Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali'nin Fikirleri > Gazali'nin Fikirleri
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Freud ve Gazali

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
fatma Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 230
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı fatma Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Freud ve Gazali
    Gönderim Zamanı: 25 Mayıs 2010 Saat 00:37
İÇSEL MUTLULUK AÇISINDAN FREUD VE GAZALİ ARASINDAKİ ÇARPICI BENZERLİKLER

GAZALİYE GÖRE SIKINTILAR


Şöhreti devrinin sultanının şöhretini bile aşan, bir ara Bağdat da kurulan ilk üniversitede rektörlük de yapan, kendisine çok büyük makamlar ve imkanlar vaad edilen ancak herşeyi elinin tersi ile itip halkın arasına karışan ve uzunca bir süre avam hayatı yaşayan, “Bu dönemde bana hikmet kapıları açıldı” diyen ünlü İslam düşünürü Gazali sıkıntılardan uzak kalmanın ve mutluluğu elde etmenin “nefis terbiyesi” denilen bir eğitim işinden geçtiğini söylemektedir.

Uzun zamandan beri fırsat buldukça üzerinde çalıştığım Gazali’nin eserlerinden (Külliyatından) edindiklerimi özetle paylaşmak istiyorum.

Gazali’ye göre dini literatürde “nefis” denilen, psikolojide ise “ego” diye bilinen yapımızla ilgili bazı “afetler” vardır ki kendisini bunlardan arındırıp temizlemeyen kişi bu afetlerin etkisi altında kolay kolay mutlu ve huzurlu olamaz. Bu afetlerin başında ise, “Mevki edinme hırsı, şehvet, şöhret, yeme, içme, mal hırsı, gösteriş, kibir, uzun ve rahat yaşama emeli, para düşkünlüğü” gelir. Bu “nefsi afetler” kendi hallerine terk edilir, terbiye edilip ehilleştirlemezlerse şayet yapıları gereği oldukları gibi kalmazlar, hızla daha da kuvvetlenirler. Kuvvetlendiklerinde bir bakıma vahşileşmiş de olurlar. Bu afetler vahşileştiği takdirde ise doyum yolunda bize yaptıkları baskı da artar. Bu durumda yaşayacağımız içsel çatışmalar ve sıkıntılar daha da şiddetlenmiş demektir.

Hakikaten de insanın sınırsız arzu ve istekleri vardır. Bunların karşılanabilmesine olanak sağlayan imkanlarımız ise son derece kıt ve sınırlıdır. Sözkonusu arzu ve isteklerimizin karşılanabilmesi öncelikle zamana bağlıdır, sonra sıhhate bağlıdır, güce bağlıdır, ülkenin olanaklarına bağlıdır, daha başka şartların her seferinde bir araya gelmesine bağlıdır. Bütün bu faktörlerin her seferinde cömertçe birleşmesi, böylece bütün bu arzu ve isteklerimizi hiç aksatmadan karşılayabilmemiz ise imkansızlık derecesinde güçtür.

İmam-ı Gazali "Kimya-yı Saadet" (Mutluluğun Formülleri) adlı meşhur eserinde bu konuda özetle şöyle demektedir:

“Midenin kendi haline bırakılması bütün nefsi afetlerin asıl nedenidir. Çünkü insan önce çok ve lezzetli yemek yemeyi ister. Arkasından ise evlenme isteği duymaya başlar. Bu ise ancak para ile mümkün olur. Para ve maddi güç ise daha ziyade makam ve mevki ile kazanılır. Sonra insanda makam ve mevki sevgisi meydana gelir. Bunu temin edebilmek için gazap, kuvvet, çekişme, husumet ve kavga gerekir. Sonra bütün bunları koruyabilme ihtiyacı hasıl olur. Bunun için de ikiyüzlülük, yağcılık, riya, kıskançlık, haset, garaz, israf gibi davranışlara gerek duyulur. O halde mideyi kendi haline bırakmak bütün afetlerin başıdır.”

Gazali bu nefsi afetlerin insanın mutsuzluğunun en önemli müsebbibi olduğunu söyler. Görüldüğü üzere çok yemek yemenin bu afetlerin asıl nedeni olduğunu ifade eder. Gerçekten de yeme davranışı ile insanın gerek biyolojik gerekse psikolojik özellikleri arasında bir bağ ilişki vardır. Bir meyvenin üzerinde yetiştiği toprağının özelliklerinden etkilenmesi misali insan da yeme ve beslenme şeklinden direkt olarak etkilenebilmektedir.

Yine Gazali şöyle söyler:

“Takva ehli haram ve helal arzusunu temelde bir görürler. Çünkü nefse mübah kapısını kapamayıp zaruret miktarından fazla verirsek azgınlaşır, haram şeyleri de istemeye başlar. O nedenle nefislerini helal olan arzularından da men ederler ki mutlak olarak arzudan kurtulsunlar. Nefis doğan kuşu gibidir. Onu ehilleştirmek istedikleri zaman gözlerini kapatırlar, azar azar et verirler ki ondaki vahşet hisleri zayi olsun. Bu ilk başlarda insana zor gelir, ancak biraz sabrederse alışır. Tıpkı ana sütünden kesilen çocuk gibi. İlk başta çok ağlar, bu durum ona zor gelir ama bir süre sonra alışır, verseler bile artık süt içmez olur.”

