Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Hakkında Söylenenler > Gazali'yi Savunanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Herkesin hakikate ihtiyacı vardır!

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
fatma Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 230
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı fatma Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Herkesin hakikate ihtiyacı vardır!
    Gönderim Zamanı: 25 Mayıs 2010 Saat 00:29
Herkesin hakikate ihtiyacı vardır!
Dücane Cündioğlu

Şemseddin Günaltay`ın 1937 tarihli Gazali tasvirinde iki yön öne çıkmaktadır: anti-rasyonalizm ve mistisizm. Ona göre Gazali, bilimi, felsefeyi, rasyonalist düşünceyi boğmak istemiş ve sufilikte karar kılmakla tarikatçılığı cazib hale getirmiştir. Günaltay`ın, Gazali`nin felsefe eleştirisini `laik ilimleri aforozlamak`, tasavvufi yönelimlerini ise `tarikatçılık yapmak` şeklinde tanımlaması tamamen maksatlıdır. Bu metnin kaleme alındığı dönemde, hem `laik ilimlere (laikliğe) karşı olmak` ve hem de `tarikatçılık yapmak` sadece siyasi ve ideolojik bakımdan değil, hukuki bakımdan da suçtur. Yazar bu avantajı keyfince kullanmaktan çekinmemiştir. - `Gazali, eserleriyle yalnız felsefe ve rasyonalizmi yıkmaya çalışmakla iktifa etmemiş, aynı zamanda o vakte kadar Selefiye ve Kerramiye mezhepleri gibi avam arasında barınan tarikatçiliğe de bir cazibe vermiştir.` Günaltay`a göre ve kendi ifadeleriyle `felsefeyi ve laik ilimleri aforoz eden ve tarikatçiliğe hız veren` Gazali`ye, ölümünden sonra `ermiş bir veli` ve `emsalsiz bir alim` vasfı verilmesi iki neticeye yol açmış: - Onun kudsi ve ilmi emsalsiz şöhretinin parıltısı karşısında kamaşan gözler, yarasalar gibi görmeyecek hale geldiler. Gittikçe daralan bir çerçeve dahilinde düşünmeye mahkum kalan dimağlar, ya Eş`ariye mektebinin labirentleri içinde bunaldılar veya meskenet ve atalete sürükleyen tarikatçilik izbeleri içine gömüldüler. Fahr`ur-Razi`ler, Seyfuddin Amidi`ler, Saduddin Taftazani`ler, Seyyid Şerif Cürcani`ler gibi ateşin zekalar düştükleri bu skolastik çenberinden bir türlü kurtulamadılar. Celaleddin Rumi`ler, Sadruddin Konevi`ler, Şihabuddin Sühreverdi`ler, Bedruddin Simavi`ler gibi elanlı ruhlar da hayatı menfi görüş girdabı içinde çırpınmaya mahkum kıldılar.` Tarihi tamamen devrin ideolojik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde çarpıtan bu söylem, bugün sadece popüler-bilim çevrelerinde değil, ilahiyatçılar arasında da kendisinden kuşkulanılmayan bilimsel bir tesbit değeri kazanmıştır. Sanırım dünyanın hiçbir yerinde Razi, Amidi, Taftazani, Cürcani, Mevlana, Konevi, Sühreverdi, Simavi düzeyindeki ilim ve irfan devleri kendi çocukları tarafından böylesine beylik tahlillerle mahkum edilmemiş ve bu denli aşağılanmamıştır. Sırf Gazali`nin izini sürdükleri için `yarasalar gibi göremeyecek hale gelen`, `dar çerçevede düşünmeye mahkum olan`, `karamsar bakışların girdabı içinde hayatın çırpınmasına yol açan` bu büyük isimlerin hepsi de Gazali hakkında yanılırken nasıl olup da Şemseddin Günaltay`ın kendisi bu gizli hakikatin perdesini aralayıp alemi kör, el-alemi sersem ilan etmek cüretinde bulunabiliyor? Dahası, Günaltay bu yorumları niçin yapıyor? Cevabı çok basit. O, kendince, İslam dünyasının gerilemesinin (!) sebepleri arasında gösterilen `Türk-Selçuklu istilası` tezini güya reddetmiş oluyor. O halde şimdi üşenmeyelim de zihin karışıklığının kişiyi ne derekelere düşürdüğünü görmeye çalışalım: - `Görüyorsunuz ki felsefe ve laik ilimlerin boğulması, İslam dünyasının inhitata sürüklenmesi sebebini Türk istilasında aramak, eğer cehalet eseri değilse, kötü bir garazkarlıktan başka bir şey değildir. Eğer Selçuk istilasının hakiki neticeleri aranacak olursa, İslam dünyasının inhitatıyla değil, sürüklendiği kati ölümden kurtulmasıyla karşılaşırız.` Şimdi bu da nereden çıktı demeyiniz. Demek istediği şu: Sebep askeri ve siyasi değil, bilakis fikridir. Çünkü yazara göre, Türkler İslam dünyasını bilekleriyle savunurken, Gazali`nin peşinden giden skolastik kafalar (!) fikri yetersizlikleriyle bu inhitata yol açmışlardır. Nitekim Günaltay bu yorumunu aşağıda daha açık hale getirmektedir. - `Türk tarihi düne kadar bizzat Türkler tarafından yazılıp müdafaa edilmediğinden yalnız müslüman dünyası için değil, bütün beşeriyet için bir yükselme hızı olan Selçuk istilası, yabancılar tarafından bir felaket amili gibi gösterilmiş ve bazılarını saydığım hakiki neticeler ihmal edilmiştir.` Bu bağlamda `akıl`, `bilim`, `hür düşünce`, `ilerleme`, `gerileme`, `çöküş` terimlerinin gelişigüzel kullanımları ne tarihi, ne de ilmi temellere müsteniddir, serapa ideolojiktir; tıpkı `Eş`arilik`, `Maturidilik` tanımlarının kullanımında olduğu gibi. `Tarikatçılık` tanımı irfan geleneğimizi anlamak bakımından ne kadar elverişliyse, `laik ilimler` tanımlaması da ilim geleneğimizi değerlendirmek bakımından o kadar elverişlidir. Sözün özü, düşünmenin bu topraklara geri dönmesi, sadece düşünmenin hakkını vermekle değil, düşünmenin hakkını verenlerin hakkını vermekle de mümkün olabilir ancak! Aksi takdirde tarihimizden ibret de alamayız, kuvvet de. `İhtiyacımız yok ki!` demeyiniz; her toplumun hakikate ihtiyacı vardır!

http://www.tumgazeteler.com/?a=618473
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,043 Saniyede Yüklendi.