|
Şükrün Tanımı ve Hakikati |
Yanıt Yaz |
Yazar | ||||||||||||||||
zczamaneyolcusu
Kalfa K.Tarihi: 29 Nisan 2010 Durumu: Aktif Değil Gönderilenler: 706
|
Mesaj Seçenekleri
Yanıt Yaz
Alıntı zczamaneyolcusu
Bu mesaj kurallara aykırıysa buradan yöneticileri bilgilendirebilirsiniz.
Gönderim Zamanı: 04 Şubat 2011 Saat 21:14 |
|||||||||||||||
Şükrün Tanımı ve Hakikati (İhya kitabından alıntı)Sabır ile Şük'rün Bir Yerde Birleşmeleri Cevap: Nimet olduğu gibi belâ da vardır. Nimetin isbâtına dair hüküm, belanın ispatını da içerir. Çünkü nimet ile bela zıddırlar. Bu bakımdan belanın yokluğu nimettir, nimetin yokluğu beladır. Fakat daha önce geçti ki nimet her yönden mutlak ve kayıtsız olan nimet ile ki bu nimet ahirette kulun Allah'ın komşuluğunda bulunmasının saadeti gibidir, dünyada ise iman, güzel ahlak ve yardımcıları gibidir bir yönden kayıtlı, diğer bir yönden kayıtlı olmayan nimete ayrılır. Bu son kısmın misali, bir yönden dini ıslah eden, bir yönden ifsad eden mal gibidir. Bu bakımdan bela da mutlak ve mukayyed kısımlara ayrılır. Ahirette mutlak olan bela, bir müddet için veya daima Allah'tan uzak olmaktır. Dünyada ise küfür, mâsiyet, kötü ahlaktır. Bunlar insanı mutlaka belaya sürükler. Mukayyed bela ise fakirlik, hastalık, korku ve din hususunda değil, sadece dünya hususunda olan belanın diğer çeşitleri gibi belalardır, Bu bakımdan mutlak şükür, mutlak nimetin karşılığıdır. Dünyadaki mutlak belaya gelince, bazen ona sabretmek emrolunmaz. Çünkü küfür beladır. Küfüre sabretmenin mânâsı yoktur. Mâsiyet de böyledir. Aksine kâfir bir kimsenin hakkı küfrünü terketmektir. Asinin hakkı da böyledir. Evet! Kâfir bazen kâfir olduğunu bilmez. Bu bakımdan kendi-sinde bir hastalık olup baygınlıktan veya başka bir sebepten dolayı acı duymayan bir kimse gibi olur. O halde küfür üzerinde sabır yoktur. Günahkâr, günahkâr olduğunu bilirse, kendisine günahı terketmek düşer. İnsana defetmeye muktedir olduğu belaya sabretmek emredilmez,, aksine o elemin giderilmesi emredilir. Sabretmek ancak giderilmesi kulun gücü dahilinde olmayan bir eleme karşı olur. Bu bakımdan dünyadaki sabır, mutlak bela olmayana değil, bir yönden nimet olması caiz olana dönüşür. Bu nedenle bu şeyde sabır ile şükür vazifesinin bir araya gelmesi düşünülür. Mesela zenginliğin, insanın helâk olmasının sebebi olması caizdir. Hatta malından ötürü kendisi ve evlatları öldürülür. Sıhhatli olmak da böyledir. Öyleyse bu dünya nimetlerinden hiçbirisi yoktur ki belaya dönüşmesi caiz olmasın! Fakat bu da ona izafeten böyledir ve böylece hiçbir bela yoktur ki nimet olmaya dönüşmesi caiz olmasın. Fakat bu da ona izafeten böyledir ve bütün bunlar şahsın haline nisbetendir. Çok kul vardır ki onun için hayır fakirlikte ve hastalıktadır. Eğer onun bedeni sıhhatli, malı çok olsaydı haddini aşar, tuğyan ederdi. Hayır insan azgınlık eder, kendini müstağni gördüğü için! (Alâk/6-7) Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: Kadın, evlat ve yakınlar da böyledir. Bu da dünya ve ahirette