Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali'nin Eserleri > Gazali'nin Kitaplarından Alıntılar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Alimlerin Aldanışları

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
painter Açılır Kutu Gör
Çırak
Çırak


K.Tarihi: 17 Ocak 2012
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 12
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı painter Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Alimlerin Aldanışları
    Gönderim Zamanı: 17 Ocak 2012 Saat 12:29

Mâlumdur ki nefs-i emmâre Allah’a kulluk yolunda çok sinsî ve âdî bir düşmandır. Allah’ın merhamet ve muhâfaza ettiği has kulları müstesnâ, herkesi kandırabilecek yaratılıştadır. Onun her yaşta ve vasıfta olan insanlara göre çeşit çeşit hile ve desîseleri vardır. Âlimler de nefsin tuzaklarına düşmekten emin değildir.

 

Huccetü’l-İslâm İmâm Gazâli hazretleri “El-Keşfü ve’t-Tebyîn fi Gururi’l-Halkı Ecmaîn” isimli risalesinde, insanların nefislerine nasıl aldandıklarını anlatırken ilim ehline de bir bölüm ayırmış ve âlimlerin aldanışlarından misaller vermiştir. Hulâsa ederek arzedelim.

 

Âlimlerin Aldanışları:

 

a) Bazı âlimler şer’î (dîni) ve aklî ilimleri güzelce öğrenip inceler ve hayatlarını o ilimlerle geçirirler. Ancak âzâlarını günahlardan muhâfaza edip, ibâdet ve tâata yönelmeyi ihmal ederler. İlimleri ile mağrur olup, bu ilimleri sebebiyle Allah katında çok yüce makamlara sahip olduklarını, kendilerini kurtardıkları gibi başkalarına da şefâatçi olacaklarını düşünürler.

 

Halbuki Allâh-ü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’inde meâlen: “Nefsini tezkiye eden kurtuldu.” (Sûre-i Şems 9-10), buyurmuştur. Yoksa “tezkiye etmeyi bilen ve bunu insanlara öğreten”buyurmamıştır.

 

b) Bazı âlimler, zâhirî ilim ve ameli güzelce tahsil ve ifâ ederler. Zâhirî mâsiyetleri de terk ederler. Ancak kalplerinden gâfil olurlar. Kibir, riyâ, hased, makam ve yücelik sevgisi, ortaklarına ve arkadaşlarına kötülük yapma ve meşhur olma arzusu gibi sıfatları kalblerinden söküp atmazlar.

 

Mevlâmız Kur’ân-ı Kerîm’inde meâlen: “O gün ki, ne mal fayda verir, ne oğullar!Ancak Allah’a selîm bir kalp ile varan başka!” (Sûre-i Şuarâ, 89)

 

Peygamberimiz (s.a.v.)’de hadîs-i şerîflerinde:

 

“Hased, ateşin odunu yaktığı gibi iyilikleri yakıp yok eder.” (Gazâli, İhya 3/232)

 

“Mal ve şeref sevgisi suyun bitkileri yeşerttiği gibi kalpte nifak yeşertir.”, (Gazâli, İhya 3/345)

 

“Sizin üzerinize gelmesinden korktuğum şeylerin en korkunç olanı, küçük şirktir.” Ashab:“Yâ Rasûlallah! Küçük şirk nedir?”, dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): “Riyâkârlıktır.”, buyurdu. (et-Tergib ve’t-Terhib 1/69)

 

Bu kimseler kalplerine dikkat etmeyip sadece dışlarını düzeltmeye ve bu kötü huyların tezâhürlerini izâle (görünür kısımlarını düzeltmeye) etmeye çalışırlar. Halbuki bu kötülükler kalpten sökülüp atılmadıkça ne kadar gizlense de mutlaka açığa çıkarlar.

