyle mücadele
eden Gazali nihayet bulunduğu Bağdat şehrinden ayrılır. Derin bir şüphe krizine
düşen gazali, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: “ Yemekten, içmekten
kesildim kandıracak kadar su boğazımdan geçmiyordu. Bir lokmayı hazmedemiyordum.
Bu yüzden bedeni kuvvetlerim zayıf düştü.”(14) Allah’a bu durumdan kurtulması
için dua eden Gazali, Allah’ın yardımıyla içinde bulunduğu kötü durumdan
kurtulur.
Yanına kendisi ve çocukları için yetecek kadar nafaka
alan Gazali, bütün malını dağıtarak Bağdat’tan ayrılır. Şam’a giden Gazali, iki
seneye yakın bu kentte kaldıktan sonra Hicaz’a gider. Yaşama zevki ile hakikati
arama arasında bocalayan Gazali’nin durumu 10 yıl kadar devam eder. Tün bu
tecrübeden elde ettiği sonuç şudur: “ Şüphe götürmeyecek surette anladım ki
mutasavvıflar Allah yolunu tutan kimselerdir. Onların gidişi, gidişlerin en
iyisidir. Yolları yolların en doğrusudur. Ahlakları, ahlakların en
temizidir.”(15) Mutasavvıfların amacı kalbi Allah sevgisi dışında her şeyden
temizlemektir.
Gazali, aklın hakikate ulaşmada yetersiz kaldığını
savunarak manevi rehberliğe ihtiyaç olduğunu belirtir. “ Akıl insanların
hallerinden bir haldir. Bu hal içinde kendisine manevi bir göz açılır. Onunla
his kuvvetlerinin idrakten uzak kaldığı makulat çeşitlerini görür. Bunun gibi
nübüvvet de bir haldir ki o hal içinde insanda yine manevi bir göz hasıl olur.
Bu gözde bir nur vardır ki o nur ile gaybı ve aklın idrak edemeyeceği şeyleri
görür.”(16)
Gazali, hakikat araştırmasında izlediği yöntem, içine
düştüğü şüphe krizi ve bu krizden çıkma çabası, Ehli Sünnet inancını
temellendirmedeki başarısı, kendisinden sonraki İslam düşüncesine olan etkisi,
felsefe eleştirisi ve ulaştığı sonuçlar açısından orijinal bir İslam
düşünürüdür.
GAZALİ VE ŞÜPHECİLİK
Şüphecilik( septisizm- kuşkuculuk) insanın kesin
bilgiye ulaşamayacağını, bu nedenle kesin yargılardan kaçınmak gerektiğini
savunan felsefi görüştür. “Şüpheciliği kolay anlaşılması için başlıca üç madde
halinde özetleyebiliriz
1) Düşünsel bir tutum olarak
şüphecilik,
a)Kesin bir tutumda olmama, karar verememe,
b)Şüpheyi bir ilke yapma, her değerden, her
anlatımdan, öğretiden, inançtan ilkece kuşku duyma.
2)Bir felsefe çığırı olarak şüphecilik; gerçekliğin
özünü bilmenin mümkün olmadığını ileri süren
öğreti.
3)Yöntem olarak ise apaçık olan doğruya kesin bilgiye
varmak için, sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin gözden geçirilerek
eleştirilmesi, sınanması, anlamlarına gelir”(17)
Şüpheci düşüncenin ilk savunucularından olan Sofistler
bilgi kaynağı olan duyumların insanı yanılttığı ve duyumların kişiden kişiye
değiştiği öngörüsünden hareketle bu şekilde elde edilen bilginin evrensel
olamayacağını savunurlar. Sofist düşüncenin önde gelen düşünürlerinden olan
Protogoras ‘insan her şeyin ölçüsüdür’ sözüyle bu gerçeğe işaret ediyordu.
Sofistler, bilgi, varlık ve siyaset alanında anlaşılabilecek ortak bilgilerin
olamayacağını savunarak, Eski Yunanda değer karmaşasına yol açmışlardır. Bu
anlayışlarıyla onlar her türlü evrensel değere karşı çıkan bireyci ve faydacı
düşünürlerdi.