kendisi için günah olurdu. Hatta başkasındaki güzel ahlâkları dahi bilmemesi bazen kendisi için nimettir; zira o insan Allah'ın veli kullarından olabilir. Oysa ona eziyet edip onu hafife almak durumunda kalabilir. Eğer Allah'ın velî kullarından olduğunu bildiği halde ona eziyet verseydi, şüphesiz ki bu takdirde günahı daha büyük olurdu. Çünkü bir peygambere veya bir velîye, bildiği halde, eziyet veren bir kimse, bilmeyip de eziyet veren bir kimse gibi değildir. Bu nimetlerden biri de Allah Teâlâ'mn kıyamet saatini, kadir gecesini, cuma günündeki eşref saatini ve birtakım büyük günahları mübhem bırakmasıdır. Bütün bunlar nimettir. Çünkü bu bilgisizlik, bunlar: daha fazla aramayı ve çalışmayı gerektirir. İşte bunlar Allah Teâlâ'nın ilimdeki nimetlerini buna kıyas et!Biz nezaman nerede 'Allah'ın her mevcutta bir nimeti vardır' dersek bu söz haktır ve herkesin hakkında da geçerlidir ve bu umumî kaideden, ancak zan ile, bazı insanlarda yaratmış olduğu elemler istisna edilir. Bu elemler de bazen bunlardan sağlam olan bir kimse hakkında nimet olur. Eğer onun hakkında nimet olmazsa, günahtan hâsıl olan elem gibi, kendi elini kesmesi, bedenini dağlamas; gibi şeylerden kişi hem günahkâr olur, hem de elem duyar. Kâfirin ateşteki elemi gibi.., Bu da nimettir. Fakat bun-ların hakkında değil, başka kullar hakkında nimettir; zira bir kavmin musibetleri başka bir kavmin yanında nimet olabilir. Eğer Allah Teâlâ azabı yaratmış olup onunla bir grubu azaba düçar etmeseydi, muhakkak nimetlerin içerisinde yüzenler, o nimetlerin kadrini takdir etmezler ve sevinmezlerdi. Bu bakımdan cennet ehlinin sevgisi, ancak cehennem ehlinin elemlerini düşündükleri sürece katmerleşir. Dünya ehlini görmez misin? Şiddetle güneşe muhtaç olmakla beraber çünkü güneş herkes için nimettirgüneşin ışığı ile sevinmezler. Göklerin zînetine bakmakla sevinçleri artmaz. Oysa gökyüzü, yeryüzünde uğraşıp çalıştıkları her bahçeden daha güzeldir. Fakat göğün süsü umumî olduğu için bunu farketmez ve onunla sevinmez. Madem durum budur, o halde bizim 'Allah her ne yaratmış ise muhakkak onda bir nimeti vardır. Ya bütün kullarına veya bir kısım kullarına o nimetini ve-rir' sözümüz doğrudur. Öyleyse Allah'ın yarattığı belada nimet de vardır. Ya mübtelâ olana veya başkasına... O halde, 'mutlak bela' ve 'mutlak nimet' diye vasıflandırılmayan şeylerde kul üzerinde iki vazife bir araya gelir. O da sabır ile şükür vazifeleridir. Soru: Sabır ile şükür zıddır. Nasıl bir araya gelirler? Çünkü sabır üzüntüye, şükür de sevinmeye karşı olur?' Cevap: Birşey bir yönden üzüntü, bir yönden de sevinme vesilesi olur. Bu bakımdan sabır üzüntü cihetinden, şükür de sevgi cihe-tinden gelir. Fakirlik, hastalık, korku ve dünya belasında beş şey vardır. Akıllı bir kimse onlarla sevinmeli ve onlara karşı şükretmelidir. Birincisi: Her musibet ve hastalığın, daha büyük olması düşünülebilir; zira Allah Teâlâ'nın kudreti dahilinde olanların sonu yoktur. Eğer Allah o musibeti kat kat verseydi kim onu