İmam Gazali hangi konularda İbni Rüşd, Farabi ve İbn Sina ile fikir ayrılığına düşmüştür?
Bunların Müslüman olduklarında şüphe yoktur. Allah’a, peygamber(a.s.m)’e ve Kur’an’a olan imanlarını gösteren eserlerinin yanında hayatlarında yaptıkları ibadetler ve kulluk görevleri de bunun göstergesidir.
Bediüzzaman’ın –özet haldeki- şu ifadeleri de bu gerçeğe işaret etmektedir. “Hem Kur’an vahiy olmakla beraber, aklî delillerle teyit ve tahkim edilmiştir. Evet, mükemmel akıl sahipleri kimselerin ittifakı buna şahittir. Başta ilm-i kelamın allameleri ve İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi felsefenin dâhileri ittifakla Kur’an’ın hakikatlerini, temel esaslarını kendi metotlarıyla, delilleriyle ispat etmişler.” (Mektıubat/19. Mektup(18. Nükteli İşaret)
İmam Gazali’ye göre, felsefeciler üç kısımdır:
Dehriyyûn/Materyalistler: Bunların çoğu eski felseficilerden olup kâinatın ezelî olduğunu, varlıkların bir yaratıcısının olmadığını söyleyen ateist zındıklardır.
Tabiiyyûn/tabiatçılar: Bunlar Allah’ın harika sanatı olan tabiatı/doğayı derinlemesine inceleyip bunların yaratıcısız olmayacağına kanaat getirdiler. Ancak, bu işe fazla daldıkları için, her şeyin otomatikman tabiat düzenine bağlandığını, işlerin bu düzenekte cereyan ettiğini, dolayısıyla, ölümden sonra dirilişin, hesabın kitabın olmayacağını söylediler ve tabiatıyla dinlerin söyledikleri Allah’ın emir ve yasaklarını göz önünde bulundurmanın hiç gereği olmadığını savundular. Bunlar da bir nevi inkarcılardır.
İlahiyyûn/İlahiyatçılar: Bu üçüncü kısım, Sokrat, Eflatun, Aristo gibi sonradan gelen filozoflardan meydana gelmiştir.(el Münkız-şamile, 1-7).
Özellikle Aristo’nun görüşlerini bize aktaran İslam filozoflarından Farabi ile İbn Sina’dır. Bunların verdiği bilgiye göre, Aristo’nun düşünceleri; küfre götüren, bidatçiliğe götüren, inkâr edilmemesi gerekenler olmak üzere üç kısımda değerlendirilebilir.(a.g.y).
Gazali’ye göre, Aristo’nun ve ona tabi olmuş Farabî ile İbn Sina’nın tekfiri üç husustan ötürüdür:
a. "Haşir cismanî değildir. İnsanlar cesetleriyle değil, yalnız ruhlarıyla haşr olunur." demeleri. Bu bütün Müslümanların inancına ters bir düşüncedir.
b. "Allah külli şeyleri bilir fakat cüzî şeyleri bilmez." demeleri. Bu açık bir küfürdür.
c. "Alemin kadim/ezeli olduğunu" söylemeleri. Bu üç düşüne İslam akidesine, Müslümanların düşüncesine aykırı olup tekfir edilmesi gerekir.(a.g.y).
Gazalî bu düşüncelerini, yazdığı eserlerinde özellikle “Tehafutü’l-felasife = felsefecilerin çelişkileri/tuhaflıkları/tepetakla olmaları” adlı eserinde dile getirmiştir.
İbn Rüşt (1126-1198) ise, Aristo’nun eserlerine şerhler yazmış, Gazalî (1058-1111)’nin bu eserini eleştirmiş ve bunun için “Tehafutü’t- Tehafut” adlı bir eser kaleme almıştır. Gazali ile birlikte anılması bundan ötürüdür. İbn Rüşt, Gazalî’nin vefatından sonra dünyaya geldiğine göre, Gazali’nin onun hakkında bir şey söylemiş olması düşünülemez.
Bediüzzaman said Nursi ise, bu konuda –özetle- şu görüşlere yer vermiştir:
“İslam filozoflarından İbn Sina ve Farabî felsefenin görünürdeki şaşaasına kapılıp, ona aldandılar. Bu sebeple –birer dahî olmalarına rağmen- ancak basit bir mümin derecesini kazanabilmişlerdir. Hatta, İmam Gazalî gibi bir Huccetü’l-İslam, onlara o dereceyi de vermemiştir.” (Sözler/30. Söz)
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=11976