Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali ile İlgili Anlatılar > Hakkında Anlatılanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Bir İslam Aydını: Gazali

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bir İslam Aydını: Gazali
    Gönderim Zamanı: 28 Aralık 2011 Saat 09:58
 

Yavuz YILMAZ

Yaşadığı dönemin en etkin İslam düşünürü olduğu şüphe götürmeyen Gazali, bir yandan Sünni paradigmanın oluşumunda, diğer yandan da Selçuklu Devletinin kurucu ideolojisinin belirlenmesinde birincil derecede rol oynamıştır. Gazali, aynı zamanda İslam ilimlerinde ve felsefede derinlikli bir donanıma sahiptir. Öyle ki, çeşitli konulara getirdiği bakış açısı, kendisinden sonraki İslam düşüncesini etkilemeye devam etmiştir. Bu anlamda Onu İslam düşüncesi açısından kurucu metinler oluşturan bir aydın olarak değerlendirebiliriz. Günümüz dünyasının aktüel problemlerinin anlaşılmasında ve Müslümanların zihin yapılarının oluşmasında en önemli rolü oynayan Gazali’yi tanımak, hiç şüphesiz Müslümanların çeşitli konular karşısındaki reflekslerini de açıklayıcı olacaktır.

YAŞADIĞI DÖNEM.

İslam dünyasında Hüccet’tül İslam ( İslam’ın Delili) namıyla ünlü Gazali’nin görüşlerini doğru olarak değerlendirebilmek için ilk olarak geçirdiği zihinsel dönüşümleri, ikinci olarak da yaşadığı dönemin siyasal ve kültürel şartlarını iyi analiz etmek gerekir. Her düşünür yaşadığı çağın siyasal ve kültürel şartlarından etkilendiği gibi, yaşadığı dönemi ve daha sonraki çağları etkiler. Yaşadığı ve sonraki dönemdeki etkisini ve İslamın anlaşılması üzerindeki derin analizlerini dikkatlice incelediğimizde, Gazzali’ye benzer ikinci bir örneği bulmak imkânsız gibidir.

Gazali’nin yaşadığı zihinsel dönüşümü tam manasıyla değerlendirebilmek için otobiyografik eseri “El- Munkız min ed- Dalal”ı iyi analiz etmek gerekir. Gazali’nin kelam, Batıniye ve felsefeyi inceleyerek başlayan hakikati araştırma çabası en nihayetinde tasavvufla neticelenecektir. Bu zihinsel süreç içinde kullandığı şüpheci yaklaşım, Gazali’yi anlamak için anlaşılması gereken özgün bir yaklaşımdır. Gazali, ilk çağ şüphecilerinden farklı olarak, şüpheyi kesin bilgiye ulaşmak için araç olarak kullanması dikkate değerdir. Şurası unutulmamalıdır ki, her düşünür gibi Gazali de kendi çağında yaşanan tarihi, siyasi, sosyal ve kültürel olayları iyi analiz edilmeden anlaşılamaz. O halde Gazali araştırmalarında başlangıç noktası yaşadığı dönemin dini, kültürel, siyasi olayları ve bunların etkisiyle oluşan toplumsal yapının iyi analiz edilmesidir. Gazali’nin zihin macerası incelendiğinde, yaşadığı toplumun sorunlarına eğildiği ve onları çözmek için kendini sorumlu hissettiği açıkça görülür. Bu toplumuna karşı kendini sorumlu hisseden her aydının taşıdığı sorumluktur. Gazali, Ali Şeriati’nin “ Aydın, belli bir tarihi yer ve zaman diliminde kendi insani statüsünün bilicinde olan kimsedir. Bu bilinç ona, sorumlu bir insan olmanın yükünü yükler”(1) şeklinde tanımladığı aydın tiplemesinin en özgün örneklerinden birisidir. Gazali’nin çok sayıda konuyla ilgilenen ansiklopedik bir yazar olması, düşünce tarihinde seçkin bir yere sahip olmasına ve yaşadığı dönemden bugüne İslam dünyasını derinden etkilemesine sebep olmuştur. Gazali denince akla felsefe, kelam, tasavvuf, mantık, fıkıh gibi birbirinden farklı disiplinlerin gelmesi onun çok yönlü bir alim olduğunun göstergesidir. “Gazali zahirle batını, şeraitle hakikati bir sufi düşünür olarak kabul edilir. Zahiri ve şeri ilimler alanında geniş bir bilgiye sahip olması yanında müfrit tasavvufi görüşleri eleştirmesi, zahir ulemasının da O’na saygı duymasına ve kendisini eleştiren bazı alimlerin itirazlarının etkisiz kalmasına sebep olmuştur.”(2)

Gazali, İslam dünyasının karışık dönemlerinden birinde m.1058-1111 yılları arasında yaşamıştır. Gazali m. 1058 yılında Horasan’nın Tus şehrinin Gazele köyünde doğdu. Curcan’a giderek şafi fıkhı okudu. Daha sonra Nişabur’da İmam el- Haramey’den ders aldı. Hocası öldükten sonra Bağdat’a gelerek Nizam ül- Mülk’ün korumasına girdi. Hicri 484 yılında Nizamiye Medreseleri müderrisliğine getirildi. Bir süre sonra görevi bıraktı. Önce Şam’a , sonra Kudüs’e ve hicaz’a gitti. On sene kadar inzivaya çekildi. Hayatının son yıllarında Tus’a dönerek yaptırdığı tekkede ölümü olan 505–1111 yılına kadar tasavvufi bir hayat yaşadı.

