Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Dönemi > Gazali Dönemi
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Selçuklu

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
NaCl Açılır Kutu Gör
Hizmetkar
Hizmetkar
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 44
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı NaCl Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Selçuklu
    Gönderim Zamanı: 05 Mayıs 2010 Saat 10:15
İslâm Tarihinde Emevî ve Abbasilerden sonra üçüncü büyük devleti kurarak milletimiz adına tarihte haklı bir yer edinen, pek çok eski medeniyetlere beşiklik etmiş geniş coğrafya parçasında tesis ettikleri şehir ve yerleşim alanlarında çarpıcı nitelikte medeniyet örnekleri veren Selçuklular, tarihimizin önemli bir keskini teşkil etmektedirler. Bilim ve akademi çevrelerinin medeniyetler tarihi konusunu temel alıp etraflıca imleyen eserlerinde de fazlasıyla yer bulan Selçuk oğulları. Anadolu'nun kapılarını ilk defa milletimize açarak buranın kalıcı vatan olmasına imkan vermişlerdir. Tarihin seyrini değiştiren fetihleri gerçekleştirmeleri, İslâm'ın Anadolu istikametinden Avrupa içlerine kadar nüfuz etmesinde icra ettikleri öncü işlevleri sebebiyle de yerli yabancı pek çok bilim adamının dikkatlerini üzerlerine çekmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin kurulup gelişerek bir dünya devleti konumuna çıkmasındaki rollerinin gözden uzak tutulamayacağı gerçeği, tarihi felsefesini yapanlar tarafından seslendirilmekte; Selçukluları hesaba katmadan Osmanlı medeniyeti üzerine sağlıklı ve geçerli değerlendirmelerin yapılamayacağını ifade etmektedir.'" Bu husustaki görüşlere destek olarak "Osmanlı padişahlarının, Selçuklu hakanlarının halefleri olduklarına dair sözlerini kendilerine dayanak gösteriyorlar.'"' Konuyla ilgili farklı yaklaşımlar olsa bile, bu iki büyük Türk boyunun aynı millî ve dinî kimliği taşımış olmaları, Oğuz soyunun önemli kollarını oluşturmaları, benzer eğilimlerle birbirinin devamı niteliğinde devlet mekanizmaları kurmaları medeniyetlerini yansıtan unsurlarda da görülmektedir. Bunlara müşahhas Örnek olarak devlet idaresinde izlenen yolu, ordularının tanziminde takip ettikleri metodu, pratiğe geçirdikleri toprak sistemlerini gösterebiliriz. Selçuklularda var olagelen divan ve vezirlik makamları benzerleriyle Osmanlı devletinde de yer aldı. Selçuklularda ikta usulüyle asker yetiştirme biçimi, Osmanlı'ya tımar adıyla aksetti. Her İki devlette uygulanan toprak sistemi (miri arazi) bazı nüans farklarıyla beraber aynılık arz ediyordu. Öyle anlaşılıyor ki, aynı milletin değişik boy ve kolları bir öncesinin ihdas ettiği güzellikleri kendine model seçmede tereddüt göstermemiştir.
Selçukluların önemli hizmetlerinden biri de, Orta Asyanın doğu uç sınırlarında bulunan Al-tay dağlarının Çin'e bakan istikametinde çeşitli sebeplerle sıkıntı içinde yaşamakta olan Türk topluluklarını, hakimiyet alanlarındaki doğudan batıya uzanan geniş ve verimli arazilere yerleştirmeleri oldu.'1' Yeni yurtlarında yaşamaya başlayan kalabalık Türkmen kitleleri eski hayat tarzlarına uygun İklim bölgelerini tercih ettiler. Anadolu da bu yeni göçer topluluklar için uygun bir yaşama alanı oldu. Buranın yurt olarak seçilmesinde stratejik önemi yanında verimli topraklara sahip olması etkili oldu. Tarihin çeşitli devrelerinde dinî. ekonomik ve coğrafi sebeplerle büyük göç hareketlerinin olduğu bir vakıadır. Açlık, kıtlık, emniyet içinde olamama, uzun kış mevsimleri, hastalıklar nedeniyle Türk toplulukları, uzun yıllar yaşadıkları toprakları terk etmek durumunda kaldılar.
Devletler ve medeniyetler tarihinde kısa sayılabilecek zaman sürecinde (1040-1308. yaklaşık üç asra yaklaşan tarih kesiti) inisiyatif sahibi olan Selçuklu Devleti, ülke sınırları dahilinde yaşayan insanına müreffeh bir hayat yaşama imkanları sundu. Bu gerçek de gösteriyor ki, ecdadımızın kurduğu medeniyetler insan merkezli, sosyal yönü ön plâna çıkan insanî medeniyetlerdir.
