|
Hac seferinde yapılması gerekenler |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 05 Mayıs 2010 Saat 23:07 |
|||||||||||||||
Hac Seferinin Başlangıcından Memlekete Geri Dönûnceye Kadar Yapılması Gereken ameller (İhya'dan Alıntı)Hac Seferinin Başlangıcından Memlekete Geri Dönûnceye Kadar Yapılması Gereken Zâhirî Amellerin Tertibi Bütün bunlar on maddede toplanır: Bu da sekiz kısma ayrılır: 2. Sâlih, hayırsever ve kendisine yardımcı olacak bir arkadaş araması uygundur. Öyle bir arkadaş aramalıdır ki, unuttuğu zaman kendisine hatırlatsın, hatırladığı zaman, kendisine yardımcı olsun, korktuğunda kendisine cesaret versin, acizliğinde kuvvet, sıkıntı anında sabır tavsiye etsin. Hacca gitmeyen arkadaşlarıyla vedâlaşmalı, din kardeşleri ve komşularıyla helâllaşmalıdır. Vedâ'da. sünnet-i seniyye şöyledir: Hz. Peygamber (s.a) sefere giden bir kimseye şöyle derdi: 3. Evinden çıkmak istediği zaman, iki rek'at namaz kılıp birinci rek'atta Fâtiha'dan sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek'atta da İhlâs sûresini okuması uygundur. Namazı bitirdikten sonra ellerini kaldırıp saf bir ihlâs ve sâdık bir niyetle Allah Teâlâ'ya duâ ederek şöyle demelidir: Ey Allahım! Senden yolu bize kısaltmanı, seferi bize kolaylaştırmanı isteriz. Bu seferimizde beden, din ve mal selâmetini bize ihsân et. Bizi beytinin ziyaretine, habîbi edibin Muhammed Mustafa'nın kabr-i şerifini ziyaret etmeye vâsıl eyle. Ey Allahım! Seferin şiddetinden, dönüşün üzüntü verecek durumlarından, aile efradı, mal, evlât ve arkadaşlarımızın kötü görünmelerinden sana sığınıyoruz. 4. Evinden çıkınca şöyle demelidir: Ey rabbim! Dalâlete gitmekten ve götürmekten, zelil olmaktan ve zelil etmekten, sapmaktan ve saptırmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahillik etmekten ve bana cahillik edilmesinden sana sığınıyorum. Allahım! Ben zâlim, mütecâviz, riyâkâr ve şöhretperest ola-rak bu sefere çıkmadım. Bu sefere çıkışımın sebebi senin gazabından korunmak, rızanı elde etmek, farz ibâdetimi ye-rine getirmek, peygamberinin sünnetine uymak ve seninle mânen bir araya gelmenin şevkini tatmaktır. Yoluna devam ettiği zaman da şöyle demelidir: 5. Bir bineğe binerken de şöyle demelidir: Daha sonra şu duâyı okumalıdır: 6. Sünnet-i seniyye odur ki, güneş kızışmadıkça yoluna devam edip istirahat için inmemelidir. Yolculuğun ekserisi, geceleyin olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Gece az uyumalıdır ki yürümek sûretiyle mesafe katedebilsin. Herhangi bir konak yerine vardığında şöyle dua etmelidir: Konağa indikten sonra orada iki rek'at namaz kılmalı ve namazdan sonra şöyle demelidir: 'Ne doğrunun, ne de yalancının geçemediği ve tam olan ilâhî kelimelerle yarattıklarının şerrinden sana sığınıyorum'. Gece olduğu zaman şunu söylemelidir: Sonra da şu ayeti okumalıdır: 7. Gündüzleri ihtiyatlı hareket etmek uygundur. Bu bakımdan kafilenin haricinde tek başına yürümemelidir. Çünkü çok zaman hileye uğrar veya yolunu şaşırabilir. Geceleyin de uyku zamanında tedbirli bulunmalıdır. Eğer gecenin başlangıcında uyursa, kolunu yayarak uyumalıdır. Eğer gecenin sonunda uyursa, kolunu yastık yaparak başını elinin ayasına alarak uyumalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) seferde böyle uyurdu. Zira uykunun ağır gelip, güneş doğuncaya kadar uykuda kalma ihtimali mevcuttur. O zaman hacdan elde ettiği faziletten daha üstün olan namaz faziletini elden kaçırmış olur. En sevimlisi, geceleyin iki arkadaş nöbet tutmakta yardımlaşmalıdırlar.38 Birisi uyuduğu zaman diğerlerinin nöbet tutması, sünnettir. Azim olan Allah'ın kalesine sığındım. Yârab! Uyku tutmayan gözünle bizi gözet. Hiçbir düşmanın eli yetişmeyen himayene al bizi... Sen bizim ümid, güven kaynağımız olduğun halde kudretinle bize rahmet eyle ki, helâk olmayalım. Yârab! Erkek ve dişi kullarının kalplerini bize karşı merhametli kıl. O kalplere bize karşı rahmet ve şefkat doldur. Rahmet edenlerin rahmet edicisi ancak sensin. 8- Ne zaman ki, bir tepeciğe çıkarsa orada üç defa tekbir getirmesi müstehabdır. Tekbir getirdikten sonra şöyle demelidir: 'Ey Allahım! Her yükseğin üzerindeki yükseklik, sana mahsustur. Her hâl ve durumda hamd sana mahsustur'. II. Mîkat'tan Mekke'ye girinceye kadar ihramın âdâbları beş tanedir: 2. Dikişli elbiseleri çıkarıp,ihram denilen iki peştemalı bağlamalıdır. Birisi omuzlarına atmak sûretiyle ridâ, diğerini de belden aşağı bağlamak sûretiyle izâr yapacaktır. Bu iki peştemalın beyaz olması daha iyidir. Çünkü Allah'ın nezdinde en sevimlisi beyaz olanıdır, İhrama girmezden evvel gerek elbisesine, gerekse bedenine koku sürmelidir. İhramdan sonra kalıntısı devam edebilecek kokuyu sürmekte de sakınca yoktur. Çünkü ihramdan sonra Hz. Peygamberin saçları arasında ihramdan evvel sürünen mis 3. İhram elbiselerini giydikten sonra hemen