Gazali, gerek çalkantılı yaşantısı, gerekse dini ve felsefi fikirleri dolayısıyla İslam düşünce geleneğinde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. “Gazzali, kendisinden sonraki düşünce tarihinin adeta ayrılmaz bir parçası olmuştur. Böyle olunca da özellikle mensup olduğu İslam düşünce tarihini tam olarak anlayabilmek için Gazali’yi bilmeye ihtiyaç var demektir.”(3)

Dönemin siyasi ve sosyal olayları, Gazali’nin düşüncesini ve siyasi duruşunu da derinden etkilemiştir. Yaşadığı dönem İslamın siyasi ve sosyal birliğinin bozulmaya yüz tuttuğu bir dönemdir. Yaşanan siyasi belirsizlikte rol oynayan en önemli güç, Mısır’da Batıni ideolojiyi temel alan Fatımi devletidir. Gazzali, sorumlu bir aydın olarak İslamın siyasi bütünlüğünü tehdit eden Fatımi’lerin dayandığı Batınilik inancını derinlemesine incelemiştir.

Dönemin siyasi yapısını derinden etkileyen diğer bir olay da, 1090 yılında Alamut Kalesini üs olarak kullanan Hasan Sabbah’ın kurduğu anarşist karakterli Haşşaşiler’dir. Hasan Sabbah’ın kurduğu “Haşhaşın veya Haşşaşin teşkilatı özel bir şekilde yetiştirilip etrafa dai ( davet eden, çağıran, çağırıcı) adıyla salıverdiği elemanları vasıtasıyla sadece gizli propaganda yapmakla kalmıyor, iç karışıklıklar çıkarmak ve ileri gelen devlet ve ilim adamlarına suikastlarda bulunmak gibi faaliyetlerde de bulunuyorlardı.(4)

Gazali’nin yaşadığı dönemdeki siyasi bölünmüşlük ortamında yükselen yeni güç ise Selçuklulardı. Nitekim Gazali yaşamının büyük bölümünü Selçuklu sultanlarının korumasında geçirmiştir.

Gazali’nin yaşadığı dönemde İslam dünyasını dışarıdan etkileyen en önemli olaylar Haçlı Seferleri ile felsefenin İslam dünyasına girişidir. Haçlılar sadece Müslümanların eline geçen Kudüs’ü kurtarmak amacını gütmüyor, aynı zamanda İslam’ın varlığını da ortadan kaldırmayı amaçlıyorlardı. Temel amaç ise Akdeniz’deki İslam egemenliğini sona erdirmektir. Bu amaçla gerçekleşen Haçlı Seferleri, çağlar botunca yüz binlerce insanın ölümüne yol açmıştır.

Siren savaşlara paralel olarak kültürel ve felsefi faaliyetlerde devam ediyordu. Özellikle Abbasi Halifesi Me’mun zamanında kurulan Beyt- ül Hikme, Antik Yunan düşüncesi başta olmak üzere felsefi ve bilimsel birikimi İslam dünyasına kazandırmıştı. Felsefi çevirilerle başlayan faaliyet, entelektüel alanda yeni tartışma ve açılımlara yol açmıştır. Felsefi çevirilerin yarattığı tartışmaların yanı sıra, İslam birliğini tehdit eden iç sebeplerin başında mezhep çatışmaları, ahlaki yozlaşma. Abbasi Hilafetinin zayıflaması, Haşhaşiler’in yıkıcı faaliyetleri sayılabilir.

Böyle bir kriz döneminde yaşayan Gazali, görüşleriyle İslam birliğini zorlayan faktörleri ortadan kaldırmayı misyon edilmişti. Gazali, Selçukluların Sünni birliği oluşturma politikalarına aktif destek vermiş, daha da önemlisi resmi siyasal paradigmanın ortaya çıkmasına çalışmıştır.

GAZALİ VE BATINİLİK

Gazali’nin üzerinde çok kafa yorduğu sorunlardan biride siyasi ve itikadi alanda yıkıcı faaliyetleriyle tanınan ve bu haliyle Selçuklular için tehlike arz eden Batıni hareketti. Gazali’ye göre Batınilerin temel iddiası ‘Biz her şeyin manasını, hakkı öğretmeye memur masum bir imamdan öğrenmişiz’ demeleridir. Ehl-i Sünnetin temel görüşüne uygun olarak Gazali, masum olanın sadece ismet sıfatı olan Hz. Peygamber olduğunu savunur. Onun dışında masumiyeti olan hiç kimseden söz edilemez. Gazali’nin Batıniliğe masum imam konusunda sert eleştiriler yöneltmesi, İslam’ın ana gövdesini koruma refleksiyle açıklanabilir. Çünkü Batıni hareket, İslam birliğini parçalayan Fatımilerin ve bir anarşist oluşum olan Haşhaşilerin temel ideolojisidir. Ayrıca Gazali, Batınilerin aşırı yorum yoluyla dini tanınmaz hale getirmelerinden daima endişe etmiştir. El- Munkız’da belirttiğine göre Gazali, “Feda’ihu’l Batıniye” adlı eserinde Batınilik düşüncesiyle kapsamlı bir hesaplaşmaya girer. Gazali’ye göre Batıni hareketin en tehlikeli yönü aşırı teville İslam’ı başkalaştırmaya ve tanınmaz hale getirme yolunda giriştikleri çalışmalardır. Çünkü Batınilik görünüşte Rafızi, gerçekte ise küfre kayan yıkıcı bir hareketti. Batıni düşüncenin nereden kaynaklandığı ve kimlerden etkilendiği konusunda farklı görüşler vardır. “ Batıni yazarlara göre bu görüş, Cafer es sadık tarafından başlatılmış ve oğlu İsmail tarafından devam ettirilmiştir. Suni ve Mutezili müelliflere göre bu görüşün menşei Mecusilik, Sabilik ve Yahudilik din ve kültürleridir. Şehristani, bunların felsefenin bazı ilkelerini kendi itikatlarına adapte ettiklerini belirtir.”(5)