reddeder, önüne perde olurdu? O halde kendisine daha büyüğü verilmediği için şükretmelidir. İkincisi: Musibetin dininde olması mümkündü. Bir kişi Sehl Tüsterî'ye şöyle dedi: 'Hırsız evime girip eşyamı götürdü'. Sehl 'Allah'a şükret' dedi; 'eğer şeytan kalbine girip tevhidi ifsad etseydi ne yapardın!' Bu nedenle İsa (a.s) duasında istiâze ederek şöyle demiştir: 'Ey Allahım! Benim musibetimi dinimde kılma!' Hz. Ömer (r.a) 'Ben herhangi bir bela ile mübtelâ olduğumda mutlaka Allah'ın dört nimetine mazhar olmuşumdur: a) Dinimde olmadığı için, b) Ondan daha büyüğü olmadığı için, c) Onunla razı olmaktan mahrum olmadığım için, d) Ondan dolayı sevap umduğum için!' Kalp erbabından birinin bir dostu vardı. Sultan onu hapsetti. Hapsedilen haber gönderip dostunu haberdar ederek şikayette bulundu. O kalp erbabı zat ona 'Allah'a şükret!' dedi. Hapsedilen adam dövüldü. Yine dostuna haber gönderip haberdar etti ve şikayette bulundu. Dostunun sözü 'Allah'a şükret!' oldu. Bir müddet sonra bir mecûsî getirildi, onun yanına hapse tıkıldı. Mecusî de ishal olmuştu. Mecusî'nin eli ayağı zincire vuruldu. O zincirin bir halkası o adamın ayağına, bir halkası da mecusî'nin ayağına takıldı. Hapsedilen, dostuna haber gönderdi. Dostu 'Allah'a şükret! diye karşılık verdi. Mecusî kalkmak mecburiyetinde kaldığında o da ayağa kalkmak mecburiyetinde kalıyordu, Mecusî'nin yanıbaşmda duruyor, mecusî def-i hâcet ediyordu, Bu durumu dostuna yazdı. Dostundan 'Allah'a şükret' diye cevap geldi. Hapsedilen kızarak 'Bu ne zamana kadar devam edecek? Bu beladan daha büyük hangi bela olabilir?!' dedi. Ârif kişi ona dedi ki: 'Eğer mecusî'nin beline bağlı bulunan zünnar seninkine bağlanmış olsaydı ne yapabilirdin?' Meşayihten biri bir çarşıdan geçti. Onun kafasına bir tencere kül döküldü. Derhal Allah'a şükür secdesine vardı. Kendisine denildi ki: 'Bu secde ne idi?' Dedi ki: 'Ben, üzerime ateş dökülmesini beklerken külün dökülmesi benim için nimettir'. Birine şöyle denildi: 'Bizden yağmur kesilmiştir. Sen yağmur duasına çıkmaz mısın?' Cevap olarak dedi ki: 'Siz yağmurun geciktiğini, ben de taş yağmasının geciktiğini görüyorum. Soru: Günahları benimkinden daha fazla olan insanlar görü-yorum ki benim başıma gelen bela onlarınkine gelmemiştir. Hatta kâfirlere bile gelmemiştir. Bu durumda ben nasıl sevineyim?' Cevap: Kâfir için fazlası gizlenmiştir. Ona daha fazla günah işlesin, cezası uzasın diye mühlet verilmiştir. Küfredenler kendilerine mühlet verişimizi sakın kendileri için hayırlı sanmasın! Biz onları sırf günahlarını artırsınlar diye bırakıyoruz. Üçüncüsü: Günahkâr kişi yeryüzünde kendisinden daha gü-nahkâr kimseler olduğunu nereden biliyor? Oysa çoğu zaman Allah'ın ve sıfatlarının hakkında öyle bir su-i edebe girmiştir ki o su-i edeb, içki içmekten, zinadan ve azalarla yapılan diğer günahlardan daha büyük ve daha korkunçtur. Bu nedenle Allah Teâlâ, onun benzeri hakkında şöyle buyurmuştur: O halde sen nerden biliyorsun ki başkası senden daha günahkârdır? Sonra umulur ki