niyet getirmemelidir.Bineği hareket edinceye veya yaya ise kendisi sefere başlayıncaya kadar sabretmelidir. İşte o an haccın ihramına veya umrenin ihramına istediği gibi hacc-ı kıran veya ifradın ihramına niyet etmelidir. İhramın başlaması için mücerred niyet kâfi gelirse de Sünnet-i seniyye şudur ki, niyetle beraber telbiye lâfzına başlayarak şöyle demelidir: Eğer bu ibâreden fazla söylemek istiyorsa, şunları da ekleyebilir: Hizmetine geldim. Senin dinine yardım ederim, senin dilline yardım ederim. Hayrın tamamı senin kudretindedir. İstekler ancak sendedir. Hak, kulluk ve kölelik yönünden hacca niyet ederek senin hizmetindeyim, senin hizmetinde Yârab! Muhammed'e ve onun âl'ine rahmet deryâlarını coştur. İhrama girip Lebbeyk okumayı bitirince şöyle demesi müstahabdır: Yâ rabbi! Ben haccetmeyi irâde ediyorum. Onu bana kolaylaştır. Haccın farzını edâ etmekte bana yardım et ve edâ ettiğim hac farizasını benden kabul eyle. Yâ rab! Hacdaki farizayı edâ etmeye niyet ettim. Beni senin dâvetine icâbet eden, va'dine iman eden ve emrine tâbi olan kullarından kıl. Kendilerinden razı olduğun, huzuruna kabul ettiğin ve amellerini makbul kıldığın cemaatinden eyle beni. Niyyet ettiğim haccın edâsını bana kolaylaştır ey rabbim!... Yârab! Senin için etim, saçım, kanım, damarım, iliğim ve kemiklerim ihram bağladı. Nefsime kadını, güzel kokuyu haram kıldım. Dikişli elbiseyi yasakladım. Bütün bunları senin cemalinle müşerref olmak ve âhiret evini elde etmek gayesiyle yapıyorum. 5. İhramın devamı müddetince Lebbeyk'i zaman zaman söylemek müstehabdır. Hele arkadaşlarla birleştiği toplulukların bulunduğu yere vardığı, iniş ve çıkışları yaptığı, bineğine bindiği ve ondan indiği zamanlarda Lebbeyk'i tekrarlamak daha da müstahabdır. Hançeresini tahriş etmeyecek ve usanç vermeyecek derecede Lebbeyk'i söylerken sesini yükseltmelidir. Çünkü haddinden fazla sesi yükseltmenin hiçbir mânâsı yoktur. Zira ne sağır ve ne de gâib bir kimseyi çağırıyoruz. Nitekim bu keyfiyet, bir hadîste de böyle vârid olmuştur. Üç mescidde sesli olarak Lebbeyk'i okumakta sakınca yoktur. Çünkü bunlar hac menâsikinin icrâ edilen yerleridir. Üç mescidden gayem Mescid-i Haram, Mescid-i Hıf ve Mîkat Mescidi'dir. Diğer mescidlerde ise, sessiz olarak telbiye okumakta sakınca yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) hoşuna giden birşey gördüğü zaman şöyle derdi: III. Mekke'ye girişinden tavâfa kadar olan âdâb hakkındadır. Bu âdâb da altı tanedir: İmam Şafii (r.a), sonraki görüşünde, ziyaret ve vedâ tavâfları için guslün gerekmediğini ileri sürmektedir. Bu bakımdan bu duruma göre, hacda sünnet ve müstehab olan gusuller yediye düşmüş olur. 2. Mekke'nin haricinde bulunan Harem sınırına ilk girişinde şöyle demelidir: Ey Allahım! Bu senin haremin, emniyetli bölgendir. O halde buraya giren etimi, kanımı, tüylerimi ve derimi ateşe haram kıl. Beni kullarını diriltip haşrettiğin günde azabından emin kıl. Beni velîlerinden ve ibadetini yapan kullarından eyle. 3. Mekke'ye el-Ebtah tarafından Seniyet'ul-Kedâ yolundan girmelidir.Çünkü Hz.Peygamber (s.a),Mekke'ye varınca, yolu Bu bakımdan Rasûlullah'a uymak daha evlâdır. 4. Mekke'ye girdiği zaman, Ra's'ur Redm denilen yere varınca, kendisine Kâbe-i Muazzama görünür. (Müellifin zamanında böyle ise de, şimdi böyle değildir). Kâbe görünür görünmez durarak derhal şu duâyı okumalıdır: Ey Allahım! Şu beyti (Kâbe'yi) yücelten, kemâl ve şerefe nâil kılan sensin. Yâ rabbi! Şu beyti daha da büyüt, Şeref ve keremini daha da artır. Azametini insanların kalbinde daha da fazlalaştır. Onu ziyaret edenleri de iyilik ve kerem yolunda geliştir. Ey Allahım! Bana rahmet kapılarını aç ve beni cennetine dahil eyle. Beni şeytanın şerrinden koru! 5. Mescid-i Haram'a girdiği zaman, Benî Şeybe kapısından girmeli ve şöyle demelidir: Allah'ın ismiyle başlarım. Allah'tan yardım talep eder, iyiliklerin Allah'tan geldiğine inanır ve Allah'a dönerim. Allah yolunda ve Rasûlullah'ın milleti (dini) üzere bu hayırlı fiillerime devam ederim. Beyte yaklaştığı zaman ise şöyle demelidir: Ey Allahım! Kulun ve rasûlün Muhammed, dostun İbrahim ve bütün peygamber ve resûllerin üzerine rahmet deryâlarını coştur. Böyle dedikten sonra iki elini kaldırıp sunu da demelidir: 6. Bunları yaptıktan sonra Hacer'ul-Esved'e gider, sağ eliyle ona dokunup öptükten sonra şu duayı okur: Eğer Hacer'ul-Esved'i öpmeye imkân bulamazsa onun karşısında durup bu duâyı okumalıdır. Sonra tavâftan (Kâbe'yi yedi defa ziyaretten) başka herhangi bir şeyle meşgul olmamalıdır. Bu tavâfa Tavâf'ul-Kudûm adı verilmektedir. Bu tavâftan ancak cemaatla farz namaz edâ ediliyorsa vazgeçilir. Namaz edâ edildikten sonra tavâfa başlanır. IV. İster Tavâf-ı Kudûm, isterse başka tavâf olsun, tavâfa başlamak istediği zaman şu gelecek altı şeye riayet etmesi uygun olur: 2. Omuzundaki peştemali böyle yerleştirdikten sonra Kâbe-i Hacer 'ul-Esved'in önünden geçmiş sayılsın. Tavâf ederken Kâbe Şazırevan Duvarlar üstten daraldıktan sonra Kâbe duvarının eninden dışarıda fazla olarak kalan kısmına denir. Kişi Hace''ul-Esved''in karşısındaki vaziyetini tam aldıktan sonra oradan tavâfa başlar. 