Şehristani’nin sözünü ettiği akımların başında, Yeni Platonculuk gibi Platinos tarafından kurulan gınostik eğilimli felsefi görüşler gelmektedir.

Gazali’yi Batınilik konusunda araştırmaya sevk eden etkenlerin başında hayatı boyunca kendisini koruyan Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün bir Batıni tarafından suikast sonucu öldürülmüş olmasıdır.

GAZALİ’NİN HAKİKAT ARAŞTIRMASI VE FELSEFE

Gazali’nin felsefe serüvenini doğru bir şekilde izlemek için dikkatle incelenmesi gereken eserleri, filozofların görüşlerini anlattığı ‘Mekasıt el- felasife’( filozofların Maksatları) , Farabi ve İbn Sina’yı temel alarak Aristo ve Platon özelinde Yunan felsefesini eleştirdiği ‘ Tehafüt el- Felasife’( Filozofların Tutarsızlığı) ve zihinsel macerasını anlattığı otobiyografik eseri ‘ el- Munkız Min- ed Dalal’dır.( sapıklıktan Kurtuluş).

‘İlk olarak bir konuyu reddetmenin ön şartı konu hakkında bilgi sahibi olmaktır’ ilkesinden hareket eden Gazali, hiçbir önyargı gütmeden başta Platon ve Aristo olmak üzere Yunan felsefesini öğrenmeye çalışır. Mekasıt el-Felasife bu çabanın sonucu ortaya çıkan bir eserdir. Bu esere bakıldığında Gazali’nin önemli ölçüde felsefi birikime sahip olduğu görülecektir. Yunan düşüncesini eleştirirken Platon ve Aristo’yu temel almasının nedeni, söz konusu düşünürlerin Farabi, İbn Sina ve el Kindi gibi İslam filozoflarını derinden etkilemesidir.

İslam devletinin sınırlarının süratle genişlemesinin en önemli sonuçlarından biri, İslam filozoflarının Yunan aklının ürettiği secüler bilgi ile İslam inancını uzlaştırma çabalarını ortaya çıkmasıdır. Bu konuda çaba harcayan en önemli düşünürler Farabi, İbn Sina ve daha sonra Gazali’nin eserlerine reddiye yazacak olan İbn Rüşd’tür. Farabi, akıl ile vahyi aynı gerçeğe götüren farklı yollar olduğunu savunarak felsefeye İslam dünyasında meşru bir kanal açmaya çalışmıştır.

Tüm bu çabalara karşı Gazali, felsefeye karşı köklü bir eleştiriye girişir. Çünkü Gazali, kendisinden önce felsefe konusunda köklü bir eleştirinin yapılmadığını savunur.

Gazali’nin felsefe araştırmalarında ilk olarak gerçeği arama, merakını tatmin etmeyi, ikinci olarak ise felsefeden İslam’a yönelecek olan olumsuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Gazali, felsefe eleştirilerinde metodik şüpheyi, analitik düşünceyi ve inançlarını sonuna dek kullanmıştır. İslam düşüncesinde Gazali’nin felsefe araştırmalarında tam olarak neyi amaçladığı sürekli tartışılmıştır. “ Esasen Gazali aklın mantık ve matematikte ki, hatta tabiat bilimlerinin deneysel alandaki yetkisini kabul etmekle birlikte beşeri aklın metafizik problemlerin çözümünde aciz olduğunu ve bu çözüme ulaşmak için Batıni keşfe veya vahyin desteğine muhtaç bulunduğunu düşünmüştür.” (6)

Gazali hakikat araştırmasına başlarken içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor:“ Korkak ve çekingen değilim. Bütün karanlık durumlarla da uğraşıyorum. Her güçlüğü yenmeye çalışıyorum. Her uçurumu atlatmaya gayret ediyorum. Her fırkanın itikadını araştırıyorum. Her taifenin mezhebine ait sırları meydana koymaya çabalıyorum” (7)

Gazali,“ilkin kendime dedim ki maksadım işlerin hakikatlerini anlamak ve bilmektir” (8) ilkesinden hareketle gerçeği aramak iddiasında olan bütün akımların iç yüzünü öğrenmeye çalışır. Araştırmalarında hakikati arayanları dört kısma ayırır: Kelamcılar, Batıniler, felsefeciler ve mutasavvıflardır. Gazali, söz konusu bu akımları tanıtarak kapsamlı bir eleştiriye girişir.

“ Birinci sınıf İlmi Kelam alimleridir. Bunlar rey ve istidlal sahibi olduklarını iddia ederler.

