|
Günahın Ardından Tevbe |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 04 Şubat 2011 Saat 19:50 |
|||||||||||||||
Günahın Ardından Hemen Tevbe Etmenin Vücûbu (İhya kitabından alıntı)Günahın ardından hemen tevbe etmenin vâcib olduğunda şüphe yoktur; zira günahların helâk edici olduklarını bilmek, imana dahildir. İman etmek ise farzdır. Tevbe etmenin farziyye tinden kurtulan kimse, tiksindirici fiilden kendisini meneden bir marifetle Allah'ı tanımıştır. Çünkü bu mârifet, amelle alâkası bulunmayan mükâşefe ilimlerinden değil, muamele ilimlerindendir. Her ilim bir amele teşvikçi olsun diye istenir, o ilmin mesuliyetinden ancak istenilen amele teşvikçi olduğu zaman kurtulunur. Bu bakımdan günahların zararını bildiren ilim, ancak insanı günahları terketmeye teşvik etmek için istenir. O halde günahları terketmeyen bir kimse, imanın bu parçasını kaybetmiş olur ve Hz. Peygamberin şu hadîs-i şerîfîyle de bu kastolunmuştur: Zani bir kimse, mü'min olduğu halde zina etmez.7 Bu bakımdan âsi bir kimse, zarurî olarak, eksik imanlıdır. İman bir tek şûbe değildir, yetmiş küsûr şubedir. Onların en yücesi, Allah'tan başka mabud olmadığına şahidlik etmektir. En düşüğü ise yoldan geçenlere zahmet veren şeyi yoldan kaldırmaktır'.8 Bunun misali, 'İnsan bir mevcut değildir, yetmiş küsur mevcuttur. O mevcutların en yücesi, kalp ve ruhtur. Derece bakımından en azı deriden eziyet verici şeyleri silmektir' diyenin sözüdür. Şöyle ki: Bıyıkları kısaltılmış, tırnakları kesilmiş, bedeni kirden temizlenmiş olmalıdır ki pis olan tırnak ve pençelerin uzun şekilleriyle çirkin görünen hayvanlardan ayrılmış olsun. Nasıl ki durumu bu olan bir kimse ölüme yaklaşır, zayıf ve takviye edici güçlerden ayrılmış ruh kendisinden ayrılırsa, tıpkı* onun gibi amellerde kusurlu olan, kendisinde imanın aslından başka amel olmayan bir kimsenin imanının da ölüm meleğinin gelmesiyle şiddetli rüzgâr esintisine mâruz kaldığında sökülmesi yakın bir ihtimaldir. Bu bakımdan yakîni kökleşmemiş, amel dalları yayılmamış olan iman, ölüm meleği göründüğü zamanki şiddete sebat edemez ve o iman için kötü sonuçtan korkulur. Fakat her geçen gün kök salıp sabitleşinceye kadar ibâdetlerin sularıyla sulanan iman boyle değildir. Asi bir kimsenin muti bir kimseye 'Senin mü'min olduğun gibi ben de mü'minim' demesi, tıpkı kabak bitkisinin selvi ağacına 'Ben de ağacım, sen de!' demesi gibidir. Selvi ağacının ona vermiş olduğu cevap ne güzeldir: "Ağaç cinsinin kapsamına girmekten dolayı aldanımş olduğunu sonbahar rüzgârları estiğinde bileceksin. O zaman senin kökün kopacak, yaprakların dökülecek, ağaçların sabit kalış sebeplerinden mahrum olduğun için sadece ağaç isminde ortaklıkla adlanmış olduğun belli olacaktır". Toz duman dağıldığı zaman göreceksin altındaki at mıdır, yoksa merkeb mi? Ariflerin kalp damarları, ölümün dehşetlerini görüp de çok az kimsenin sabredebileceği ölüm korkusunun şiddetinden ötürü kopmuştur, Bu bakımdan âsi bir kimse mâsiyetinden ötürü, ebediyyen ateşte kalmaktan korkmadığı takdirde, tıpkı sıhhatli olup zararlı şeylere dalan bir kimsenin, sıhhatinden ve ölümün çoğu zaman aniden vâkî olmadığından dolayı ölümden korkmayan kimse gibi olur. Sıhhatli kimse hastalıktan korkar. Hasta olduktan sonra da ölümden korkar. Asi bir kimse de kötü sonuçtan korkar. Kötü sonuçla eceli kapandıktan sonra Allah korusun» cehennemde ebedî kalması gerekir. Günah zehirleri, iman ruhuna, doktorların yapacağı birşeyin kalmadığı bir felâketi işlemezden önce tevbe etmek gerek. Öyle bir felâket ki ondan sonra zararlılardan sakınmanın, nasihatçıların nasihatinin, vaizlerin vaazının hiçbir faydası olmaz. Sahibinin helâk olanlardan olduğu kesinleşir ve şu ayetin umumî hükmünün altına girmiş olur: Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır. Önlerine bir engel, arkalarına bir engel çekip kendilerini sardık, artık görmezler. Onları uyarsan da uyarmasan da onlarca birdir. İman etmezler. Sakın iman kelimesi seni aldatıp ayetten kastedilen şeyin, küfür olduğunu sanmayasm; zira izah edildi ki iman yetmiş küsur şubedir. Zina eden bir kimse de mü'min olduğu halde zina etmez. Bu bakımdan şubeler ve dallardan ibaret olan imandan mahrum olan bir kimse sonuçta asıl olan imandan da mahrum olur. Nitekim dallar mesabesinde olan âzalarının tamamını kaybeden bir kimsenin, asıl ve kök olan ruhunun yok edici ölüme mahkum olduğu gibi... Bu bakımdan dallar olmayınca aslın bekası mümkün değildir. Köksüz dal da olamaz. Kök ile dalın arasında ancak bir şeyde fark vardır. O da dalın varlığı ile bekası kökün varlığını ister. Kökün varlığı ise dalların varlığını istemez. Bu bakımdan aslın bekası fer'e, fer'in de var olması asla bağlıdır. Öyleyse mükâşefe ile muamele ilimleri asıl ile fer gibi biri diğerinden müstağni değildir/Her ne kadar biri asıl, diğeri tâbi mertebesinde ise de,.. Eğer muamele ilmi istenen ameli insana yaptırtmazsa sahibinin aleyhine delil olur. Bunun için fâcir âlimin azabı, fâcir cahilin azabından daha fazla olur. Nitekim Kitab'ul-İliıride bu husustaki haberleri zikretmiştik. 7) Müslim, Buhârî |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|