3. Tavâfın başlangıcında ve daha Hacer'ul-Esved'i geçmezden önce şöyle demelidir: Allah'ın ismiyle tavâfa başlarım. Allah herşeyden daha yücedir. Ey Allahım! Bu tavâfımı sana iman ettiğimden, kitabına inandığımdan, ahdine vefâ gösterdiğimden ve nebiyy-i zişânın Muhammed Mustafa'nın sünnetine uyduğumdan yapıyorum. Bunu söyledikten sonra tavâfa başlar. Hace'ul-Esved'i iyice geçtikten sonra Kâbe'nin kapısına gelir ve orada şu duâyı okur: Makam-ı İbrâhim'e vardığında gözüyle Hz. İbrahim'in makamına işaret ederek şöyle der: Ey Allahım! Muhakkak senin beytin büyüktür. Senin vechin kerimdir ve sen rahmet edenlerin rahmet edicisisin. Bu bakımdan beni ateşten ve dergâhından kovulmuş şeytandan koru. Benim etimi ve kanımı ateşe haram kıl. Beni kıyâmet gününün şiddetlerinden emin kıl. Dünya ve âhiret nafakasında bana yardımcı ol. Bu duâyı okuduktan sonra Rükn-i Irâkî'ye (Kâbe'nin Irak cephesine bakan köşesine) varıncaya kadar Allah'ı tesbih eder, hamdeder. Sonra Rükn-i Irâkî yanında durup şöyle demelidir: Mizabirahme'ye (Altın Oluk) vardığı zaman şöyle demelidir: Rükn-i Şâmî'ye (Şam cephesine bakan köşeye) vardığında şöyle demelidir: Ey Allahım! Haccımı kabul olunmuş bir hac say. Sa'yimi sahibine teşekkür edilen bir sa'y kabul et. Günâhımı bağışlanmış günah et ve ticaretimi zarar etmeyen ticaretlerden kıl. Ey Azîz, ey Gafûr Allah... Yârab! Affeyle, rahmet Rükn-i Yemânıye (Yemen tarafına düşen köşeye) vardığı zaman şöyle demelidir: Ey Allahım! Küfürden sana sığınıyorum. Fakirlikten sana sığınıyorum. Kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınıyorum. Dünya ve âhirette rezil olmaktan senin izzetine iltica ediyorum. Rükn-i Yemânî ile Hacer'ul-Esved'in arasında şu duayı okumalıdır: Ey Allahım! Ey rabbimiz! Dünyada ve ahirette bize iyilik ver. Bizleri rahmetinle kabrin fitnesinden ve ateşin azâbından koru. Hacer'ul-Esved'e vardığı zaman şöyle demelidir: 4. İlk üç turda Remel yapar. Son dört turda ise, normal olarak yürür. Remel'in mânâsı; sık adımlar atmak sûretiyle koşar gibi yürümektir. Fakat tam koşmak olmadığı gibi normal yürüyüşün de biraz üstünde bir yürüyüştür. Gerek Remelden ve gerekse Izdıba'dan gaye şetâretini, celâdet ve kuvvetini göstermektir, İslâm'ın başlangıcında bu hareketleri yapmaktaki gaye buydu ki, din düşmanlarının emelleri kırılsın. İşte bu Sünnet-i seniyye daimî bir sünnet olarak ümmete kalmış oldu.44 Remel yaparken Kâbe'ye yakın olmak daha efdaldir. Eğer izdihamdan dolayı yaklaşmak mümkün değilse, uzaktan dolaşmak sûretiyle Remel yapmak daha efdaldir. İzdihamlı zamanlarda kişi metaf (tavâf yeri)'nin kenarına çıkıp üç defa remel yapmalı, sonra Kâbe'ye yaklaşarak dört defa turlarını tamamlamalıdır. Eğer mümkün ise her turun sonunda Hacer'ul-Esved'i istilâm etmelidir. Eğer zahmetten dolayı onun yanına sokulması mümkün değilse, eliyle Hacer'ul-Esved'e işaret etmeli ve onun yerine elini öpmelidir. Bütün rükûnler arasında ancak Rükn-i Yemânıyi istilâm etmek müstehabdır. Hz. Peygamber Rükn-i Yemânıyi istilâm eder, öper ve ya naklarını üzerine koyardı. 5. Yedi defa tavâf yapıldıktan sonra Mültezim denilen Hacer'ul-Esved ile Kâbe kapısının arasına düşen yere gelmelidir. Burası duaların kabul edildiği bir yerdir. Burada göğsünü Kâbe'nin duvarına dayamalı, perdelerine asılmalı, sağ yanağını taşların üzerine koymalı, ellerini ve kollarını duvarların üzerine uzatmalı ve şöyle demelidir: Bunları söyledikten sonra aynı yerde çokça Allah'a hamd etmelidir. Orada özel ihtiyaçlarını Allah'a arzetmeli ve günahlarından Allah'a sığınarak af dilemelidir. Selef-i sâlihînden bazıları Mültezim'de yakınlarını uzaklaştırırlar, onlara 'Benden uzaklaşınız ki, ben rabbime gü-nahlarımı itiraf edeyim' derlerdi. 6. Mültezim'deki dua faslı bittikten sonra en uygunu Makam-ı İbrâhim'in arkasına geçip iki rek'at namaz kılmaktır. Birinci rek'atın Fâtihasından sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek'atta da İhlâs sûresini okumalıdır. Bu namaza tavâf namazı denir. Eğer birkaç defa üst üste tavâf ederse hepsinin sonunda iki rek'at namaz kılarsa caizdir.46 Her yedi tur bir tavâftır. Tavaftan sonra kılınan iki rek'at namazı müteâkip şöyle demelidir: Ey Allahım! Beni meleklerine, resûllerine ve sâlih kullarına sevdir. Ey Allahım! Beni İslâm dinine hidâyet ettiğin gibi, lüftunla ve himayenle beni İslâm dini üzerinde sabit kıl. Beni Allah ve Rasûlünün tâatinde çalışmaya muvaffak kıl. Beni fitnelerin saptırmasından koru. Bundan sonra Hacer'ul-Esved'e dönmeli, onu yemden istilâm