Şüphecilik, sofist düşünceyi temel alarak gelişen daha
sistemli bir felsefi akımdır. Pyyron ve Timon’un öncülüğünü yaptığı şüpheci
yaklaşım, sadece duyumların değil aklında insanı yanılttığını, bu nedenle insanı
doğru bilgiye götürecek hiçbir ölçütün bulunamayacağını savunurlar. Bu durumda
yapılacak olan kesin yargılardan kaçınıp hükmü askıda bırakmaktır. Böyle bir
bilgi anlayışını temel alarak bilim üretmenin mümkün olamayacağı ortadadır.
Gazali’nin zihinsel yolculuğunun önemli bir bölümünde
– yaklaşık on yıl- şüpheci tavrın etkisinde kaldığı açıktır. Hayatını derinden
etkileyen bu dönemi söyle anlatır: ‘Bu vesveseler içime doğunca kalbimde yer
etti. Buna ilaç aradım, fakat bulamadım. Çünkü bu vesveseleri ancak delil ile
giderebilirdim. Delilde ancak bedihi dediğimiz bilgilerden meydana gelebilirdi.
Bu bilgiler kabul edilmiş olmayınca onlardan delil tertip etmekte mümkün olmadı.
Bu hal güç iyileşen bir dert gibi iki ay kadar içimi kemirdi. Durum itibarıyla
safsata mezhebine saplanmıştım. Fakat kimseye bundan bahsedemiyordum. Nihayet
Cenab-ı Hak beni o hastalıktan kurtardı.(18)
Gazali, şüphe sonucunda gerçek bilgiye ulaştığından,
bu metodu yaşam tarzı olarak kabul eden ve hiçbir zaman gerçek bilgiye
ulaşılamayacağını savunan sofistlerden ayrılır. Çünkü Gazali bu çabanın
sonucunda yakin(kesin) bilgiye ulaşmıştır. Daha doğrusu O, ilk çağ
şüphecilerinin yaptığı gibi şüpheyi hayatın amacı olarak değil, hakiki bilgiye
ulaşmak için araç olarak kullanmıştır. Gazali yaşadığı şüpheci tecrübe ve
vardığı sonuçlar ile İslam filozofları arasında özel bir yere sahiptir.
Gazali’nin hakikati arama merakı O’nu Bağdat’taki
bütün felsefi ekollerle ve dini okullarla temas kurmasına neden olmuştu.
Hakikati arayanların çokluğu ve birbirlerinden farklı görüşler ileri sürmeleri
Gazali’yi derinden etkileyecek şüphe krizine götürmüştü. Bu durum O’nu kelam,
Batınilik, felsefe ve tasavvufu araştırmaya zorlamıştır.
Gazali’yi hakikat araştırmasına yönelten sebepler
yaşadığı dönemin kültürel ve sosyal yapısının karmaşıklığı ve kişilik yapısının
olduğu söylenebilir. Gazali bu durumu kişiliğini etkileyecek şekilde derinden
yaşamıştır. “488 senesi recep ayından itibaren dünya arzuları ile ahiret
düşünceleri arasında kararsız kaldım”(19) şüphe döneminde ders verdiği Nizamiye
Medreselerinden ayrılan Gazali’nin beden sağlığı da giderek bozulmaktadır.
“yemekten, içmekten kesildim. Kandıracak kadar su boğazımdan geçmiyordu. Bir
lokmayı hazmedemiyordum. Bu yüzden bütün bedeni kuvvetlerim zayıf düştü.