onun azabını Allah ahirete tehir etmiş seninkini dünyada vermiştir. Bundan dolayı Allah'a neden şükretmiyorsun? Bu, şu demektir: Hiçbir ceza yoktur ki ahirete tehir edilmesi düşünülmesin. İnsan dünyanın musibetlerinden, başka sebeplerle teselli edilir, böylece musibet kolaylaşır ve elemi de azalır. Ahiretin musibeti devam eder. Eğer devam ederse teselli ile onu hafifletmeye imkân yoktur; zira ahirette teselli sebepleri tamamen azap görenlerin elinden çıkmıştır. Dünyada cezası verilen, ikinci bir defa ceza görmez. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Dördüncüsü: Bu musibet ve bela, o insanın üzerinde levh-i mahfuz'da yazılıdır. Mutlaka o musibet ona isabet edecekti ve etti. Onun bazısından veya hepsinden istirahata kavuştu. İşte bu da bir nimettir. Beşincisi: O musibetin sevabı ondan daha fazladır; zira dünya musibetleri iki yönden, ahiretin yollarıdır. 1. Tiksindirici ilâç, hasta hakkında nimet olur. Oyundan menedilmek çocuk hakkında nimet olur; zira çocuk oyunla başbaşa bırakılırsa oyun onu ilim ve edepten engellediği için bütün hayatı mahvolur. Mal, aile efradı, akrabalar, âzalar, hatta varlıkların en azizi olan göz, bazı hallerde insanın helâkine sebep olur; zira mülhidler (inkârcılar) yarın, kıyamette deli veya çocuk olmalarını temenni ederler. Akıllarıyla Allah'ın dininde tasarruf etmemelerini temenni ederler. Bu bakımdan bu sebeplerden herhangi biri kulda bulunduğu zaman onda kul için dinî bir hayır olması düşünülebilir. Öyleyse kul için Allah hakkında güzel zanda bulunmak gerekir. Başına gelen şeyde hayır görmesi ve ondan dolayı şükretmesi lâzımdır; zira Allah'ın rahmeti geniştir. O kuldan daha iyi bilir. Yarın kıyamette kullar, belalara karşı olan sevapları gördükleri zaman çocuğun, âkil ve bâliğ olduktan sonra, dövmesinden ve terbiye vermesinden dolayı babasına ve hocasına, verilen terbiyeden istifade ettiğini idrâk ettiğinden dolayı teşekkür ettiği gibi, onlar da Allah'a teşekkür ederler. Allah'tan gelen bela, kul için tedibdir. Allah'ın kulu hakkındaki inayeti, babaların evlatları hakkındaki inayetinden daha büyüktür. Rivayet edildiğine göre bir kişi, Hz. Peygamber'e 'Bana vasiyet et' dediğinde, Hz. Peygamber ona şöyle buyurdu: Hz. Peygamber bir ara göğe bakıp güldü. Bu gülümsemenin se-bebi kendisine sorulunca şöyle buyurdu: Allah Teâlâ'nm mü'min bir kula hükmettiği şeye hayret ettim. Eğer mü'min kul için genişliği hükmederse, mü'min razı olur ve kendisi için hayırlı olur. Eğer onun için sıkıntıyı 2. Helâk edici hataların başı dünya sevgisidir. Kurtarıcı sebeplerin başı da kalben aldanış yuvasından uzaklaşmaktır. Nimetlerin belalar ve musibetlerle karışmaksızın istediği gibi akması kalbin dünyaya ve sebeplerine güvenmesini ve yakınlaşmasını gerektirir. Öyle ki dünya o kişi hakkında cennet gibi olur. O kişinin belâsı dünyadan ayrıldığı için oldukça büyür, kişinin üzerinde musibetler çoğaldığı zaman kalbi dünyadan ürker. Dünyaya itimat etmez, yakınlık kurmaz. Dünya onun için ha-pishane olur. Onun