Selçuklular. Türk-İslâm tarihinde oynadıkları cihan şümul rollerini sanat sahasında da sürdürerek başta mimarî olmak üzere bir çok dalda kalıcı eserler bırakmışlardır. Selçuklular sayesinde Türklerin yerleşik hayata geç tikleri şehir medeniyeti çerçevesine girerek aşiret hayatı ve aşiretçilik görüntüsünden kurtuldukları ve böyle bir devre damgalarını vurdukları tarihen sabittir.14 Dandanakan savaşıyla (1040) Gazneliler'i tarih sahnesinden silen Selçuklunun torunları Tuğrul ve Çağrı beyler, Nişabur'u devletlerinin başkenti yaptılar. Daha sonraki devirlerde sırasıyla Isfahan ve Merv şehirleri payitaht işlevi gördü. Anadolu Selçukluları ise önce İznik'i. sonra Konya'yı devletlerine merkez kentler olarak belirledi. Konya. Kayseri, Sivas, Niğde, Ankara, Aksaray belli-haslı şehirlerdi.
Biz bu yazımızda. Büyük Selçuklu devletini çağının süper gücü yapan ünlü hakanlarından Sultan Alparslan, oğlu Celaleddin Meliksah; bu iki büyük hükümdara yirmi seki? yıl Bas vezirlik yapmış olan Nizamül-mülkün açtığı ve Türk dünyasının ilk üniversiteleri (medrese) olarak kabul edilen "Nizamİyeler"de dört yıl süreyle bas. müderrisi i k (rektörlük) görevinde bulunan büyük âlim İmam Gazali üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Selçuklu Devleti'ni Zirveye Taşıyan İsim Sultan Alparslan
Selçuklu devletinin kurucularından Çağrı Bey'in oğlu Alparslan, babasının hükümdarlığı döneminde devlet
yönetimi ve orduların tanzimi ile ilgili konularda yeterli düzeyde bilgi ve beceri sahibi olarak yetişti.
İyi bir eğitim ve öğretim döneminin ardından babasının veliahdı sıfatıyla Horasan Selçuklu devletinde, hatla bütün Selçuklu illerinde şöhreti duyulur oldu. İlk defa uygula-maya konan "atabeylik" sistemiyle, gelecekte devletin başına geçmesi muhtemel kişiler olan şehzadeler, idare ve siyaset konularında hem teorik, hem de pratik olarak yetiştirildi. Melik adı verilen prensler, illere vali olarak gönderilir, tecrübeli devlet adamları gözetiminde geleceğe hazırlanırdı. Prensleri yetiştirenlere; "atabey" adı verilirdi.IS) Böylece uzun yıllar devlet tecrübesine sahip ve fiilen de bu işle iştigal eden atabeylerin nezaretinde yetişen prensler arasından Sultan Alparslan. Celaleddin Melikşah gibi büyük devlet adamları yetişti. Alparslan, ülke içinde asayiş ve güvenliği, birlik ve bütünlüğü gerçekleştirdikleri sonra. "Ani"yi almak üzere batı yönüne doğru sefere çıktı. Burasının zapt edilmesinin ardından Abbasî halifesi Kaim- biemrillah tarafından kendisine "ebu'1-feth" unvanı verildi. 
MALAZGİRT ZAFERİ
Sultan Alparslan'ın adının geçtiği her platformda, onun büyük bir hükümdar ve ordu komutanı olarak I071'de kazandığı Malazgirt Zaferi akla gelir.
Bu zaferin hangi şartlar ve taktiklerle kazanıldığı konusu bir yana,doğurduğu sonuçlar itibariyle üzerinde ayrıntısıyla durulması gereken mühim bir hadisedir. Malazgirt’te, Selçuklu ve Bizans orduları arasında cereyan edecek olan harbin arifesinde meseleyi sulh yoluyla halletmeyi tercih eden Alparslan, çözümün bu yolla olamayacağını görmesi üzerine savaş için gerekli hazırlıklara başladı. Yüksek idealler, büyük hedefler için yaşayan, bu uğurda gerektiğinde savaşmaktan kaçınmayan cesur komutan savaş öncesi, askerlerine, tarihe geçen şu vasiyette bulundu: "Biz ne kadar az, düşman da ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Ya muzaffer oluruz, ya da şehitlik mertebesine ulaşır cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, istemeyen geri dönsün. Bugün burada bir sultan yoktur. Ben de ancak sizlerden biriyim.'"7'Hayatı, savaş meydanlarında ve at üstünde geçen Alparslan. Allah'tan (c.c.) zafer ümidiyle dua ve niyazda bulunuyordu. Ve 26 Ağustos 1071'de bu büyük zafer kendisine nasip oldu. Böylece. Anadolu milletimiz için kalıcı vatan parçası hüviyetini kazandı. Bizans ordusu sayısal yönden çok Önde olmasına rağmen, ideal birlikteliğinden yoksun oluşu nedeniyle, Selçuklu ordusunun iman gücü karsısında ağır hezimete uğradı.