Doktorlar, ilacın bir fayda vereceğinden ümidi kestiler.(20)
Gazali, uzun fikri çabalarından sonra şüphelerinden
sıyrılmış ve hakiki bilgiye ulaşmıştır. “nihayet Cenabı Hak beni o hastalıktan
kurtardı. Nefsim sıhhat ve itidale döndü. Zaruriyat dediğimiz bilgilerin kabule
şayan, güvenilir olduğuna emin oldum. Bu emniyet delil ve tanzim suretiyle hâsıl
olmuş değildi. Ancak Cenabı Hakkın kalbime attığı bir nur sayesinde olmuştu. Bu
nur bilgilerin anahtarıdır. Hakikatlere ermek daima delil ile olur zannedenler
Allah’ın geniş ve sonsuz rahmetini daraltmış olurlar.(21) Gazali, vardığı
noktayı temellendirmek için, ulaşmış olduğu bilgiyi delil olarak gösterir.
“Allah bir kimseyi hidayete eriştirmek istediği zaman İslam dinini kabul etmesi
için göğsünü şerh eder” manasındaki ayeti kerimede ‘şerh’den maksadın ne
olduğunu Hz. Peygambere
Sormuşlar. Hz. Peygamber: “Şerh Allah’ın kalbe attığı
nurdur”buyurmuşlardır. ( 22)Gazali, hem
hakikati arama çabası, hem yaşadığı şüphe krizi, hem de vardığı sonuçlar
acısından orijinal bir İslam düşünürüdür.
GAZALİ VE TASAVVUF
1
Gazali’nin şüpheci metotla başladığı hakikat arayışı,
kendi ifadesiyle ‘kalbine inen bir nurla noktalanmıştır. Bu aşamadan sonra
yazdığı eserlerinde tasavvufun temeli olan irfani bakış açısı hemen fark
edilecektir. Özellikle ülkemizde yaygın olarak okutulan ‘İhya’ ve ‘Kimya-yı
Saadet’ adlı eserleri şeriatla tasavvufu birleştiren önemli çalışmalarıdır.
Gazali’nin tasavvufla sonuçlanacak zihinsel yolculuğu önemli siyasal ve
toplumsal değişimlerin gölgesinde şekillendi. Gazali, ne pahasına olursa olsun,
nerede sonuçlanırsa sonuçlansın, gerçeğin ne olduğu yolundaki araştırmasını
sonuna kadar götürecektir. Zaten O’nun gibi kılı kırk yaran şüpheci ve
araştırmacı bir zihinden başka bir tavır beklenemezdi.
Gazali tasavvuf araştırmasına kelam, Batınilik ve
felsefenin çıkmazlarını gösterdikten sonra girer. Söz konusu araştırmaları
dikkatlice incelendiğinde ne kadar itinalı ve sabırlı davrandığı, ulaştığı
sonuçları titizlikle incelediği ve kesin bilgiler olmadığı sürece kabul etmediği
görülecektir. Gazali bu süreci şöyle özetlemektedir: “bu ilimlerin tetkikini
bitirdikten sonra bütün himmetimle tasavvuf tarikini tetkike başladım. Şunu
anladım ki bu tarik ancak ilim ve amelin
İkisiyle
tamamlanıyor”(23)
Gazali’ye göre mutasavvıflar genel itibarıyla nefsin
egemenliğinden kurtulmak ve kötü vasıflardan kendilerini kurtarmayı amaçlarlar.
Yeterli nefs eğitiminden sonra kalb, Allah’tan başka her şeyden arınmış ve
Allah’ın zikriyle dolmuştur. Tasavvufun temel mantığı da burada yatmaktadır. Bu
temel mantık insanın nefsi eğilimlerin boyunduruğundan kurtulma ilkesine
dayanmaktadır.