 

) Bazı âlimler ise bu kötü huyların kötülüğünü ve bunlardan temizlenmenin lüzûmunu kabul eder. Ancak kendisindeki halin bu kötü huyların eseri olduğunu kabul etmez. Kendini o kadar beğenmiştir ki, kendisinde kibir gibi görünen şey güyâ dînin ve ilmin izzet ve şerefini korumak için gösterdiği gayret-i dîniyyedir. Sözlerini kabul etmeyen veya kendini tenkid eden birini duyduğu zaman ona düşman kesilir de bunu hakkı savunmak ve bâtıla karşı koymak olarak düşünür. Halbuki, akranından başkaları kendi yanında kötülenince hiç kızmaz, ses çıkarmaz. Dışından kızmış görünse bile için için sevinir. Îcâbetmediği halde şöhret için ilmini izhâr eder, fakat bunu insanların faydalanması için yaptığını söyler. Halbuki yanında başka bir akranı övülse bundan rahatsız olur. Bu tür âlimler nüfûz sahibi kimselere yağcılık yaparlar da bunu müslümanların faydalanması ve zarar görmemesi için yaptıklarını söylerler. Halbuki o kimselerin yanında başka bir âlimi görseler rahatsız olurlar. Makam ve mal sâhibi kimselerin verdiği malları almakta mahzur görmezler. Kendilerinin dinde imam olduklarını, aslında bundan daha fazlasına lâyık olduklarını, çünkü her şeylerinin, dînin kıyâmı (ayakta durması) için olduğunu düşünürler.

 

d) Bazı âlimler, ilimlerini güzelce tahsîl ederler, âzâlarını günahlardan temizleyip itaatla süslerler. Görünen günahlardan sakındıkları gibi nefsin, rezîl sıfatlarından kurtulmak için mücâdele ve mücâhede ederler. Kalplerinden kötü huyları büyük ölçüde söküp atarlar. Ancak kalanlara ehemmiyet vermeyip kendilerinin selâmete ulaştığını düşünürler de nefislerinden emîn olarak gaflete düşerler. Bu gafleti fırsat bilen kötü ahlâkın kalan kısmı derinde kalan ayrık kökleri gibi bir müddet sonra otaya çıkar. Kötü huylar başgösterir.

 

Bu kimselerin hatâlarını görmeleri ve düzeltilmeleri çok zordur. Çünkü bunlar kendilerini iyi ve üstün görmeye alışmışlardır. İnsanları beğenmezler ve onların arasına karışmazlar. Îkâz edilecek olsalar çok zorlarına gider ve kabul etmezler.

 

e) Bazı âlimler ilimlerden mühim olanları terkedip sadece, idârî meseleler, münâkaşa mevzûları ve dünyevî muâmeleler gibi menfaate yakın (nefsin hoşlandığı) mevzûlarla alâkadar olup kendilerini “dinde fakîh” (din alimi)olarak tanıtmaya çalışırlar.

 

f) Bazı âlimler tasavvuf ilimleri ile meşgul olurlar. Ancak tasavvufu yaşamadıkları halde sırf bu ilimlerle meşgul olmakla kendilerinin âbid, zâhid, müttakî, muhlîs ve muhlâs (ibâdet eden, dünyadan yüz çeviren, Allah’dan korkan, ihlâsa ermiş ve ihlâsa erdirilmiş) olduklarını zannederler. Halbuki kalpleri dünya ve mâsivâ (Allah’dan gayri şey) sevgisi ile doludur. Nefisleri besili ve rahattır.

 

g) Aldanan âlimlerden bazıları da vâizlerdendir ki onlar dinde mühim olan husûsları anlatmak yerine insanları hislendirecek mevzûları süslü ve tesirli bir üslûp ile anlatıp onları ağlatmaya çalışırlar. Böylece kendilerinin çok üstün insanlar olduklarını, Allah aşkı ile dolup taştıklarını, insanları da bu aşk ile doldurduklarını düşünürler.

h) Bazı âlimler ise lüzûmundan fazla derine dalıp, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi ilimlerin incelikleri ile uğraşırken âlî ilimlerden istifâdeye imkân bulamazlar. Bununla birlikte kendilerinin dinde büyük âlim olduklarını zannederler. Halbuki bu ilimlerden kitap ve sünneti iyi bir şekilde anlayacak kadarı kâfîdir. Fazlası mâ lâ yânîdir, faydasızdır.

 

İmâm-ı Gazâli hazretlerinin el keşfu ve’t-tebyin... adlı eserinden hulâsa ettiğimiz yukarıdaki maddeler, âlimlerin yanıldıkları hususların tamamı değildir. Sâdece bazı nümûne misâller verilmiştir. Şüphesiz âlimler için daha nice tuzaklar vardır.

 

Bu tuzaklardan ve hîlelerden selâmete erebilmek ancak nefsi, “mutmainne” haline getirmekle mümkündür. Bu olmadan tahsîl edilen ilim tehlike demektir.

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,055 Saniyede Yüklendi.