Sultan Alparslan, cesur, yiğit, ve azametli bir kişiliğe sahipti. Bir kısım tarihçiler tarafından kendisine "devletin pazusu koruyucusu" denmiş olması onun kişiliğini yansıtması bakırımdan kayda değer bir ifadedir.
Devletine, ülkesine, ordusuna ve canına kasteden azılı düşmanı Romanos Diogenes'i affederek serbest bırakması onun "Sultânü'1-adl" olduğuna işaret eder.
Sultan Alparslan, itibarı büyük, hazineleri güçlü bir devleti oğlu Celaleddin Melikşah'a bırakması yönüyle bir bakıma Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim'e benzediği söylenir. Bilindiği gibi Yavuz, oğlu Kanuni'ye hazineleri altınla dolu, donanması ve ordusu güçlü bîr devlet bırakmıştı.
Kültür ve Eğitimde Büyük Adımların Gerçekleştiği Yıllar Ve Melikşah Dönemi
Babasının ardından devletin başına geçen Melikşah, en ihtişamlı günlerini yaşayan bir ülke devralmıştı. Kültür, medeniyet ve ilim sahalarında kayda değer çalışmalar yapılmaktaydı. Halkın hayal normları yükselmiş, üretim artmış, ülkenin bir ucundan öteki ucuna emniyet içinde gidip gelen kervanlar sayesinde mal akışı sağlanmaktaydı. Bu dönemde eyaletlerin merkezî idareye ödediği vergi miktarı ikiyüzmilyon dinara (altın para) yükselmişti. Hazine-i Hassa'da (Saray hazinesi) yirmi milyon dinar mevcuttu. Kaydedilen bütün bu gelişmelere orantılı olarak devlet güçlü bir orduyu sevk ve idare edebilmekteydi. ""Sultan Melikşah zamanında kazanılan maddî zenginlikler yanında bilimsel çalışmalar, imar ve inşa faaliyetleri devletin büyük önem atfettiği konular oldu. Yüksek Öğretim kurumları (Nizamiye üniversiteleri / medreseler) hastane ve kütüphaneler açıldı. Ebul Kasım Kuşeyrî gibi Sûfiler; Ebul İshak Şirazî, Ebûl-Meâli Cuveynî gibi fakihler: Muhammed b. Selamet'ir-Rehâvî. Ebûl-Feth Muhammed b. Müferric es-Sirmânî gibi mühendis ve mimarlar; Ömer Hayyam. Ebû Muzaffer Isferânî gibi astronom ve matematikçiler yetişti. ° Melik-şah'ın devlet yönetiminde yaptığı büyük atılımlar yanında, kültürel boyutta yaptıkları daha bir önem arzeder. 
Nizamül-Mülk Ve Nizamiye Medreseleri
Melikşah döneminin ünlü veziri Nizaınül-Mülk, devletteki görevinin yanında, âlim bir kişiliğe sahipti. Fıkıh, hadis, tefsir, kelam, edebiyat ve fen ilimlerini iyi derecede öğrendi. Alimleri himaye ettiği gibi onlara geniş maddî imkanlar sağladı. Vezirlik görevini sürdürdüğü yıllarda "Nizamiye" adıyla ün salan üniversiteler açtırdı. Böylece yüksek öğretim bu medreselerde yapılmaya başladı. Binlerce talebenin öğrenim gördüğü bu eğitim kurumlarından yüzlerce büyük âlim ve mütefekkir yetişti, Bağdat. Nişabur, Herat, Merv, Belh, Isfahan ve Musul'da açılanları bunların Önde gelenleriydi. Bu okulların bir benzerleri Anadolu Selçukluları tarafından Konya, Kayseri, Sivas ve Erzurum'da açılmıştı. Buralarda uygulanan ders programları da oldukça kapsamlı idi. Dini ilimlerin yanısıra. müsbet ilim dallarından tıp. astronomi, matematik, felsefe ve tarih de okutulmaktaydı. '""Yine bu müesseselerde hocalık yapacakların yabancı dil bilmesine ve ahlâkî yönüyle fazilet sahibi kimselerden olmasına dikkat edilirdi. Talebeleri de zekâ yönüyle ileri seviyede olanlar arasından seçilip belirlenirdi. Bir dönemin bilim merkezi olarak toplumu aydınlatan Nizamiye Medreseleri Osmanlı, medreselerine de örneklik etmiştir. İmam-ı Gazali gibi büyük bir şahsiyet Nizamiye medresesinde baş müderrislik (rektör) görevinde bulunmuş, âlim ve fâzıl biri olarak onlarca talebe yetiştirmişti.
/- Yeni Türk Ana. c. 9, s. 3472, İsı. 1985. 2-A.R.Am. c.9,s.3472.
3- TDV. İ. A. c.2. s.527. İM. 1996.



Düzenleyen admin - 05 Mayıs 2010 Saat 10:46
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,051 Saniyede Yüklendi.