İkinci sınıf Batıniye fırkasıdır. Bunlar, talim ashabından olduklarını, hakikatleri ‘İmam-ı masum’dan öğrendiklerini söylerler.

Üçüncü sınıf felsefecilerdir. Bunlar da mantık ve burhan erbabı olduklarını iddia ederler.

Dördüncü sınıf mutasavvıflardır. Bunlar Tanrı’nın huzurunda bulunduklarını, müşahade ve keşif ashabından olduklarını iddia ederler.”(9)

Gazali’ye göre“ İlm-i kelamın gayesi Ehli Sünnetin akidesini muhafaza etmek, onu bid’at erbabının karıştırmasından korumaktır.” Ancak bu görevi yerine getirirken Kelamcılar karşıtlarının delillerini kullandıkları için yetersiz kalmışlardır. Gazali’ye göre kelamcıların kullandıkları yöntemle cahil halkı bile tatmin etmek mümkün değildir.

Gazali, felsefecileri eleştirirken en ince noktasına kadar incelemek ve amaçlarının ne olduğunu anlamak gerektiğini savunur. O “ Anladım ki bir mezhebi iyice anlamadan, özüne vakıf olmadan reddetmek karanlığa kubur sıkmak gibidir.”(10) sözleriyle bilgisiz ve araştırmadan körü körüne yapılan eleştirinin hiçbir işe yaramayacağını savunur. Bu yüzden O, incelediği konu ne olursa olsun hiçbir şeyi eksik bırakmadan derinlemesine incelemek gerektiğine inanır.

Gazali hakikati arayan bir başka grup olan felsefecileri üç kısma ayırarak incelemesini sürdürür: Dehriler, Tabiatçılar ve ilahiciler (Metafizikçiler). Dehriler, zaman ve varlığın ezeli olduğunu, yaratılmadığını savunarak yaratıcıyı inkâr ettiklerinden dolayı Gazali’ye göre zındıktırlar.

Tabiatla ilgili konuları ele alan tabiatçılar ise, ahireti, cenneti, cehennemi, kıyameti ve hesap gününü inkar ettiler. Tabiatçılar Allah’a ve sıfatlarına inansalar da ahiret fikrini reddettikleri için zındık oldular.

İlahiler Sokrat, Platon ve Aristo gibi felsefecilerdir. Gazali, Farabi’nin anlatımından faydalanarak Aristo felsefesini değerlendirir. Gazali’ye göre Aristo felsefesinin bir kısmı bidat ve küfürdür; ancak bir kısmı da inkarı gerektirmez. Fesefe ilimleri Matematik, mantık, fen, ilahiyat, siyaset ve ahlaktır. Matematik öğrenmenin hiçbir sakıncası yoktur. Yalnız iki şeye dikkat etmek gerekir:

1)Bu ilimleri öğrenen insanlar felsefecilere hayran olacağından, onların diğer konularda söylediklerinin de doğru olduğunu düşünebilir.

2) Cahil Müslümanlar felsefeyi tümden reddetmenin dine hizmet olacağını düşünebilirler

Gazali, Felsefecilerin en çok yanıldıkları alanın ilahi ilimler alanı olduğunu savunur. Filozofların görüşlerini 20 konuda toplayan Gazali, onları özellikle üç konuda küfre girmekle suçlamıştır:

1) Cesetlerin yeniden dirileceğini reddetmeleri.

2) Allah’ın tikelleri bilemeyeceği düşüncesi.

3) Alemin ezeli olduğu fikri.

Gazali’nin üzerinde çok kafa yorduğu sorunlardan biride siyasi ve itikadi alanda yıkıcı faaliyetleriyle tanınan Batıni hareketti. Gazali’ye göre Batınilerin temel iddiası ‘Biz her şeyin manasını, hakkı öğretmeye memur masum bir imamdan öğrenmişiz’ demeleridir. Ehl-i Sünnetin temel görüşüne uygun olarak Gazali, masum olanın sadece Hz. Peygamber olduğunu savunur. Onun dışında masumiyeti olan kimseden söz edilemez. Gazali’nin Batıniliğe masum imam konusunda sert eleştiriler yöneltmesi, İslamın ana gövdesini koruma refleksiyle açıklanabilir. Çünkü Batıni hareket, İslam birliğini parçalayan Fatımilerin ve bir anarşist oluşum olan Haşhaşiler’in temel ideolojisidir. Ayrıca Gazali, Batınilerin aşırı yorum yoluyla dini tanınmaz hale getirmelerinden daima endişe etmiştir. El- Munkız’da belirttiğine göre Gazali, “Feda’ihu’l Batıniye” adlı eserinde Batınilik düşüncesiyle hesaplaşmaya girer. Gazali’ye göre Batıni hareketin en tehlikeli yönü aşırı teville İslam’ı başkalaştırmaya çalışmasıdır. Çünkü Batınilik görünüşte Rafızi, gerçekte ise küfre kayan yıkıcı bir hareketti

Gazali daha sonra hakikat araştırmasının varacağı menzil olan tasavvufu incelemeye başlar. Mutasavvıfların kalbini Allah’tan başka her şeyden temizlemeleri düşüncesi Gazali’ye çok cazip gelir. Bu sebeple gazali, tasavvuf klasiklerini incelemeye başlar. Gazali bu amaçla Ebu Talib Mekki’nin Kut-ül- Kulub, Haris Muhasibi’nin eserlerini, Cüneyd, Şibli, Beyazid Bistami gibi tasavvuf külliyatını inceler.