etmeli ve böylece tavâfını Hacer'ul-Esved'i istilâm ederek sonuçlandırmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: İşte tavâfın keyfiyeti böyledir. Bu yapılanların içinde namaz şartlarından başka, turları yediye tamamlamak, Hacer'ul-Esved'den başlamak, Kâbe'yi soluna alarak turlara devam etmek, mescidin içinde ve Kâbe'nin dışında tavâfa devam etmek de vaciblerdendir. Şazırevan denilen temelin üzerinde yürüyerek veya Hicr-i İsmâil'den geçerek tavâf etmek tavâf sayılmaz. Turlara normal denmeyecek kadar uzun aralık vermemelidir. Zira turları normal olarak arka arkaya yapmak da vâcibtir. Bunların dışında kalan hareketlerin ise kimisi sünnet, kimisi de haccın âdetlerindendir. V. Tavafı bitirdikten sonra, Rükn-i Yemânî ile Hacer'ul-Esved'in tam ortasındaki duvarın hizasına düşen Safâ kapısından çıkmalıdır. O kapıdan çıkıp Safâ dağına vardığı zaman, bir insan boyu kadar Safâ dağına tırmanmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a), kendisine Kâbe görünecek derecede Safâ dağına tırmanmış ve yukarı doğru çıkmıştır.48 Sa'yin başlangıcı, dağın tam eteğinden yapılırsa yine kâfidir. Fakat bir insan boyu kadar dağa tırmanmak müstehabdır. Ancak unutulmamalıdır ki, dağda yapılan merdivenlerin bazıları sonradan icat edilmiştir. Bu bakımdan dağı arkasında bırakmamalıdır. Zira böyle yaptığı takdirde sa'yi tamamlanmış sayılmaz. Safâ dağından başladığı zaman. Safâ ile Merve arasında yedi defa sa'y etmelidir. Safa'ya bir insan boyu kadar çıkınca yüzünü Kâbe'ye doğru çevirip şu duâyı okuması uygundur.Allah herşeyden daha yücedir. Allah herşeyden daha yücedir. Bizi hidâyete ulaştırdığından dolayı hamd Allah'a mahsustur. Bütün nimetine karşılık bütün hamdleriyle hamdetmek Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ulûhiyette Allah birdir. Onun ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd onundur. O, diriltir ve öldürür. Hayır, O'nun kudretindedir. O herşeye kâdirdir. Ondan başka ilâh yoktur. O biricik Allah'tır. Va'dinde doğrudur. Kuluna yardım etti. Ordusunu galip kıldı. Tek başına düşmanları püskürttü ve mağlup etti. Ondan başka ilâh yoktur. İhlâs ile O'na itâat ederiz, kâfirler bizim bu itâatimizi hoş görmeseler de. Ondan başka ilâh yoktur. Biz ihlâs ile O'na itâat ederiz. Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur. Akşamladığınızda ve sabahladığınızda Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ediniz (ve ederiz). "Yerde ve göklerde, akşam ve sabah (ikindi ve öğle namazları vaktinde) Allah'ı tesbih edin. O, ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır. Toprağa ölümden sonra hayat verir. Siz de kabirle-rinizden böyle çıkarılacaksınız. Sizi topraktan yaratması onun varlığının delillerindendir. Ondan sonra ansızın sizler beşer olarak yeryüzüne yayılıp haşrolursunuz". Daha sonra şu duayı okur: Sa'ya başlarken şu duâyı okumalıdır: Normal olarak yürüyüşe devam etmelidir, tâ ki yeşil Mil'e varıncaya kadar. Safâ 'dan inince ilk rastladığı mildir bu... Bu mil, mescid-i harâmın bir zâviyesine düşer. Mil ile arasında altı zira'lık bir mesafe kalınca remel yapıp süratle yürümelidir, tâ ki, ikinci yeşil mil'e varıncaya kadar. Oraya vardı mı, normal yürüyüşüne dönüp devam etmelidir. Ne zaman ki, Merve tepesine varırsa, Safâ'ya çıktığı gibi, oraya da çıkmalıdır. Yüzünü Safa'ya çevirip, Safa'da yaptığı duâyı orada da yapmalıdır. İşte böylece bir defa sa'yetmiş sayılır. Merve 'den Safa'ya varınca iki sa'y yapmış sayılır. Bu sa'yları yediye kadar devam ettirmeli her defasında remel yeri bulunan yeşil direkler arasında koşar adımlarla yürümelidir. Daha önce geçtiği gibi normal yerlerde de normal şekilde yürümelidir. Her defasında gerek Safâ ve gerekse Merve tepelerine çıkmalıdır. Ne zaman ki bu şekilde sa'yı bitirirse işte o zaman Tavâf-ı Kudûm ve sa'yı bitirmiş olur. Gerek Tavâfı Kudûm, gerek sa'y ikisi de sünnettir. Sa'y yaparken abdestli olması müstehabdır. Vâcib değildir. Fakat tavâf tam bunun aksinedir. Tavâf-ı Kudûm'dan sonra sa'y yapmışsa Arefe vakfesinden sonra ikinci bir defa sa'yın tekrarı uygun değildir. Ancak Tavâf-ı Kudûm'den sonra yapılan sa'y rük^ün olan sa'yin yerine geçer ve yeterlidir. Zira rükûn olan sa'yin Arefe vakfesinden sonra yapılması şart değildir. Vakfeden sonra yapmak ancak farz olan tavâfta şarttır. Evet, sa'yın hangisi olursa olsun, tavâftan sonra yapılması şarttır. VI. Hacı, ancak Arefe gününde Arafat'a varırsa, artık ondan Mekke'ye gidip Arafat vakfesinden evvel Tavâf-ı Kudûm yapması mümkün değildir. Ancak Arafat'a çıkmazdan birkaç gün önce, Mekke'ye varırsa, o zaman Tavâf-ı Kudûm yapar, eğer Hacc-ı İfrad'a niyet etmişse ihramlı olarak Zilhicce'nin yedinci gününe kadar Mekke'de durur. O gün öğle namazından sonra imam (devlet başkanı) Kâbe'nin yanında durarak bir hutbe okur. Halka Terviye (Zilhicce'nin sekizinci) gününde