dünyadan kurtuluşu hapishaneden kurtuluş gibi, lezzetin en büyüğü olur. Bu nedenle Allah'ın peygamberi şöyle buyurmuştur: 'Dünya mü'minin hapishanesi, kâfirin cennetidir'. Kâfir, Allah'tan yüz çeviren, dünya hayatından başkasını istemeyen, dünyaya razı olup güvenen kimsedir. Mü'min ise kalbiyle dünyadan uzak duran, dünyadan göçmeye meyleden kimsedir. Küfrün bazısı açık, bazısı gizlidir. Kalpteki dünya sevgisinin miktarı kadar, kalbe gizli şirk girer. Mutlak muvahhid (Allah'ı birleyici) o kimsedir ki ancak hak olan Bir'i sever. Bu bakımdan belada bu yönden nimetler vardır. Öyleyse bela ile sevinmek farzdır. Acı çekmek de kaçınılmaz bir şeydir. Bu, hacamata muhtaç olduğun anda seni parasız hacamat edene veya sana meccanen tiksindirici ve faydalı bir ilâcı içiren bir kimse ile sevinmene benzer; zira sen, hem bu kimse ile sevinir, hem de elem duyarsın. Eleme karşı sabreder, sevgi sebebinden dolayı da şükredersin. Bu bakımdan dünyevî işlerdeki belanın misali, hal-i hazırda sana acı gelen, gelecekte fayda veren ilâçtır. Padişahın sarayına güzelliği için giren ve oradan çıkacağını bilen bir kimse, beraberinde çıkmayıp orada kalan güzel bir yüzü görürse, bu onun için hem günah hem de bela olur. Çünkü o, öyle bir konağa ünsiyet veriyor ki orada devamlı kalma imkânından muhrumdur. Eğer orada kaldığında padişahın çıkıp gelmesi ve kendisine işkence etme tehlikesi varsa, onu o yerden kaçırtacak bir nahoş hâdise kendisine isabet ederse bu onun için bir nimettir. Dünya bir konaktır. İnsanlar rahim kapısından oraya girmişlerdir, kabir kapısından da çıkacaklardır. Bu bakımdan onları o konağa ısındırıcı herşey beladır.O konaktan kalplerini soğutcu, ünsiyetlerini kesici herşey de nimettir. O halde bunu bilen bir kimsenin belalara şükretmesi düşünülebilir. Beladaki bu nimeti bilmeyen bir kimsenin ise şükretmesi Hikâye olunuyor ki bir bedevî, İbn Abbas'a, babası Hz. Abbas için taziyede bulunarak şu şiiri okudu: Bunun üzerine İbn Abbas dedi ki: 'Hiç kimse bana bundan daha güzel taziyede bulunmadı!' Allah Teâlâ (bir hadîs-kudsî'de) şöyle buyurmaktadır: Herhangi bir kul, herhangi bir musibete giriftar olduğunda, Allah'ın buyurduğu gibi, 'Biz Allah içiniz ve biz O'na dö-neceğiz' (Bakara/156) ve '.Ey Allahım! Musibetimde beni me'cur kıl! O musibetle götürdüğünün daha hayırlısını bana ver!' derse, muhakkak Allah Teâlâ onun için isteneni yapar. Allah Teâlâ (bir hadîs-i kudsî'de) şöyle buyurmaktadır: Rivayet ediliyor ki bir kişi 'Ey Allah'ın Rasûlü! Malım gitti, bedenim hastalıklı oldu!' diye şikayette bulununca, Hz. Peygamber cevap olarak şöyle buyurmuştur: Malı gitmeyen ve bedeni hastalanmayan bir kulda hayır yoktur. Muhakkak ki Allah, herhangi bir kulunu sevdiği zaman ona bela verir. Ona bela verdiği zaman da kendisine sabır verir.75 Kişi Allah katında büyük bir derece sahibi olabilir. O dereceye hiçbir amelle varamaz ancak bedenine isabet eden bela ile o bela vasıtasıyla o dereceye varır.76 Habbab b. Eret'den şöyle rivayet ediliyor: Hz. Peygamber