Gazali bu araştırmalarından şu sonuca ulaşır: “ Anladım ki büyük mutasavvıfların elde etmek istedikleri gaye öğrenmekle değil; tatmak, yaşamak, hal ve sıfatları değiştirmek suretiyle elde edilir”(11)

Gazali mutasavvıfların yolunun sadece teorik bilgilerle öğrenmenin mümkün olmadığını anlayarak pratik uygulamanın önemine vurgu yapar.“ iyice anladım ki mutasavvıflar iyi hallere sahipler, kuru sözlerden uzaktırlar. Bu meslekte ilim yoluyla öğrenilmesi lazım geleni tahsil ettim. Benim için işitmek ve öğrenmekle elde edilmeyip ancak tatmakla, o yolun adamı olmakla elde edilebilenden başka bir şey kalmamıştı.”(12)

Şeri ilimleri iyice öğrenen Gazali, Allah, nübüvvet ve ahiret hakkında kesinlik derecesinde bilgilere sahip olmuştur. Gazali, tasavvuf araştırmasında vardığı sonucu şöyle açıklar: “ Bende şu kanaat hasıl olmuştu ki ahirette saadete kavuşmak için tek yol takva ile yaşamak, nefsi hava ve hevesinden menetmek yoludur. Bu hareketin başı da bu gurur diyarından uzaklaşmak, ahrete bağlanmak, bütün varlığımla Allah’a yönelmek suretiyle dünyadan kalbin ilgisini kesmektir.”(13)

Gazali bu aşamadan sonra eğitim hayatını sorgulamaya başlar. Eğitim hayatında şan, şöhret ve şeref kazanmak peşinde olduğunu; böyle devam ederse ateşe yuvarlanacağını düşünür. Uzun süre kendi kendisiyle mücadele eden Gazali nihayet bulunduğu Bağdat şehrinden ayrılır. Derin bir şüphe krizine düşen gazali, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: “ Yemekten, içmekten kesildim kandıracak kadar su boğazımdan geçmiyordu. Bir lokmayı hazmedemiyordum. Bu yüzden bedeni kuvvetlerim zayıf düştü.”(14) Allah’a bu durumdan kurtulması için dua eden Gazali, Allah’ın yardımıyla içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulur.

Yanına kendisi ve çocukları için yetecek kadar nafaka alan Gazali, bütün malını dağıtarak Bağdat’tan ayrılır. Şam’a giden Gazali, iki seneye yakın bu kentte kaldıktan sonra Hicaz’a gider. Yaşama zevki ile hakikati arama arasında bocalayan Gazali’nin durumu 10 yıl kadar devam eder. Tün bu tecrübeden elde ettiği sonuç şudur: “ Şüphe götürmeyecek surette anladım ki mutasavvıflar Allah yolunu tutan kimselerdir. Onların gidişi, gidişlerin en iyisidir. Yolları yolların en doğrusudur. Ahlakları, ahlakların en temizidir.”(15) Mutasavvıfların amacı kalbi Allah sevgisi dışında her şeyden temizlemektir.

Gazali, aklın hakikate ulaşmada yetersiz kaldığını savunarak manevi rehberliğe ihtiyaç olduğunu belirtir. “ Akıl insanların hallerinden bir haldir. Bu hal içinde kendisine manevi bir göz açılır. Onunla his kuvvetlerinin idrakten uzak kaldığı makulat çeşitlerini görür. Bunun gibi nübüvvet de bir haldir ki o hal içinde insanda yine manevi bir göz hasıl olur. Bu gözde bir nur vardır ki o nur ile gaybı ve aklın idrak edemeyeceği şeyleri görür.”(16)

Gazali, hakikat araştırmasında izlediği yöntem, içine düştüğü şüphe krizi ve bu krizden çıkma çabası, Ehli Sünnet inancını temellendirmedeki başarısı, kendisinden sonraki İslam düşüncesine olan etkisi, felsefe eleştirisi ve ulaştığı sonuçlar açısından orijinal bir İslam düşünürüdür.

GAZALİ VE ŞÜPHECİLİK

Şüphecilik( septisizm- kuşkuculuk) insanın kesin bilgiye ulaşamayacağını, bu nedenle kesin yargılardan kaçınmak gerektiğini savunan felsefi görüştür. “Şüpheciliği kolay anlaşılması için başlıca üç madde halinde özetleyebiliriz

1) Düşünsel bir tutum olarak şüphecilik,

a)Kesin bir tutumda olmama, karar verememe,

b)Şüpheyi bir ilke yapma, her değerden, her anlatımdan, öğretiden, inançtan ilkece kuşku duyma.

2)Bir felsefe çığırı olarak şüphecilik; gerçekliğin özünü bilmenin mümkün olmadığını ileri süren öğreti.