Minâ'ya gitmek ve Arefe gecesi Minâ'da yatmak için hazırlanmayı emreder. Minâ'da yatanlar arefe sabahı öğleden sonraki arefe vakfe'sinin farziyetini yerine getirmek için Minâ'dan Arafat'a doğru yola çıkarlar. Zira Arafat'ta vakfe zevalden başlar, tâ Kurban Bayramı gününün fecri doğuncaya kadar devam eder. Bu bakımdan Minâ'ya giderken Lebbeyk'i okuması uygundur. Müstahab odur ki, Mekke'den hac bitinceye kadar eğer kudreti varsa her ibadet yerine yaya gitmelidir. İbrahim Mescidi diye bilinen (nâm-ı diğer Mescid-i Nemre)den Arafat vakfesinin yerine kadar yaya gitmek en efdal ve en uygun şekildir. Kişi Minâ ya vardığı gün şöyle duâ etmelidir: Ey Allahım! Bu sabahı gördüğüm sabahların hepsinden daha hayırlı, rızâna daha yakın ve öfkenden daha uzak kıl. Ey Allahım! Senin kapında sabahlarım. Senden umar, sana güvenir ve senin cemâlini isterim. Bugün beni, benden daha hayırlı ve üstün bulunan kimselerin yanında iftihar edeceğin kullarından eyle. Arafat'a. vardığı zaman çadırını mescide yakın Nemre muhitinde kurmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a), çadırını orda kurmuştur.49 Nemre, Ürene denilen vâdinin iç kısmıdır. Ne Mevkıftan, ne de Arafat'tandır. Vakfesini yapmak için gusletmelidir. Güneş zevale geldiği zaman imam kısa ve veciz bir hutbe okur. Birinci hutbenin sonunda imam oturur, müezzin kalkar ezana başlar. İmam da müezzin ezana devam ederken ikinci hutbeyi okur. Müezzin, hemen ezanın arkasından kamet getirir. Müezzin, kameti bitirince imam da ikinci hutbeyi bitirmelidir. Hutbeden sonra imam öğle ve ikindi namazlarını bir ezan ve iki kametle kasr yaparak (kısaltarak) bir arada edâ etmelidir. Namazdan sonra vakfe yerine gitmelidir. İmam, Arafat sınırları dahilinde vakfe yapmalı Ürene vâdisinde vakfeye durmamalıdır. Hz. İbrâhim'in (a.s) mescidi ise, onun kıble tarafı Ürene vâdisine, son kısımları ise, Arafat sınırlarına dahildir. Bu bakımdan adı geçen mescidin ön kısımlarında vakfeye duran kimsenin, Arafat vakfesi yapılmış sayılmaz. Arafat sınırları, mescidden büyükçe ve döşenmiş taşlarla belirtilmiştir. En uygunu, güneş battıktan sonra Arafat'tan, ayrılmaktır ki Arafat'ta gündüz ile geceyi bir araya getirmiş olsun. Eğer Zilhicce'nin sekizinci gününde bir saatlik Arafe vakfesine gitme imkânına sahipse gitmelidir. Çünkü zilhiccenin hilâlinde yanlışlık olabilir. Böylece haccı şüpheden kurtarmış olur ve Arefe vakfesinin fevtinden emin olur. Kim bayram gününün fecrine kadar Arafat'ta vakfe yapmaya muvaffak olmazsa onun haccı fevt olunup kazaya kalmış olur. Böylece bir kimsenin umre amellerini yapıp ihramdan çıktıktan sonra fevtolunan Arefe vakfesi için kan akıtması, sonra gelecek senede o haccı kaza etmesi lâzımdır. Arefe vakfesine çıkan bir kimsenin o günde en önemli vazifesi; çokça dua ile meşgul olmaktır. Zira böyle bir bölgede ve müslümanların içtima yerinde duaların kabul olunmasının ümidi daha da artar. Hz. Peygamber (s.a) ve selef-i sâlihinden vârid olan duâyı okumak daha evlâ ve daha efdaldir. Bu bakımdan Arefe vakfesinde duran bir kimse şöyle demelidir: Bu duadan sonra şöyle demelidir: Ey Allahım! Gecede ve gündüzde olan hâdiselerin şerrinden, esen rüzgârların getirdiği hâdiselerin şerrinden ve zamanın helâk edici şeylerinin şerrinden sana sığınıyorum. Ey Allahım! Verdiğin sıhhatin hastalığa dönüşmesinden, âni olarak gelen azâbından ve öfkenin tamamından sana sığınıyorum. Yâ rabbî! Hidâyetinle beni doğru yola ilet. Dünya ve âhirette affına mazhar olan kullarından eyle. Ey hedeflerin en hayırlısı ve kendisine başvurulanların en iyisi! İstekleri en cömertçe veren Allahım! Halkının herhangi birisine vermiş olduğun nimetin veya maişetin en faziletlisini bana da ihsân eyle. Ey erhamerrâhîmin! Beytinin ziyaretçilerinden herhangi birisine verdiğin nimetlerin en âlâsını ben âciz kuluna da ihsân eyle. Ey Allahım! Ey yüce derecelerin ihsân edicisi ve bereketlerin göndericisi! Ey yerler ve gökleri yoktan vareden! Bugün sesler çeşitli dillerle sana yükselmekte ve senden çeşitli ihtiyaçlar talep edilmektedir. Benim de senden ihtiyaç ve dileğim, beni belâlar evi bulunan bu dünyada, dünya ehli beni unuttuğu zaman unutma. Ey Allahım! Konuşmamı dinler, beni görür, gizli yanlarımı bilir, açık yanlarıma vâkıf olur bir zâtsın. İşlerimin hiçbir yanı senden gizli değildir.Ben azâbından rahmetine, Fakir bir kulun isteğiyle senden rahmet diliyorum. Zelil ve günahkâr bir kulun yalvarmasıyla sana yalvarıyorum. Zarar görmüş, hâdiseler karşısında eğilmiş bir kulun sesi gibi sesimi yükseltiyorum. Boynumu rahmetinin karşısında bükerek merhametini dileyen bir kulun merhamet dilemesi gibi merhamet diliyorum. Dergâh-ı izzetinden coşan deryâlar gibi gözyaşları döken, iskeleti rahmetinin önünde ezilip bükülen, burnu kahrının önünde yerlere sürünen bir kulunun edâsıyla sana yalvarıyorum. Ey