Kâbe'nin gölgesinde, abasına bürünmüş durumdayken biri geldi, ona şikayette bulundu ve dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü! Neden Allah'tan bizim için yardım dilemiyorsun?' Bunun üzerine Hz. Peygamber, rengi kıpkırmızı olduğu halde kalkıp oturdu, sonra şöyle buyurdu: Sizden önce geçmiş müslümanlardan biri için yerde bir çukur kazılır, testereyle ikiye biçilirdi de yine de bu durum onu dininden döndürmezdi.77 Hz. Ali'den şöyle rivayet ediliyor: 'Sultan herhangi bir kişiyi zulmen hapseder veya dövdüğünde ölürse o şehiddir!' Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Senin elemini hiç kimseye şikayet etmemen ve musibetini söylememen, Allah'a olan tâziminden ve Allah'ın hakkını bilmendendir. Ebu Derdâ (r.a) şöyle derdi: 'Siz ölüm için doğuyorsunuz. Harap olmak için tamir ediliyorsunuz. Yok olacak olan karşılığında kalacak olanı bırakıyorsunuz. Üç şey ne güzeldir: Fakirlik, hastalık ve ölüm'. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: İbn Abbas'tan (r.a) şöyle rivayet ediliyor: Peygamberlerden biri rabbine şikayette bulunarak şöyle dedi: Kâfirin de sevapları olur. Onun rızkını genişletir, belayı ondan uzaklaştırırım. Sevaplarının mükâfatını dünyada ona veri-rim ki benim huzuruma sevapsız gelsin. O zaman da günahlarıyla onu cezalandırırım! Rivayet ediliyor ki 'Kim bir kötü iş yaparsa onunla cezalanır' (Nisâ/123) ayeti nâzil olduğu zaman Hz. Ebubekir şöyle demiştir: 'Bu ayetten sonra artık sevinmek nasıl olur?' Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Ey Ebubekir! Allah seni affetsin. Sen hasta olmaz mısın? Sana eziyet dokunmaz mı? Sen üzülmez misin? İşte bunlar karşılığını göreceğiniz şeylerdendir.79 Ukbe b. Amir'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Bir insanı günahta ısrar ettiği halde Allah ona sevdiği şeyleri veriyor iken gördüğünüzde biliniz ki bu durum onun için aldatmadır. Sonra Hz. Peygamber şu ayeti okumuştur: Hasan Basrî'den şöyle rivayet ediliyor: Ashabdan bir kişi, cahiliyyet devrinden tanıdığı bir kadını gördü. Onunla biraz konuşup ayrıldı. Yürüdüğü halde arada sırada dönüp kadına bakıyordu. Bu esnada bir duvara çarptı ve yüzü yaralandı, Hz. Peygamber'i gelip hâdiseyi anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: Allah bir kuluna hayrı irade ettiği zaman günahının cezasını dünyada hemen verir.80 Hz. Ali 'Size Kur'an'daki en fazla ümit veren ayeti haber vereyim mi?' dediğinde, dinleyenler 'Evet!' dediler, o da şu ayeti okudu: Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin yaptığı (işler) yüzündendir. (Allah yaptıklarınızın) bir çoğunu da affeder.