3)Yöntem olarak ise apaçık olan doğruya kesin bilgiye varmak için, sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin gözden geçirilerek eleştirilmesi, sınanması, anlamlarına gelir”(17)

Şüpheci düşüncenin ilk savunucularından olan Sofistler bilgi kaynağı olan duyumların insanı yanılttığı ve duyumların kişiden kişiye değiştiği öngörüsünden hareketle bu şekilde elde edilen bilginin evrensel olamayacağını savunurlar. Sofist düşüncenin önde gelen düşünürlerinden olan Protogoras ‘insan her şeyin ölçüsüdür’ sözüyle bu gerçeğe işaret ediyordu. Sofistler, bilgi, varlık ve siyaset alanında anlaşılabilecek ortak bilgilerin olamayacağını savunarak, Eski Yunanda değer karmaşasına yol açmışlardır. Bu anlayışlarıyla onlar her türlü evrensel değere karşı çıkan bireyci ve faydacı düşünürlerdi.

Şüphecilik, sofist düşünceyi temel alarak gelişen daha sistemli bir felsefi akımdır. Pyyron ve Timon’un öncülüğünü yaptığı şüpheci yaklaşım, sadece duyumların değil aklında insanı yanılttığını, bu nedenle insanı doğru bilgiye götürecek hiçbir ölçütün bulunamayacağını savunurlar. Bu durumda yapılacak olan kesin yargılardan kaçınıp hükmü askıda bırakmaktır. Böyle bir bilgi anlayışını temel alarak bilim üretmenin mümkün olamayacağı ortadadır.

Gazali’nin zihinsel yolculuğunun önemli bir bölümünde – yaklaşık on yıl- şüpheci tavrın etkisinde kaldığı açıktır. Hayatını derinden etkileyen bu dönemi söyle anlatır: ‘Bu vesveseler içime doğunca kalbimde yer etti. Buna ilaç aradım, fakat bulamadım. Çünkü bu vesveseleri ancak delil ile giderebilirdim. Delilde ancak bedihi dediğimiz bilgilerden meydana gelebilirdi. Bu bilgiler kabul edilmiş olmayınca onlardan delil tertip etmekte mümkün olmadı. Bu hal güç iyileşen bir dert gibi iki ay kadar içimi kemirdi. Durum itibarıyla safsata mezhebine saplanmıştım. Fakat kimseye bundan bahsedemiyordum. Nihayet Cenab-ı Hak beni o hastalıktan kurtardı.(18)

Gazali, şüphe sonucunda gerçek bilgiye ulaştığından, bu metodu yaşam tarzı olarak kabul eden ve hiçbir zaman gerçek bilgiye ulaşılamayacağını savunan sofistlerden ayrılır. Çünkü Gazali bu çabanın sonucunda yakin(kesin) bilgiye ulaşmıştır. Daha doğrusu O, ilk çağ şüphecilerinin yaptığı gibi şüpheyi hayatın amacı olarak değil, hakiki bilgiye ulaşmak için araç olarak kullanmıştır. Gazali yaşadığı şüpheci tecrübe ve vardığı sonuçlar ile İslam filozofları arasında özel bir yere sahiptir.

Gazali’nin hakikati arama merakı O’nu Bağdat’taki bütün felsefi ekollerle ve dini okullarla temas kurmasına neden olmuştu. Hakikati arayanların çokluğu ve birbirlerinden farklı görüşler ileri sürmeleri Gazali’yi derinden etkileyecek şüphe krizine götürmüştü. Bu durum O’nu kelam, Batınilik, felsefe ve tasavvufu araştırmaya zorlamıştır.

Gazali’yi hakikat araştırmasına yönelten sebepler yaşadığı dönemin kültürel ve sosyal yapısının karmaşıklığı ve kişilik yapısının olduğu söylenebilir. Gazali bu durumu kişiliğini etkileyecek şekilde derinden yaşamıştır. “488 senesi recep ayından itibaren dünya arzuları ile ahiret düşünceleri arasında kararsız kaldım”(19) şüphe döneminde ders verdiği Nizamiye Medreselerinden ayrılan Gazali’nin beden sağlığı da giderek bozulmaktadır. “yemekten, içmekten kesildim. Kandıracak kadar su boğazımdan geçmiyordu. Bir lokmayı hazmedemiyordum. Bu yüzden bütün bedeni kuvvetlerim zayıf düştü. Doktorlar, ilacın bir fayda vereceğinden ümidi kestiler.(20)

Gazali, uzun fikri çabalarından sonra şüphelerinden sıyrılmış ve hakiki bilgiye ulaşmıştır. “nihayet Cenabı Hak beni o hastalıktan kurtardı. Nefsim sıhhat ve itidale döndü. Zaruriyat dediğimiz bilgilerin kabule şayan, güvenilir olduğuna emin oldum. Bu emniyet delil ve tanzim suretiyle hâsıl olmuş değildi. Ancak Cenabı Hakkın kalbime attığı bir nur sayesinde olmuştu. Bu nur bilgilerin anahtarıdır. Hakikatlere ermek daima delil ile olur zannedenler Allah’ın geniş ve sonsuz rahmetini daraltmış olurlar.(21) Gazali, vardığı noktayı temellendirmek için, ulaşmış olduğu bilgiyi delil olarak gösterir. “Allah bir kimseyi hidayete eriştirmek istediği zaman İslam dinini kabul etmesi için göğsünü şerh eder” manasındaki ayeti kerimede ‘şerh’den maksadın ne olduğunu Hz. Peygambere

Sormuşlar. Hz. Peygamber: “Şerh Allah’ın kalbe attığı nurdur”buyurmuşlardır. ( 22)Gazali, hem hakikati arama çabası, hem yaşadığı şüphe krizi, hem de vardığı sonuçlar acısından orijinal bir İslam düşünürüdür.

