Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali'nin Hayatı > Hayatı
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Öpülen Kefen ve Terk Edilen Kerpiç

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
fatma Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 230
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı fatma Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Öpülen Kefen ve Terk Edilen Kerpiç
    Gönderim Zamanı: 31 Mayıs 2010 Saat 23:48

Ali URAL
[email protected]

Öpülen Kefen ve Terk Edilen Kerpiç

Eşkıyalar eşyalarla yeni bir yola revan olmadan önce delikanlı soyulan kafileden kopup peşlerinden koşmaya başladı yol kesenlerin. Herkes canını kurtardığına sevinirken o malının arkasından feryat ediyor, nefes nefese yetişmeye çalışıyordu haydutlara. “Defterlerim!” diyordu. “Onlar sizin işinize yaramaz! Ne olur geri verin onları!” Reis, bir el işaretiyle durdurdu adamlarını ve bu acemi gence gülümseyerek kulak verdi: “Diğer eşyalarım sizde kalsın. Sadece defterlerimi istiyorum! Üç yıldır sırf bu notları tutabilmek için memleketimden uzak kaldım. Bu bilgileri edinebilmek için diz çöküp dirsek çürüttüm. Her sayfasında göz nuru var onların!” Bu sözler üzerine haydutların başı gülümsemesine bir adım daha attırıp gülmeye başladı. “Sen nasıl olur da ilim tahsil ettiğini söylersin. Baksana defterlerin ve notların elinden alınınca ilimsiz, irfansız kalıveriyorsun!” dedikten sonra adamlarına kitap ve defterlerin geri verilmesini emretti.

Genç Gazali sevinçle notlarına kavuşurken, hüzünle ayrıldı oradan. Eşkıyanın dudaklarından çıkan bu iki cümle makasın iki kanadı gibi zihninde sürekli işliyor, kendini savunmak için attığı bütün düğümleri bir çırpıda kesip atıyordu. Adam haklıydı. Memleketi Tus’a döner dönmez ilk işi kağıtta olanları kalbine nakşetmek olmalıydı. Genç Gazali söyleyene değil söyletene baktı ve üç yılda yazdıklarını üç yılda temize çekti kalbinde.

Bin yıl önce ilim, şehirleri bir tesbih gibi ipe dizmeden öğrenilemezdi. İlim şehirleri vardı ve talebeler alimlerin ders halkalarında kendilerine bir yer açabilmek için uzun yolculukları göze alırlardı.

Genç Gazali de İmam Gazali olana kadar şehirden şehire dahil oldu bu halkalara. Tus’tan yola çıkıp Cürcan’a ve Nisabur’a gitti. el-Cuveyni’nin etrafındaki 400 yıldızdan en parlağı oldu. Hocası el-Cuveyni öldüğünde Nisabur’un bütün dükkanları kapanmış, 400 talebesi kalemlerini kırıp yas tutmuşlardı. Gazali vefa borcu bitip Nisabur’dan ayrılırken, 28 yaşında adı dillerde dolaşan bir alimdi. Şöhretten ve sultanlardan kaçtıkça şöhret ve sultanlar onun peşinden koşuyordu. Devir Tuğrul Bey’in, Alparslan’ın ve Melikşah’ın devriydi. Büyük Selçuklu Devleti’nin dâhî veziri Nizamü’l-Mülk Gazali’yi bulmakta gecikmiyor ve ondan Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nin başına geçmesini istiyordu.. Zira İslam dünyasının derlenip toparlanmaya ihtiyacı vardı ve bunun yolu da ilimden geçiyordu. O sıralar Hassan Sabbah fedailerinin akıllarını afyonla uyuştururken, mutezile akılla uyuşturuyordu talebelerini. Batınilik almış yürümüş, Haçlı Seferleri başlamıştı. Kısacası İslam’ın Kanıtı’na yani bir Hüccet’ül-İslam’a ihtiyaç vardı. İmam Gazali, Yunan felsefesini eleştirecek kadar iyi biliyordu Rumcayı, tıp ilmine tabiplerden daha fazla vâkıftı, Avrupalı filozoflar dünyanın tepsi gibi düz olduğunu söylerken o 300 öğrencisine dünyanın yuvarlak olduğunu anlattı.

Ta ki bir gün sufi meşrep kardeşi Ahmed el-Gazali kalabalık bir meclisin içinde, “Başkalarını doğru yola çağırıyor, ama kendin doğru yola gelmiyorsun. Ey yumuşamayan katı taş! Sen daha ne zamana kadar demiri bileyeceksin de kendin keskin olmayacaksın!” diyene kadar. Ve İmam Gazali her şeyi bırakıp yola çıktı. 11 yıl sürecek inziva hayatı boyunca Şam’da, Hicaz’da, Kudüs’te derinleşti. Ümeyye Camisi’nin geniş minaresinde iki sene boyunca itikafa çekildi. Sadece namaz vakitlerinde cemaate karışıyor, sonra kimseyle konuşmadan ilim, tefekkür ve zühd mekanına geri dönüyordu. Akşamları el ayak çekildikten sonra minareden iniyor ve gururunu kırmak için şadırvan ve abdesthaneleri temizliyordu. Üç şeyi yapmamaya yemin etti: Münazara, sultanlara yakınlık ve onlardan para kabul etmemek. Hakiki sevginin üç şekilde belli olacağını söyledi: Seven sevdiğinin sözünü başkalarının sözüne, sevdiğinin sohbetini başkalarının sohbetine, sevdiğini memnun etmeyi başkalarını memnun etmeye tercih eder. “Ey çocuk!” diyordu. “Ne kadar yaşarsan yaşa sonunda ölüm var! Ne kadar seversen sev, ayrılık seni bekler!”

 Bir sabah namazdan sonra kefen istedi İmam Gazali. Kefen gelince yüzüne gözüne sürdü ve “Ey Rabb’im! Malik’im! Emrin başım gözüm üzere!” diyerek odasına çekildi. Uzun süre dışarı çıkmayınca talebeleri içeri girdiler. İmam Gazali’yi kendini kefenlemiş, sağ yanına yatmış, yüzünü kıbleye döndürmüş, ruhunu teslim etmiş bir halde buldular. Geride binden fazla talebe, dört yüzü aşkın eser bırakan Gazali’nin bir de mektubu vardı ki orada Sultan Sencer’e şöyle diyordu: “Dünya padişahlığı, nihayet bütün dünyaya hakim olmaktan ibarettir. İnsan ömrü ise en çok yüz sene kadardır. Cenab-ı Hakk’ın ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü bir kerpiç gibi kalır!”

http://www.netpano.com/makale/?makale=147


Düzenleyen fatma - 31 Mayıs 2010 Saat 23:48
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,043 Saniyede Yüklendi.