(Şûra/30) Bu bakımdan dünyadaki musibetler işlenen günahlar yüzünden meydana gelirler. Öyleyse Allah Teâlâ dünyada kulunu cezalandırdığı zaman ikinci bir defa onu azaba dûçar etmekten yücedir. Dünyada onu affettiği takdirde kıyamette onu tâzib etmekten münezzehtir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Ebu Derdâ'dan (r.a) şöyle rivayet ediliyor: Hz. Süleyman'ın oğlu vefat etti. Süleyman (a.s) buna çok üzüldü. Bunun üzerine iki melek kendisine geldi. Onun huzurunda iki hasım gibi diz çöktüler. Biri dedi ki: 'Ben tohum ektim. Biçilecek duruma geldiği zaman bu adam yanından geçti; ekinimi mahvetti'. Hz. Süleyman (a.s) diğerine 'Sen ne diyorsun?' diye sordu. Dedi ki: 'Ben yolda yürüyordum. Birden önüme tarla çıktı. Sağa sola baktım yol yoktu; baktım ki yol ekinin içinden geçiyor'. Ömer b. Abdülaziz hasta yatan bir çocuğunun yanına girip şöyle dedi: 'Ey oğul! Senin benim terazimde olman benim nezrimde benim senin terazinde olmamdan daha sevimlidir'. Çocuk 'Babacığım! Muhakkak senin sevdiğin, bence, benim sevdiğimden daha sevimlidir' dedi. İbn Mübârek'ten rivayet edildiğine göre, bir oğlu öldü. Tanıdık bir mecusî kendisine taziyede bulunarak şöyle dedi: 'Akıllı bir in-san için cahil bir kimsenin beş gün sonra yapacağını bugün yapmak gerekir!' Bunun üzerine İbn Mübârek talebelerine 'Mecusînin bu sözünü kaydedin!" dedi. Âlimlerden biri şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ kulu beladan sonra bela ile belalandırır, kulun hiçbir günahı kalmayıncaya kadar bu durum devam eder'. Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: 'Allah imanlı kulunu bela ile yoklar. Tıpkı, aile efradını hayır ile yokladığı gibi!' Hâtem el-Esemm şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ kıyamet gününde dört kişi ile dört sınıfa karşı delil getirir, zenginlere karşı Hz. Süleyman'ı (a.s) delil getirir. Fakirlere karşı Mesih İsa ile delil getirir. Kölelere karşı Hz. Yusuf ile delil getirir. Hastalara karşı Hz. Eyyûb ile delil getirir. Allah'ın salât ve selâmı bütün peygamberlere olsun'. Ebu Mes'ud el-Belhî der ki: 'Herhangi bir musibete giriftar olan bir kimse elbisesini yırtar, göğsüne vurursa, -sanki bu kimse eline bir mızrak almış da Allah ile savaşmak istiyor gibidir'. Lokman Hakîm, oğluna şöyle dedi: 'Ey oğul! Altın ateşle denenir. Salih kul da bela ile denenir. Bu bakımdan Allah bir kavmi sevdiği zaman onlara bela verir. Kim belaya razı olursa ona rıza vardır. Kim kızarsa ona da öfke vardır'. Ahmed b. Kays şöyle anlatıyor: Birgün dişim ağrıdığı halde sabahladım. Amcama dedim ki: 'Bu gece diş ağrısından uyumadım!' Bu sözü üç defa tekrarladım. Amcam bana dedi ki: 'Bir gece dişinin ağrımasını fazlasıyla şikayet konusu yaptın. Benim otuz seneden beri şu gözüm görmediği halde kimseye söylemedim'. Allah Teâlâ, Üzeyir'e (a.s) vahiy gönderdi: 'Senin başına bir bela geldiği zaman beni mahluklarıma şikayet etme. Bana şikayette bulun. Benim seni, kötülüklerin ve rezaletlerin huzuruma yükseldiği zaman meleklerime şikayet etmediğim gibi!' Allah Teâlâ'nın büyük lütuf ve kereminden dünyada ve ahirette güzel örtüsünü talep ederiz!. 72) Tirmizî |
||||||||||||||||
Yanıt Yaz |
Forum Atla | Forum İzinleri Kapalı Foruma Yeni Konu Gönderme Kapalı Forumdaki Konulara Cevap Yazma Kapalı Forumda Cevapları Silme Kapalı Forumdaki Cevapları Düzenleme Kapalı Forumda Anket Açma Kapalı Forumda Anketlerde Oy Kullanma |
|