Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Dönemi > Gazali Dönemi
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Tarihten bir siyaset dersi

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Tarihten bir siyaset dersi
    Gönderim Zamanı: 26 Mayıs 2010 Saat 00:24

Tarihten bir siyaset dersi

Selçukluların büyük sultanı Alpaslan, 1072 yılında, hunharca bir suikast neticesi öldürülünce, oğlu Melikşah, on yedi yaşında Selçuklu tahtına oturdu. Babası gibi yürekli, azimli ve kararlıydı. Nizamül Mülk gibi iman ve bilgi deryası bir vezirin elin

 
 Yavuz Bahadıroğlu

Selçukluların büyük sultanı Alpaslan, 1072 yılında, hunharca bir suikast neticesi öldürülünce, oğlu Melikşah, on yedi yaşında Selçuklu tahtına oturdu. Babası gibi yürekli, azimli ve kararlıydı. Nizamül Mülk gibi iman ve bilgi deryası bir vezirin elinde yetişmişti. Babasının şefkatı ile kahramanlığını, hocası Nizamül Mülk`ün sevgisi ve sabrıyla bütünlemişti. Bunlara kendi ideallerini, azmini ekleyince ortaya mükemmel bir idareci çıkmıştı. Melikşah`ın tecrübesizliğinden faydalanıp Selçuklu Devleti`ni yıkacaklarını hayal edenler, çok geçmeden yanıldıklarını anladılar. Melikşah, en az babası kadar muktedir bir hükümdardı. Önce babasının vefatını fırsat bilip ayaklanan beyleri hizaya getirdi. Karahanlılarla Gaznelileri, Selçuklu Devleti`ne bağladı. Arkasından Kutalmışoğlu Süleyman Bey`i, Anadolu fethini tamamlamaya memur etti. Abbasi Halifesi`ni himayesi altına aldı, Fatımileri Suriye ve Filistin`den çıkardı... Böylece yıllardır İslam dünyasını kana ve gözyaşına boğan büyük bir kargaşanın önüne geçmiş oldu. Artık Selçuklu Devleti, en güçlü dönemini yaşıyordu. Selçuklu Devleti`nin sınırları Hindistan içlerine kadar genişlemiş, dönemin en büyük, en güçlü, en mamur, en medeni devleti haline gelmişti. Sultan Melikşah, hayatının baharı sayılabilecek bir yaşta (37) fani dünyaya veda etmeseydi, kuşkusuz daha büyük işler yapacaktı. Melikşah, bütün bunları nasıl mı başardı?.. Aşağıdaki örneğe bakın, anlarsınız. ¥ Selçuklu Devleti`nin mülki ve askeri önderleri Sultan Melikşah`ın başkanlığında toplanmışlardı... Sultan Melikşah şu mealde bir açış konuşması yaptı, dedi ki: `Vezirlerim, paşalarım, beylerim. Devletimiz, Allah`ın izni ve yardımı ile çok büyüdü, gelişti, genişledi. Milletimiz refah içinde yaşıyor... Ne var ki, geniş toprakları idare etmek zor iştir... Mali gücümüzü israf etmemek için bir devlet bütçesi yapmamız lazım... Gelirimizi, giderimizi denkleştirmeliyiz. Nereye ne kadar sarf edeceğimizi bilelim ki, ona göre davranalım. Kısacası, ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız. Cennetmekan babamızdan duyduk ki, maliyesi sağlam olan devlet yıkılmaz. Hadi görelim, her kurum kendi bütçesini yapsın.` Çalışmalar başladı. Gelirler toplandı, giderler hesaplandı. Nihayet bütçeler Sultan Melikşah`a arz edildi. Melikşah, hepsini tek tek inceledikten sonra: `Görüyoruz ki bütçemizde yoksullara, muhtaçlara, yetimlere, dervişlere, ilim tahsil edenlere, sanatkarlara pek bir şey ayırmamışsınız. Bu saydıklarımız için bütçeye üçyüz bin altın konsun.` Bu emri duyunca, zamanın Harbiye Nazırı, (Savunma Bakanı) rahatsızlıkla kımıldadı. Yüzü memnuniyetsizlikle büzüldü. Sultan`ın teklif ettiği meblağ, neredeyse tüm askeri harcamalara eşitti. Ona göre devletin genişleyip büyümesinde, korunup yükselmesinde, savaşlarda zafer kazanıp ganimet toplanmasında en büyük pay, alimlerin, dervişlerin, yetimlerin, sanatkarların değil, ordunundu. Sultan Melikşah orduyu medrese mollalarıyla bir tutuyordu. Daha fazla dayanamadı. Öfkesi yüzünden haddini bile aşan bir ses tonuyla: `Bu miktar para ordunun bütçesine eklenirse, Bizans`ın surlarını dahi aşarız!` dedi. Sultan Melikşah gayet sakindi, hatta gülümsüyordu: `Yanlışın var!` diye cevap verdi, `Biz şimdiye kadar alimleri, fakirleri, dervişleri, yetimleri, muhtaçları gözetmeseydik, ordumuz değil yeni beldeler fethetmek, payitahtımızı [başkentimizi] bile korumaktan aciz kalırdı.` Hepsini tek tek süzdükten sonra devam etti: `Biz memleketleri, kılıçtan evvel, yoksul takımı ve derviş-molla kısmının dualarıyla fethederiz. `Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu?` buyuran Cenab-ı Hakk`a yemin ederim ki bütçemizde yapılan en hayırlı yatırım budur.` `Nizamiye Medreseleri`nin kurucusu Nizamül Mülk`e döndü: `Söylediklerim yanlış mı vezirim.` Baba yadigarı şanlı vezir hayran hayran Melikşah`a bakıyordu: `Hayır, Sultanım, çok doğru söylediniz` dedi, `bu kararınızla nazarımda öylesine büyüdünüz ki, başı dumanlı dağlar gibisiniz. Zirvedeki sırrı bir türlü çözemiyorum.` Ayağa kalktı `Ey Cihan Sultanı!..` dedi, `Askerlerinizin okları bir milden öteye geçmezken, benim Nizamiye Medreseleri`nde yetişen manevi ordunun duaları Arş`a ulaşıyor. Selçuklu Devleti ikisinin sayesinde gelişecek.` ¥ Ordumuz hamdolsun güçlü, ama maliyemiz zayıf; dolayısıyla dünkü eyaletlerimizin gerisinde kaldık. Acaba `talebe-i ulum`un duaları mı kesildi?
 
http://www.tumgazeteler.com/?a=926318

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,070 Saniyede Yüklendi.