Araştırdıkça çok ilgimi çekti, Freud’un “id, ego ve süper ego” kavramları Gazali’deki “nefis, akıl ve vicdan” kavramlarıyla ne kadar da örtüşüyor. (Aklın yolu gerçekten de bir. Doğudan yahut Batıdan, eğer akıl arabasıyla çıkılmış ise yola herkes sonunda aynı gerçeğin garajına gelip park ediyor besbelli ki).

Burada id nefse, ego akıl ve iradeye, süper ego da vicdana karşılık gelmektedir.

Bilindiği üzere Freud "id" denilen yapımızın istekleriyle (nefis) "süper ego" denilen yapımızın (vicdan) sürekli bir çatışma halinde olduğundan bahseder. Gazali’nin psikolojik sıkıntıların temelinde nefsani arzu ve isteklerinin doyum amaçlı baskısını görmesi Freud’un "id – süper ego" çatışması tespitiyle ne kadar da büyük bir benzerlik göstermektedir değil mi!

Freud ve Gazali arasındaki "sıkıntıların teşhisindeki " bu şaşırtıcı benzerlik sıra tedaviye gelince farklılık gösterir. Freud’a göre "id"in (nefsin) arzu ve istekleriyle "süper egonun" (vicdanın) baskısı arasındaki psikolojik çatışma ancak "egonun" (akıl ve iradenin) arabuluculuğu sayesinde kontrol altına alınabilmektedir. Bu ise bazen ertelemekle, bazen de yer değiştirmekle mümkündür. Yani Freud’a göre id’in hemen doyumu hedef alan arzu ve istekleri ya makul bir zamana kadar ertelenerek ya da başka bir doyum nesnesi ile yer değiştirerek ama mutlaka bir şekilde karşılanmalıdır. Aksi takdirde çatışma (mutsuzluk, bir bakıma nevrozlar) kaçınılmazdır.

Gazali ise manevi eğitim yoluyla nefsin (id) başlangıçtaki vahşi yapısının ehilleştirilebileceğini, bu içsel çatışmaların ve bunun doğal bir sonucu olan sıkıntıların ancak bu şekilde ortadan kaldırılabileceğini, yoksa sürekli doyum yolu (doyum beslemek; beslemek ise kuvvetlendirmek demektir) benimsenirse nefsin baskıcı isteklerinin daha da güçleneceğini söyler. Bir bakıma aynı teşhise / hastalığa Freud ağrı kesici (semptomatik) tedavisi, Gazali ise kökene yönelik ve daha kalıcı sonuç sağlayan antibiyotik tedavisi önermektedir denilebilir.

Gazali yine bir yerde, “Hastalıklar sebeplerinin zıddı ile tedavi edilir” der. Örneğin çok yemekle nefis kuvvetleniyorsa şayet, tedavi ancak az yemekle sağlanır. Bu bağlamda nefsi ehilleştirerek afetlerinden kurtulmak için şu kısa reçeteyi önerir:

“Az yemek, az uyumak, az konuşmak, az gülmek, haftada iki gün oruç tutmak, yalnızlığı tercih etmek, Allah’ı çokça zikretmek, okumak, gece namazına (zikrine) devam etmek.” (Bir başka yerde, "Uyku ilaca benzer. İhtiyaç kadarı faydalıdır, fazlası zararlıdır." der.)

Bütün bu davranışçı uygulamaların (davranışçı terapideki ev ödevlerine karşılık geliyor) “Gıybet, kibir, dedikodu ve israftan, lüksten ve gösterişten, şan, şöhret ve şehvetten” uzak durma gibi “nefsin afetlerini” öldüreceğini, bunların ölmesiyle de insanın mutlak içsel huzuru ve mutluluğu yakalayabileceğini ifade eder.

Mesleğim olan psikoloji biliminin de konusu olan insan ruhuna, sıkıntılarına ve mutluluğuna dair bu sıra dışı tespitler çok hoşuma gitti. Gerçekten de dört bir yandan bizi sarıp kuşatan, böylece boğan (kuşatıyorsa boğuyordur da) ve hiç durmadan ondört koldan saldıran kibir, arzu, istek, hırs, gösteriş gibi nefsi afetlerin tesiri altında sürekli savunmada olan, direnen ruh nasıl olurda böylesi bir savaş meydanında huzur ve sükun bulabilir, düşünsenize! Ben arzettiğim bu tespitlere büyük ölçüde katılıyorum. Batı'dan değil de doğudan çıkmış olması ve isminin dah çok bize benzemesi nedeniyle belli bir antipati taşımayan, tarafsız, objektif, sadece gerçeği, zarfa değil içindeki mektuba önem veren arayan bir çok meslektaşımın da katılacaklarını zannediyorum.

Çözüm önerilerine gelince. Sanırım bu noktada ayrı düşünenlerimiz olabilecektir.
Hayatta bütün farklı görüşler, hizipler, ekoller ve fırkalar da aslında sorunlara yönelik tespitte birleştikleri halde sıra çözüm yoluna, tedavi yöntemine gelince ayrı düşmüyorlar mı birbirlerinden! Mesela iki zıt ekol olan kapitalizm ile komünizmi bile birbirinden ayıran sorunların varlığını tespitteki farklılıklarından çok çözüm önerilerindeki ayrılıklar değil mi!

Bir reklam filminde de dendiği gibi, ben bu yazıyı orta yere kodum.

İsteyen aluuu istemeyen almaz.

Psk. İzzet Güllü
http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_4661.htm
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,094 Saniyede Yüklendi.