Allahım! Beni duamla şakî kılma. Bana şefkatli ve merhametli ol. Ey yalvarılanların iyisi ve verenlerin en cömerdi Allahım!... Yâ ilâhî! Kim sana karşı nefsini medh ü senâ ederse etsin ben kulum. Sana karşı nefsimi hor görür onu kınarım. Yârab! Günahlar benim dilimi konuşmaz kılmıştır. Rahmetine varmam için bana vesile olan herhangi bir amelim de yoktur. Rahmetini ummaktan başka şefaatçim de mevcut değildir. Yâ ilâhî! Muhakkak biliyorum ki, benim günahlarım senin nezdinde bana herhangi bir güvenilir mertebe bırakmamıştır. Özür dilemeye yüzüm kalmamıştır. Fakat sen keremde bulunanların en kerîmisin... Yâ ilâhi! Eğer ben rahmetine müstahak değilsem, senin rahmetin de bana ulaşmaya lâyık değil midir? Senin rahmetin herşeyi içine alır genişliktedir. Ben de o herşeyin içinde olan bir şeyim. Beni de ihâta etsin. Yâ ilâhi! Günahlarım gerçi büyüktür. Fakat senin affına nisbeten hiçbir şey değildir. Yâ kerîm! O küçücük günahlarımı bana bağışla. Yâ ilâhi! Sen sensin, ben de benim. Ben günahlara dönecek tipte yaratılmışım. Sana ise affa başvurmak yakışır. Yâ ilâhi! Eğer sen itaat ehlinden başka kimseyi affetmek istemiyorsan günahkârlar kime sığınsınlar? Yâ İlâhi! Kasten senin itaatından yüz çevirerek isyana yöneldim. Sen her türlü eksiklikten münezzehsin ve beniazaba çarptırmak için elindeki delil çok büyüktür. Fakat beni affetmek için de kereminin sınırı yoktur. Yâ ilâh'el-âlemîn! Beni azaba dûçar etmemek için senin en büyük olan delilinle, beni affeyle. Sana olan ihtiyacımın, senin de benden müstağni oluşunun hürmetine beni affetmekten başka bir muameleyi bana reva görme. Ey çağrılanların en hayırlısı ve umulanın en faziletlisi! İslâmın hürmetine, Muhammed aleyhisselâmın zimmetine yapışarak sana te-vessül ediyorum. Bütün günahlarımı affeyle. Beni şuracıkta bütün ihtiyaçlarımı verdiğin halde memleketime döndür. Senden ne istiyorsam bana hibe eyle. Temenni ettiğim konularda ümidimi boşa çıkarma. İlâhi! Bana öğrettiğin duâ ile seni çağırıyorum. Yine bana bildirdiğin ümitten beni mahrum eyleme. Yâ ilâhi! Günahını önünde itiraf eden bir kuluna ne gibi bir muameleyi reva göreceksin? Zilletinden ötürü senden korkan, cürmünden ötürü önünde baş eğen kulun, amelinden ötürü sana yalvarıyor. Günahından ötürü senin dergâhına başvuruyor. Zulmünden senin affına sığınıyor. Kendisini affetmen hususunda kapında ısrar ediyor, yalvarıyor. İhtiyaçlarının giderilmesi hususunda rahmetinden ümitvâr oluyor. Birçok günahlarıyla beraber Arafat vakfesine durmuş, rahmetini ümid ediyor. Ey her canlının sığınağı, her mü'minin velîsi, ihsan eden, kulun ancak senin rahmetinle zafere ulaşır. Günah işleyen kulun da günahıyla helâk olur. (Veya helâk mı olsun). Ey Allahım! Senin kapına ulaşmayı isteyerek yola çıktık. Senin evinin geniş sahasında konakladık. Seni arıyoruz. Senin nezdindeki rahmetini talep ediyoruz, senin ihsanını elde etmeye çıktık. Senin rahmetini umuyor, azâbından tir-tir titriyoruz. Günahlarımızın ağır yükleriyle senin kapına kaçtık. Senin Beyt-i Haramına koştuk. Ey dileyenlerin bütün ihtiyaçlarını elinde (kudretinde) tutan Allah! Sükût eden kullarının kalbim bilen Allah! Ey beraberinde çağrılacak bir yaratıcı bulunmayan Allah (veya rüşvetle insanı geçirecek bir kapıcısı bulunmayan Allah)! Ey fazla istemekten usanmayıp belki daha cömertlik ve keremde bulunan (mevlâm!) ihtiyaçların çokluğu karşısında daha fazla fazilet ve ihsanda bulunan Allah!... Ey Allahım! Sen her misafir için bir ziyafeti âdet etmişsin. Biz ise senin misafirleriniz. Bizim ziyafetimiz de senin nezdinde cennetin olsun. Ey Allahım! (Padişahların dergâhına) gelen her heyete ve ziyaretçiye bir ikram vardır. Her dileyene ihtiyacı veriliyor. Her umana sevap verilmektedir. Senin nezdindeki rahmeti talep eden herkese bir mükâfat ihsan ediliyor. Rahmet dileğinde bulunan herkese bir rahmet var. Sana yaklaşmak isteyen herkese bir yaklaşma derecesi veriliyor. Senin rahmet eteğine yapışan herkese af ihsan ediliyor. İşte bizler de senin Beyt-i Haramına geldik. İşte bu büyük Meş'arlarda vakfeye durduk. Bu şerefli mevkileri gözümüzle gördük, müşahede ettik. Bütün bunları yapmaktaki gayemiz senin nezdinde lûtfa nail olmaktır. Ey ilâhî! Bizim gayretimizi boşa çıkarma. Nefisleri itminana kavuşturacak kadar nimetlerin oluk gibi akmaktadır. Senin varlığını ilân etmek için cansız nesneleri dahi konuşturacak kadar ibretleri belirttin, velîlerin dahi sana karşı vazifelerini bihakkın yerine getirmekten âciz olduklarını itiraf edecek derecede onlara nimetlerde bulundun. Göklere ve yere açık ve seçik bir şekilde senin varlığının ve birliğinin delillerini haykıracak derecede âyetlerini izhâr eyledin. Kudretinle, herşeyi izzetine karşı başeğecek derecede tecellî ettirdin. Bütün yüzler senin azametinin önünde secdeye vardılar. Kulların kötülük yaparsa onlara halîm