Gazali tasavvufun ilmi yönünün kolay
öğrenilebileceğini savunur. Nitekim kendiside bu eğitimi kısa sürede
tamamlamıştır. O tasavvuf araştırmalarına kendi zamanına kadar yazılmış eserleri
okumakla başlar. Bu sebeple evvela mutasavvıflardan Ebu Talib –el Mekki’nin “Kut
ül Kulub” adındaki kitabını , Harisi Muhasibi’nin kitaplarını, Cüneyd, Şibli, ve
Ebu Yezidi Bistami ve saire büyük mutasavvıflardan naklonulan sözleri ihtiva
eden kitapları mütala etmek suretiyle bu ilmi tetkike başladım. Aslında
Gazzali’ye gelinceye kadar tasavvuf gelişimini büyük ölçüde tamamlamış,
tasavvufa ait klasik eserler yazılmıştır. Tasavvuf düşüncesinin varlık, bilgi ve
evren konusundaki görüşleri geniş tartışmalara yol açmıştır. Kelam, tasavvuf ve
felsefe ekseninde yürütülen epistemolojik ve ontolojik tartışmalara, hakikati
arayan seçkin bir zihin olan Gazali’nin ilgisiz kalması düşünülemezdi. Gazali
tasavvufu ana hatlarıyla öğrendikten sonra bu konuda önemli eserler kaleme
almıştır
1) Mizan’ül Amel
2) El –Ma’arif’ül Akliyye
3) İhya’u Ulum’id-Din
4)Bidayetü’l - Hidayeç
5)Cevahirü’l Kur’an
6)Kimyay-ı Saadet
7)Eyyuhe’l Veled
2
8)Nasihatü’l Mülük.
9)El- imla ala Müşkalati’l –
İhya.
10)Sırru’l Alemin
11)Minhaccü’l- Abidin
Gazali, araştırmacı kişiliğinin bir sonucu olarak,
tasavvuf eğitimine bu konuda yazılan temel eserleri okuyarak başlamış ve daha
sonra konuya yaklaşım biçimini sergileyen eserler yazmıştır. Gazali, kelam ve
felsefe alanında olduğu gibi, tasavvuf alanında da hiçbir ön yargıya
kapılmaksızın tasavvufçu akımın kendilerini nasıl tanımladığına bakmıştır.
Gazali mutasavvıfların gayesini şöyle anlatır: “Anladım ki, büyük
mutasavvıfların elde etmek istedikleri gaye öğrenmek değil; tatmak, yaşamak, hal
ve sıfatları değiştirmek suretiyle elde edilir”(24)
Gazali’nin tasavvuf ekolünün neyi amaçladığı
konusundaki hassasiyeti bir taraftan metetolojisi, diğer taraftan da hakikati
arama konusundaki titizliği ile açıklanabilir. O teorik bilginin önemini
reddetmemesine karşın, pratik olmadan sırf teorik bilginin işe yaramayacağı
görüşündedir. Tasavvufu felsefe ve kelamdan ayıran en önemli özellik yaşantı ile
doğrudan ilgili olmasıdır. Bundan dolayı tasavvuf “hal ilmi” olarak
tanımlanmıştır. Şurası unutulmamalıdır ki, Hucviri’den Kuşeyri’ye, Attar’dan
Mevlana’ya kadar tasavvuf alanında verilen eserlerin kendine özgü kavramsal
sistemi vardır. Bu sembolik dili anlamadan tasavvufu değerlendirmek mümkün
değildir. Nitekim günümüzde tasavvuf üzerine yürütülen bu tartışmaların önemli
bir bölümü kullanılan sembolik dilin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bunun
sonucunda örneğin İbn Arabi hakkında birbirine yüz seksen derece zıt
genellemeler yapılmıştır. Tasavvuf dilinin inceliklerine ve kullanılan kavramsal
sistemin özüne inilmediğinde bu tür genellemelere açık olduğunu da belirtmek
yerinde olacaktır.