GAZALİ VE TASAVVUF 1

Gazali’nin şüpheci metotla başladığı hakikat arayışı, kendi ifadesiyle ‘kalbine inen bir nurla noktalanmıştır. Bu aşamadan sonra yazdığı eserlerinde tasavvufun temeli olan irfani bakış açısı hemen fark edilecektir. Özellikle ülkemizde yaygın olarak okutulan ‘İhya’ ve ‘Kimya-yı Saadet’ adlı eserleri şeriatla tasavvufu birleştiren önemli çalışmalarıdır. Gazali’nin tasavvufla sonuçlanacak zihinsel yolculuğu önemli siyasal ve toplumsal değişimlerin gölgesinde şekillendi. Gazali, ne pahasına olursa olsun, nerede sonuçlanırsa sonuçlansın, gerçeğin ne olduğu yolundaki araştırmasını sonuna kadar götürecektir. Zaten O’nun gibi kılı kırk yaran şüpheci ve araştırmacı bir zihinden başka bir tavır beklenemezdi.

Gazali tasavvuf araştırmasına kelam, Batınilik ve felsefenin çıkmazlarını gösterdikten sonra girer. Söz konusu araştırmaları dikkatlice incelendiğinde ne kadar itinalı ve sabırlı davrandığı, ulaştığı sonuçları titizlikle incelediği ve kesin bilgiler olmadığı sürece kabul etmediği görülecektir. Gazali bu süreci şöyle özetlemektedir: “bu ilimlerin tetkikini bitirdikten sonra bütün himmetimle tasavvuf tarikini tetkike başladım. Şunu anladım ki bu tarik ancak ilim ve amelin

İkisiyle tamamlanıyor”(23)

Gazali’ye göre mutasavvıflar genel itibarıyla nefsin egemenliğinden kurtulmak ve kötü vasıflardan kendilerini kurtarmayı amaçlarlar. Yeterli nefs eğitiminden sonra kalb, Allah’tan başka her şeyden arınmış ve Allah’ın zikriyle dolmuştur. Tasavvufun temel mantığı da burada yatmaktadır. Bu temel mantık insanın nefsi eğilimlerin boyunduruğundan kurtulma ilkesine dayanmaktadır.

Gazali tasavvufun ilmi yönünün kolay öğrenilebileceğini savunur. Nitekim kendiside bu eğitimi kısa sürede tamamlamıştır. O tasavvuf araştırmalarına kendi zamanına kadar yazılmış eserleri okumakla başlar. Bu sebeple evvela mutasavvıflardan Ebu Talib –el Mekki’nin “Kut ül Kulub” adındaki kitabını , Harisi Muhasibi’nin kitaplarını, Cüneyd, Şibli, ve Ebu Yezidi Bistami ve saire büyük mutasavvıflardan naklonulan sözleri ihtiva eden kitapları mütala etmek suretiyle bu ilmi tetkike başladım. Aslında Gazzali’ye gelinceye kadar tasavvuf gelişimini büyük ölçüde tamamlamış, tasavvufa ait klasik eserler yazılmıştır. Tasavvuf düşüncesinin varlık, bilgi ve evren konusundaki görüşleri geniş tartışmalara yol açmıştır. Kelam, tasavvuf ve felsefe ekseninde yürütülen epistemolojik ve ontolojik tartışmalara, hakikati arayan seçkin bir zihin olan Gazali’nin ilgisiz kalması düşünülemezdi. Gazali tasavvufu ana hatlarıyla öğrendikten sonra bu konuda önemli eserler kaleme almıştır

1) Mizan’ül Amel

2) El –Ma’arif’ül Akliyye

3) İhya’u Ulum’id-Din

4)Bidayetü’l - Hidayeç

5)Cevahirü’l Kur’an

6)Kimyay-ı Saadet

7)Eyyuhe’l Veled 2

8)Nasihatü’l Mülük.

9)El- imla ala Müşkalati’l – İhya.

10)Sırru’l Alemin

11)Minhaccü’l- Abidin

Gazali, araştırmacı kişiliğinin bir sonucu olarak, tasavvuf eğitimine bu konuda yazılan temel eserleri okuyarak başlamış ve daha sonra konuya yaklaşım biçimini sergileyen eserler yazmıştır. Gazali, kelam ve felsefe alanında olduğu gibi, tasavvuf alanında da hiçbir ön yargıya kapılmaksızın tasavvufçu akımın kendilerini nasıl tanımladığına bakmıştır. Gazali mutasavvıfların gayesini şöyle anlatır: “Anladım ki, büyük mutasavvıfların elde etmek istedikleri gaye öğrenmek değil; tatmak, yaşamak, hal ve sıfatları değiştirmek suretiyle elde edilir”(24)

Gazali’nin tasavvuf ekolünün neyi amaçladığı konusundaki hassasiyeti bir taraftan metetolojisi, diğer taraftan da hakikati arama konusundaki titizliği ile açıklanabilir. O teorik bilginin önemini reddetmemesine karşın, pratik olmadan sırf teorik bilginin işe yaramayacağı görüşündedir. Tasavvufu felsefe ve kelamdan ayıran en önemli özellik yaşantı ile doğrudan ilgili olmasıdır. Bundan dolayı tasavvuf “hal ilmi” olarak tanımlanmıştır. Şurası unutulmamalıdır ki, Hucviri’den Kuşeyri’ye, Attar’dan Mevlana’ya kadar tasavvuf alanında verilen eserlerin kendine özgü kavramsal sistemi vardır. Bu sembolik dili anlamadan tasavvufu değerlendirmek mümkün değildir. Nitekim günümüzde tasavvuf üzerine yürütülen bu tartışmaların önemli bir bölümü kullanılan sembolik dilin özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda örneğin İbn Arabi hakkında birbirine yüz seksen derece zıt genellemeler yapılmıştır. Tasavvuf dilinin inceliklerine ve kullanılan kavramsal sistemin özüne inilmediğinde bu tür genellemelere açık olduğunu da belirtmek yerinde olacaktır.