davranıp cezalarını tehir etmektesin, iyilik yaparlarsa kabul eder fazilette bulunursun. İsyân ettikleri takdirde günahlarını örter, günah işledikleri takdirde de affedersin. Seni çağırdığımız zaman icabet edersin. Şikayetlerimizi dinlersin. Sana yöneldiğimiz zaman yaklaşırsın. Senden kaçtığımız zaman bizi çağırırsın. Yâ ilâhî! Sen Kitâb-ı Mübîn'inde enbiyânın hâtemi Hz. Muhammed Mustafâ'ya şöyle buyurmuştun: Yâ rabbenâ! Sen savaş neticesinde elde etmiş olduğumuz köleleri azad etmek suretiyle sana yakınlaşmamızı seversin. İşte biz de senin köleleriniz. Bizi azad etmekle fazilette bulunman, elbette bizim başka köleleri affetmemizden daha ehven ve güzel olur. Bize, fakirlerimize sadaka vermeyi emrettin. İşte bizler de senin fakirleriniz. Sen bize sadaka vermek hususunda daha yetkili ve daha fazilet sahibisin. Bizlere, bize zulüm edenleri affetmeyi tavsiye ettin. İşte bizler de nefislerimize zulmettik. Sen kerem ve fazilete herkesten daha lâyık ve bizi affetmek hususunda daha yetkilisin. Ey rabbimiz! Bizi affeyle, bize rahmet eyle. Çünkü mevlâmız sensin. Ey rabbimiz! Dünya ve âhirette bize iyilik ihsan eyle. Rahmetinle bizi ateş azabından koru! Arafat vakfesinde Hızır aleyhisselâmın duasını çokca okumalıdır. O dua şudur: Ey seslerin çeşitliliği kendisini şüpheye düşürmeyen Allah! Ey çeşitli suallerin sorulması kendisini yanıltmayan Allah! Ey aynı anda çeşitli lûgatlerin mânâsını bilen Allah! Ey ısrar eden ve ısrarla isteyenlerin istekleri kendisini herhangi bir müşkilâtta bırakmayan, istekçilerin çeşitli isteklerinden kırılmayan Allah! Göğsümüzü affının serinliğiyle serinlet! Affının serinliğini bize tattır. Münacaatının lezzetini bize nasib eyle! Bundan sonra kişi istediği duaları yapmalı. Kendi nefsine, anne-babasına, bütün müslüman erkek ve kadınlara istiğfar ve af İstediğini Allah'tan (meşrû olduktan sonra) talep etmelidir. Çünkü Allah Teâlâ'dan istenilen hiçbir şey O'nun hazinesi karşısında büyük sayılamaz. Mutarrıf b. Abdullah50 Arafat vakfesinde şu duayı okudu: 'Ey Allahım! Bu vakfede bulunan hacıları benim yüzümden mahrum eyleme!', Bekri el-Müzenî şöyle der: 'Arafat ehline baktım ve zannettim ki, eğer ben aralarında bulunmasaydım Allah Teâlâ hepsini affedecekti'. VII. Arafat vakfesinden sonra Minâ 'da yatmak, cemreleri taşlamak, kurban kesmek, traş olmak ve tavaf etmekten ibaret olan haccın diğer menasıkı beyan olunacaktır. Kişi güneş battıktan sonra Arafat'tan Müzdelife ye doğru dönerken sükûnet ve vekar ile yürümelidir. Atını seğirtmek ve devesini şiddetle sürmekten sakınmalıdır. Nitekim cahiller böyle yapıyorlar. Böyle yapılmamalıdır. Hz. Peygamber atın seğirtilmesinden ve devenin koşturulmasından nehy ederek şöyle buyurmuştur: 'Arafat'tan inerken Allah Teâlâ'dan korkunuz. Güzelce yürüyünüz, zayıfları çiğnemeyiniz. Herhangi bir müslümânâ da eziyet etmeyiniz'.51 Müzdelife'ye vardığı zaman, Müzdelife vakfesi için gusletmelidir. Çünkü Müzdelife Harem'den sayılır. Bu bakımdan Müzdelife'ye gusül ederek girmelidir. Eğer yürüyerek Müzdelife'ye varmaya kudreti varsa, vasıtaya binmekten daha efdaldir ve harem'e hürmet etmeye de daha yakındır. Yolda Lebbeyk'i sesli okumalıdır. Müzdelife'ye vardığı zaman şu duayı yapmalıdır: Sonra Müzdelif'de akşam ile yatsı namazını bir arada ve yatsı vaktinde, yatsı namazını kısaltmak sûretiyle bir ezan iki kamet getirerek kılmalıdır. İki namazın arasında herhangi bir nafile kılmamalıdır. Ancak akşam namazının nafilesiyle yatsı namazının nafilesini ve vitir namazını, iki farzı kıldıktan sonra bir arada sırayla kılmalıdır. Çünkü seferde nafile namazlarını terketmek açık bir zarardır. O nafileleri vakitlere ayırma zorluğu ise, o da ayrı bir zahmettir. Onlarla farzların arasındaki bağı kesmektir. Madem ki bir teyemmümle farz namazlarla beraber nafilelerin de edâ edilmesi, bu bağdan dolayı câizdir. Bu bakımdan tebaiyyet hükmüyle cem-u takdim veya cem-u tehirle kılınan farz namazların arkasına nafilelerin kılınması da hem caiz hem de evlâdır. Nafilenin binek üzerinde eda edilmesinin câiz olması hususunda farzdan ayrılması, burada (Müzdelife'de veya seferde) nafilenin farzdan sonra kılınmasına mâni teşkil etmez. Çünkü biz böylece nafile namazın kılınmasının ihtiyaçtan ileri geldiğine işaret ettik. Müzdelife'de namazı kıldıktan sonra, o gece Müzdelife'de kalmalıdır. O gece orada kalmak ibadete dahildir. Kim gecenin birinci yarısında Müzdeli-fe'den çıkıp orada gecelemezse, kan akıtması (ceza kurbanı kesmesi) gerekir. Kudreti olan bir kimse için bu geceyi ihya etmek ibadetlerin en güzellerindendir. Geceyarısı olduktan sonra gitmeye hazırlanmalıdır. Cemreleri taşlamak için gereken yetmiş taşı Müzdelife'den toplamalıdır. Çünkü Müzdelife'de yumuşak taşlar vardır. Onlardan ihtiyacı kadar olan yetmiş taşı almalıdır. Fazla taş almakta zarar yoktur. Belki bir tedbir