Gazali, tasavvufta teorik ve pratik bilgi ayırımını
net olarak vurgulamıştır. “Zühdün( dünyadan yüz çevirmenin) hakikatini,
şartlarını, sebeplerini bilmenle, zahit hayatı yaşaman; nefsi dünyadan
vazgeçirmen arasında da fark vardır.”(25)
Gazali, bu aşamadan sonra mutasavvıfların yolunun en
verimli ve en faydalı yol olduğunu, iyi davranışlara sahip olduklarını, kuru
sözlerden ve faydasız işlerden uzak olduklarını vurgular. “ Bende şu kanaat
hasıl olmuştur ki ahirette saadete kavuşmak için tek yol takva ile yaşamak,
nefsi heva ve hevesinden menetmek yoludur. Bu hareketin başı da bu gurur
diyarından uzaklaşmak, ahirete bağlanmak, bütün varlığınla Allah’a yönelmek
suretiyle dünyadan kalbin ilgisini kesmektir.”(26)
Tasavvuf literatüründe takva, ancak dünya ile ilgisini
kesip tüm varlığını samimi bir şekilde Allah’a adamakla gerçekleşir. Bu anlamda
takva normal yaşamdan farklı bir bilinç düzeyini ifade eder. İnsanın geçici
olandan yüzünü sonsuz olana çevirmesi, ahiret yurdunu dünyaya tercih etmesi
ancak takva ile mümkündür.
Kur’an’ı Kerim’de ifadesini bulan ve Hz. Adem’in
yeryüzüne indirilmesi ile sonuçlanan kıssa tasavvufi gelenekte, insanın asıl
yurdundan yabancı bir yurda yolculuğu olarak değerlendirilir. Bu kıssada
sembolik olarak anlatılan olaylar, tasavvufta derin anlamlara dönüşür.
1) İnsanın asıl yurdu
ahirettir.
2) İnsan bu dünyaya işlediği bir günah sonucu
gönderilmiştir. Dünya hayatı bu anlamda kendini arındıracağı bir imkandır.
Dolayısıyla dünya insanın tekrar esenlik yurduna ulaşması için geçici bir
duraktır. Bu anlamda Hz. Peygamberin “dünyada garip bir yolcu gibi ol” hadisi bu
gerçeğe işaret eder.
3)Ölüm bizi asıl yurdumuza ulaştıracak imkanı sunar.
Bu anlamda mümin için ölüm anı, Mevlana’nın dediği gibi ağlanacak bir ayrılık
değil, sevilinecek bir kavuşma anıdır.
4)Bu dünyayı oluşturan madde geçici, iman ve amel ise
kalıcıdır.
Tasavvuf alanında öğrendiği bilgiler ışığında Gazali yaşamını
tekrar gözden geçirmeye başlar. “ Tedristeki niyetimi yokladım. Onunda Allah
rızası için olmadığını; mevki sahibi olmak, şan ve şöhret kazanmak arzusundan
ileri geldiğini anladım. Uçurumun kenarında bulunduğuma, vaziyetimi düzeltmeye
uğraşmazsam ateşe yuvarlandığıma kanaat getirdim.”(27)
Gazali’yi bu dönemde yaşadığı hayatı eleştirmeye
götüren sebepler; mizacı, döneminde her biri hakikatin kendileri tarafından
ifade edildiğini savunan akımlar, siyasi kavgalar ve din adamlarının
riyakârlıklarıdır. O hiç istemediği halde kendini bu tartışmaların ortasında
bulur. Uçurumun kenarında benzetmesiyle anlattığı trajik durum budur. Gazali tüm
bu olumsuzluklardan Allah’ın kalbine indirdiği nurla kurtulduğunu ve kesin
bilgiye ulaştığını savunur. Bu süreçte Gazali, kitaplardan öğrendiği teorik
bilgileri, pratik hayatta gerçekleştirmenin imkanını arar. “ Tasavvuf
kitaplarından öğrendiğim veçhile nefsimi fena hallerden temizlemek, ahlakımı
düzeltmek, Allah’ı anmak için kalbimi tavsiye etmek gayesiyle vaktimi hep
insanlardan ayrı yaşamak, riyazet çekmek, ibadetle meşgul olmak suretiyle
geçirdim”(28) bu ruh haliyle Gazali, Şam’daki Emevi Camiinde itikafa girerek,
hayat ve ölümün derin sırları üzerinde düşünmeye başlar. Daha sonra Hz.
