Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali İle İlgili Güncel Haberler > Gazali ile ilgili güncel haberler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

ALLAH’A İMANIN AKLİ DELİLLERİ VE BİLİMÇLİ İMAN

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: ALLAH’A İMANIN AKLİ DELİLLERİ VE BİLİMÇLİ İMAN
    Gönderim Zamanı: 24 Mayıs 2010 Saat 22:04
ALLAH’A İMANIN AKLİ DELİLLERİ
VE BİLİMÇLİ İMAN
İnsan aklı, her hangi bir tebliğ ve telkin olmadan da Allah’ı bulabilecek yetenektedir. Maturidilere göre, ilahi tebliği duymamış biri amelle yükümlü değildir ama imanla yükümlüdür.  İslam alimlerinden İmam Gazali, Batılı filozoflardan Descartes, imanın fıtri olduğunu, bozulmamış insan tabiatının doğuştan inanmaya yatkın olduğunu söylerleler.
Bizler Allah’ın mahiyetini bilemeyiz bu hususta kafa yormamız da caiz değildir. Allah’ı sıfatları (esma’ül-hüsna) ve faaliyetleri ile tanıyabiliriz.
İnanmak için akli delile ihtiyaç var mıdır? İman için delile ihtiyaç yoktur ama delilleri bilirsek daha bilinçli iman etmiş,  aynı zamanda imana tefekkür boyutu kazandırmış oluruz. Taklidi imandan tahkiki imana geçiş delillerle daha kolay olur. Çocuğun imanı taklididir. Niçin inandığını bilmez. Kendisine nasıl öğretildiyse öyle inanır. İnsan büyüdükçe kendisini, dünyayı tanıdıkça ve bir takım olayları gördükçe Allah’ı da tanır ve imanı sağlamlaşır. Gazali’nin de dediği gibi taklit ile başlayan iman bu konuda bilgilendikçe ilim derecesine geçilir ve imanın yaşanması ile de iman zevk derecesine yükselir.
Allah, “hiç düşünmezler mi, akletmezler mi?” sorusu ile, bizleri düşünmeye Allah’ın yüceliğini idrak etmeye ve hayatın anlamını kavramaya davet etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de En’am suresinin 75 ila 79. ayetlerinde Hz İbrahim’in, düşünerek gözlem yaparak Allah’ı araması ve bulması olayına yer verilir. Hz İbrahim’in, eserden müessire giderek Allah’ı bulması yöntemine Kelamcılar hudus delili, filozoflar da imkan delili demektedirler. Hudüs delilinin önermesi şöyledir.
Her hadisin hudus bulması için bir sebebe ihtiyacı vardır.
Alem hadistir.
O halde onun hudüsunun da bir sebebi olması gerekir o da Alalh’tır.
İbn-i Sina’ya göre kainatta varlıklar için, vacib, mümkün ve mümteni olmak üzere üç durum söz konusudur. Allah, “vacibul’l-vucut” tur. Yani varlığı zorunludur. Allah’ın olmaması, mümtenii yani imkansızdır. Mahlukatın yaratılışı ise mümkündür. Kainatta kendiliğinden meydana gelen ve tesadüfen ortaya çıkan bir varlık şimdiye kadar hiç olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Zira hayatta tesadüfe hiç yer yoktur. Sade bir mantıkla düşünürsek, basit bir masa bir kulübe bile kendiliğinden meydana gelmez. Bunu yapan bir usta vardır. O halde bu koskoca ve mükemmel kainatın da bir yaratıcısının olması icap eder. O da Allah’tır. Bu durum Allah’ın vacibu’l-vücut olmasıdır, buna imanın tekvini/ontolojik delil denir. 
Yine kainatta bir şey duruyorsa onu hareket ettiren bir amil olmadığı sürece sonsuza kadar durmaya devam eder. Yok eğer hareket ediyorsa onu durduran bir engel olmadığı sürece sonsuza kadar harekete devam eder. Buna ilk muharrik delili denir. Batı’nın ilk çağ filozoflarından Aristo, Yüce Yaratıcı fikrini böyle açıklamaya çalışmıştır.
Nizam ve Gaye Delili de bizi Allah’ın yüce varlığına ve kudretine götürüyor. Kainatın yaratılışından en ufak ve düzensizlik ve kusur yok. “Onlar devenin nasıl yaratıldığına, göklerin nasıl yükseltildiğine ve yeryüzünün nasıl döşendiğine bakmazlar mı?”  (Ğaşiye,18-20) 