olarak fazla taş alınabilir. Zira (cemrelere taş atarken) çoğu zaman elinden taşlar düşebilir. Yeniden taş atmaya ihtiyacı olabilir. Bu bakımdan ihtiyat olarak yanında fazla taş bulundurması gerekir. Taşlar parmak uçlarının arasına sığacak kadar hafif ve küçük olmalıdır. Taşları topladıktan sonra namazını erken saatlerde ve alaca karanlıkta kılmalı. Ondan sonra yoluna devam etmelidir. Müzdelife'nin sonunda bulunan Meş'aril Harâm'a vardığı zaman, orada sabah güzelce aydınlanıncaya kadar vakfede durmalı ve şu duayı okumalıdır: Ey Allahım! Meş'ar-il-Harâm'ın hakkına, Beyt-i Harâm'ın, bu haram ayın, rüknün ve makamın hakkına, Muhammed'in ruhuna bizlerden tahiyye ve selâm tebliğ et. Ey celâl ve ikram sâhibi! Bizi dar'üs-selâm'a dahil et. Sonra Müzdelife'den güneş doğmazdan evvel ayrılır. Tâ ki Muhasser vâdisi denilen yere varıncaya kadar, orada bineğini hızlandırarak ve koşturarak vadiyi geçmek müstahabtır. Eğer yaya ise yürüyüşünü hızlandırmalıdır. Sonra kurban bayramının sabahına girdiği zaman Lebbeyk ile tekbiri karışık söylemelidir. Bazen Lebbeyk, bazen tekbir getirmelidir. Böylece Minâ'ya ve cemrelerin yerine varır. Bunlar üç cemredir. Birinci cemreyi geçer, ikinci cemreyi de geçer; zira Kurban Bayramı gününde oralara atılacak taş yoktur. Cemret'ul-Akabe'ye (Akabe adlı vâdide bulunan en büyük cemreye) varıncaya kadar yürüyüşüne devam eder. Cemret'ul-Akabe kıbleye doğru giden kimsenin sağına düşer. Taş atılacak yer dağın eteğinde azıcık yüksektedir. Taş atılan yer cemrelerin bulunduğu mıntıkada belli bir yerdir. Güneş çıkıp bir mızrak kadar yükseldikten sonra Cemret'ül-Akabe'ye taşlar atılır. Şeytan Taşlama Allah herşeyden yücedir. Allah'a itaat ve şeytanın burnunun yere sürünmesi için bu taşları atıyorum. Ey Allahım! Taşları attıktan sonra telbiye ile tekbiri kesmelidir. Artık telbiye ve tekbir faslı sona ermiştir. Ancak Kurban gününün öğle namazının farzından başlayarak teşrik günlerinden sonuncusunun sabah namazının akabine dek devam eden farz namazlardan sonraki tekbirler getirilir. Kurban Bayramı gününde dua etmek için Minâ'da herhangi bir vakfeye durmamalıdır. Konakladığı yerde dua etmelidir. Farz namazlardan sonra bayram gününün öğle namazından başlayarak teşrikin son gününün sabah na-mazına kadar devam eden tekbir şöyledir: Allah herşeyden yücedir. Allah herşeyden yücedir. Allah herşeyden yücedir. Bunda şek ve şüphe yoktur. Bütün hamd Allah'a mahsustur. Sabah akşam (her vakit) Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim. Allah'tan başka ilah yoktur. Birdir, O'nun ortağı yoktur. İhlâs ile O'na itâat ederim, kâfirlerin hoşuna gitmezse bile. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dine sadakat gösterdi. Kuluna yardım etti. Düşman ordularını tek başına püskürttü. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah herşeyden daha yücedir... Sonra eğer beraberinde getirmişse hediyesini (kurbanı) kesmelidir. Kurbanını bizzat kesmesi daha evlâdır. Kurbanı keserken şöyle demelidir:Allah'ın ismiyle kurbanımı keserim. Allah herşeyden yücedir. Ey Allahım! Bu kurban senden, seninle ve sanadır. Dostun İbrahim'den kabul ettiğin gibi benim kurbanımı da kabul eyle. Deve kurban etmek en faziletlisidir. Sonra sığır, sonra koyun gelir. Altı kişi ile bir deve veya bir sığıra ortak olmaktansa bir koyunu tek başına kurban kesmek daha efdaldir. Koyun kesmek, keçi kesmekten daha efdaldir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.52 Beyaz renkli kurban, kül renkli veya siyah renkli kurbandan daha efdaldir. Ebu Hüreyre (r.a) şöyle buyurmuştur: Kurban hususunda beyaz renkli bir kurban siyah renkli iki kurbandan daha efdaldir. Eğer kestiği kurban tatavvu (nafile) kurbanı ise, onun etinden biraz yemelidir. Topal, kulağı kesik, boynuzu kırık, uyuz, sersem, kulakları delik, kulağı önden oyulmuş, Arca, ced'a, adba, cerba, şerka, harka, mukabele, mudabere ve acfa olan hayvanlar kurban olamaz. Arca, topal demektir. Ced'a burnundan ve kulağından kesilmiş, Adba boynuzu kırılmış demektir. Bazen de ayaklarında noksanlık olan hayvana denir. Şerka, üstten kulağı yarılmış, Harka, kulağı alttan yarılmış demektir. Mukabele, kulağı önden, Mudabere, arkadan kulağı oyulmuş demektir. Acla ise, zayıflık sebebiyle kemiklerinde ilik kalmayan hayvan demektir. Kişi kurbanı kestikten sonra başını traş etmelidir. Başını traş ederken sünnet-i seniyye şudur: Kıbleye yönelmeli. Başının ön kısmından başlamalı. Önce sağ tarafını ensesine uzanan arka kemiklere kadar traş etmelidir. Sonra diğer kısımları traş etmelidir ve traştan sonra şu duayı okumalıdır: Kadınlar saçlarının uçlarından kesmelidirler. Dazlak olanın usturayı çıplak başının üstünde gezdirmesi müstehabtır. 35) Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, (İbn Ömer'den) |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|