Peygamberin kabrini ziyaret edip hacca gider. Gazali, hakikat araştırması
amacıyla başladığı yolculuğunun son noktasını şöyle anlatır: “Şüphe götürmeyecek
biçimde anladım ki, mutasavvıflar Allah yolunu tutan
kimselerdir.”(29)
Gazali’nin de belirttiği gibi tasavvuf yolunun kendine
özgü epistemolojisi, ahlak ve varlık anlayışı vardır. Daha önce iüpheci
yöntemiyle duy ve akıl bilgisine olan güvensizliğini ortaya koyan Gazali, hakiki
bilgiye ulaşmak için yepyeni bir bilgi kaynağı önerir. Bu yeni bilgi kaynağı
keşf, ilham ve sezgi gibi değişik isimlerle anılan manevi bir kaynaktır.
Tasavvufun bilgi teorisi de bu bilgi kaynakları üzerine oturur. Gazali’ye göre
“Onların dışlarındaki ve içlerindeki bütün hareketleri ve durgunlukları hep
nübüvvet ışığından almıştır. Yeryüzünde nübüvvet ışığından başka aydınlatacak
bir nur yoktur.”(30)
Gazali’ye göre tasavvuf, nübüvvet ışığıyla kalbin
tamamen Allah’ı anmakla meşgul olması ve nefsi Allah’ın varlığında yok etmekten
ibarettir. Tasavvuf yoluna girenler çeşitli manevi merhalelerden geçerler.
Gazali’ye göre “ Tarikatın başlangıcından itibaren keşifler, müşahedeler başlar.
Hatta Salihler uyanırken melekleri, Peygamberlerin ruhlarını görürler, sözlerini
duyarlar.”(31)
Gazali, tasavvuf ehlinin, Allah’ta yok olma,
meleklerin ve Peygamberlerin ruhlarını görme ve sözlerini duyma konusunda yanlış
anlamaların olabileceği kuşkusunu taşır. Bazı insanların Allah’la birleşme
iddialarını sert bir şekilde eleştirir.
Gazali’nin bu eleştirel duruşu, hem tasavvuf ehli, hem
de tasavvuf karşıtları tarafından saygıyla karşılanmıştır. Çünkü bu tavrıyla O,
bir taraftan tasavvufa meşru bir yol açarken, diğer taraftan tasavvufun İslam
dışına kaymasını önlemiş oluyordu. Belkide bu İslam’a yaptığı en önemli
hizmetlerden birisidir. Gazali’nin şeriat ve tasavvufu birleştirme çabaları
kabul görmeseydi, tasavvuf rahatlıkla İslam dışı gınostik bir akıma
dönüşebilirdi. Gazali’nin tasavvuf hakkındaki olumlu görüşleri bir anlamda
üzerinde meşruiyet tartışmaları yapılan tasavvufu meşrulaştırmış ve geniş
kitlelere yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bunda Gazali’nin ilmine ve
otoritesine duyulan saygının büyük etkisi vardır. “ Gazali tasavvuf ve tasavvufi
hayat etrafında oluşan tereddütleri ortadan kaldırarak bu harekete meşruiyet
kazandıran, bu şekilde tasavvufun gelişmesinde ve yaygınlaşmasında etkili olan
mutasavvıf düşünürdür.
Kaynakça:
1) Medeniyet ve Modernizm, Ali Şeraiti, Bileşik
Yayıncılık.
2)DİA
3)Gazali, Sabri Orman, İnsan
y.
4) Gazali, Sabri Orman, İnsan
y.
5)Gazali, Cağfer Karataş, İnsan
Y.
6) TDV İslam Ansiklopedisi, Gazali
maddesi.
7) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
8) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
9) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.l-
10) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
11) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
12) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
13) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
14) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
15) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
16) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
17)Gazali’de Bilgi Sistemi ve Şüphe, Mehmet Ayman,
İnsan y.
18) El Munkız
Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB
yayınları.
19) El Munkız Min- ed Dalal,Gazali, Çev. Hilmi Güngör,
MEB yayınları.
20)El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör,
MEB yayınları.
21) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
22) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
23) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali , Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
24) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
25) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
26) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
27) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
28) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
29) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
30) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları.
31) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi
Güngör, MEB yayınları