Dünya ile güneş arasındaki mesafe, Dünya ile Ay arasındaki mesafe tam da olması gerektiği kadardır. Mevsimlerin oluşumu, yerin çekim kuvveti, suyun ve havanın kaldırma kuvveti hem orantılıdır hem de mükemmel bir işleyişe sahiptir. Suyun ve havanın kaldırma gücü sayesinde deniz ve hava taşımacılığı yapılmaktadır.
Güneş nimeti, Dünya hayatının varlığı için tek ve en büyük vesiledir. Milyarlarca yıldır, tükenmeden enerji yayıyor ve bundan sonra Güneş’in üç milyarlık ömrünün olduğu tahmin ediliyor. Dünyadaki bütün ormanları, petrolü ve diğer enerji kaynaklarını bir araya getirip yakmaya kalksak, Güneş’in bir saatte yaydığı enerjiye denk gelmiyor.
Bir tohumu ele alalım. Allah bir ağaçla ilgili bütün bilgileri, ağacın ve yapraklarının şekli, rengi, vereceği meyvenin rengi kokusu ve tadının bilgisi çekirdeğe yüklenmiş. İnsanoğlu, teknolojinin bütün gelişmişliğine rağmen çekirdeği ve genetiği kullanmadan bir üzüm tanesi üretebilmiş midir?
İnsanoğlu kendisi de başlı başına bir kainat. İki göz, iki kulak, iki kol ve ayak, ağız, burun her şey yerli yerinde ve orantılı. Kalp son nefese kadar bir saat gibi çalışarak hayatın devamını sağlıyor. İnsan kendisi, çevresi ve meydana gelen olayları düşündüğünde bütün bunların, her şeye gücü yeten her şeyi bilen bir yaratıcı tarafından yapılması gerektiğini de rahatlıkla idrak edebilir.
İnançsızlar diyor ki, kainat kendiliğinden meydana geldi, doğa kendi kendini var etti. Bir varlığın başka bir varlığı yaratabilmesi için, ondan daha güçlü olmalı, her şeyi bilmeli ve bir iradesi olmalıdır. Doğa denilen varlık, kudret, ilim ve irade özelliklerine sahip olmadığından yaratıcı da olamaz.
Yine inançsızlar Tanrı’nın sadece bir inanç olarak Ona inanan beyinlerde olduğunu söylüyorlar. Allah’a iman ve O’nun hakkında sahip olduğumuz bilgiler yüreğimizde ve beynimizde ama dış dünyada Allah bütün sıfatları ile tecelli etmiş.  M. Akif Ersoy şöyle der:  
İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür.
İmasız olan paslı yürek sinede yüktür.
Eğer bir insan; yağmurda Allah’ın er-Rahim sıfatını, güneşte ve bir çiçekte Allah’ın el-Cemal sıfatını, olağan üstü olaylarda Allah’ın kudretini, verdiği nimetlerde er-Razzak ve el- Vehhab sıfatını, bir annede Allah’ın er-Rauf, el-Kerim ve el-Vedud sıfatını, bir babada Allah’ın el-Cami, el-Ğaniy ve el-Muğni sıfatını göremiyorsa o kişinin ya aklı ve basireti yoktur yada aklını kullanmamak üzere beyin çöplüğüne atmış sayılır.
İbn-i Tufeyl, yazdığı ıssız ada romanında Hay bin Yekzan ismini verdiği bir şahsı hikaye eder…
Hz Musa’nın hikayesinde olduğu gibi Kralın çocuğunu öldürmesinden korkan bir anne çocuğunu denize bırakıyor, çocuk dalgalar tarafından ıssız bir adaya taşınıyor, çocuk orada bir ceylan tarafından besleniyor. Büyüdükçe kendisini, hayatı ve dünyayı düşünmeye ve anlamaya başlıyor, bu düşünceler Onu Yüce Yaratıcı fikrine götürüyor. Adaya gelen Afdal adındaki alim, Hay’a önce konuşmayı öğretiyor sonra da Allah’ı anlatıyor. Hay diyor ki: Senin bana şimdi anlattıklarını, ben zaten yıllardır düşünmekteydim.
Allah bizden kusursuz, güçlü ve sağlam bir iman istiyor. Amelde kusur olabilir ama imanda olamaz.  Allah bizi sağlam bir iman ve salih bir amel ile yüksek huzuruna kabul buyursun.
 ( Mukadder Arif YÜKSEL/Bayat Müftüsü
Çarşı Camii 26.08.2009 Çarşamba)











Düzenleyen admin - 25 Mayıs 2010 Saat 10:16
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,079 Saniyede Yüklendi.