Gazali, tasavvufta teorik ve pratik bilgi ayırımını net olarak vurgulamıştır. “Zühdün( dünyadan yüz çevirmenin) hakikatini, şartlarını, sebeplerini bilmenle, zahit hayatı yaşaman; nefsi dünyadan vazgeçirmen arasında da fark vardır.”(25)

Gazali, bu aşamadan sonra mutasavvıfların yolunun en verimli ve en faydalı yol olduğunu, iyi davranışlara sahip olduklarını, kuru sözlerden ve faydasız işlerden uzak olduklarını vurgular. “ Bende şu kanaat hasıl olmuştur ki ahirette saadete kavuşmak için tek yol takva ile yaşamak, nefsi heva ve hevesinden menetmek yoludur. Bu hareketin başı da bu gurur diyarından uzaklaşmak, ahirete bağlanmak, bütün varlığınla Allah’a yönelmek suretiyle dünyadan kalbin ilgisini kesmektir.”(26)

Tasavvuf literatüründe takva, ancak dünya ile ilgisini kesip tüm varlığını samimi bir şekilde Allah’a adamakla gerçekleşir. Bu anlamda takva normal yaşamdan farklı bir bilinç düzeyini ifade eder. İnsanın geçici olandan yüzünü sonsuz olana çevirmesi, ahiret yurdunu dünyaya tercih etmesi ancak takva ile mümkündür.

Kur’an’ı Kerim’de ifadesini bulan ve Hz. Adem’in yeryüzüne indirilmesi ile sonuçlanan kıssa tasavvufi gelenekte, insanın asıl yurdundan yabancı bir yurda yolculuğu olarak değerlendirilir. Bu kıssada sembolik olarak anlatılan olaylar, tasavvufta derin anlamlara dönüşür.

1) İnsanın asıl yurdu ahirettir.

2) İnsan bu dünyaya işlediği bir günah sonucu gönderilmiştir. Dünya hayatı bu anlamda kendini arındıracağı bir imkandır. Dolayısıyla dünya insanın tekrar esenlik yurduna ulaşması için geçici bir duraktır. Bu anlamda Hz. Peygamberin “dünyada garip bir yolcu gibi ol” hadisi bu gerçeğe işaret eder.

3)Ölüm bizi asıl yurdumuza ulaştıracak imkanı sunar. Bu anlamda mümin için ölüm anı, Mevlana’nın dediği gibi ağlanacak bir ayrılık değil, sevilinecek bir kavuşma anıdır.

4)Bu dünyayı oluşturan madde geçici, iman ve amel ise kalıcıdır.

Tasavvuf alanında öğrendiği bilgiler ışığında Gazali yaşamını tekrar gözden geçirmeye başlar. “ Tedristeki niyetimi yokladım. Onunda Allah rızası için olmadığını; mevki sahibi olmak, şan ve şöhret kazanmak arzusundan ileri geldiğini anladım. Uçurumun kenarında bulunduğuma, vaziyetimi düzeltmeye uğraşmazsam ateşe yuvarlandığıma kanaat getirdim.”(27)

Gazali’yi bu dönemde yaşadığı hayatı eleştirmeye götüren sebepler; mizacı, döneminde her biri hakikatin kendileri tarafından ifade edildiğini savunan akımlar, siyasi kavgalar ve din adamlarının riyakârlıklarıdır. O hiç istemediği halde kendini bu tartışmaların ortasında bulur. Uçurumun kenarında benzetmesiyle anlattığı trajik durum budur. Gazali tüm bu olumsuzluklardan Allah’ın kalbine indirdiği nurla kurtulduğunu ve kesin bilgiye ulaştığını savunur. Bu süreçte Gazali, kitaplardan öğrendiği teorik bilgileri, pratik hayatta gerçekleştirmenin imkanını arar. “ Tasavvuf kitaplarından öğrendiğim veçhile nefsimi fena hallerden temizlemek, ahlakımı düzeltmek, Allah’ı anmak için kalbimi tavsiye etmek gayesiyle vaktimi hep insanlardan ayrı yaşamak, riyazet çekmek, ibadetle meşgul olmak suretiyle geçirdim”(28) bu ruh haliyle Gazali, Şam’daki Emevi Camiinde itikafa girerek, hayat ve ölümün derin sırları üzerinde düşünmeye başlar. Daha sonra Hz. Peygamberin kabrini ziyaret edip hacca gider. Gazali, hakikat araştırması amacıyla başladığı yolculuğunun son noktasını şöyle anlatır: “Şüphe götürmeyecek biçimde anladım ki, mutasavvıflar Allah yolunu tutan kimselerdir.”(29)

Gazali’nin de belirttiği gibi tasavvuf yolunun kendine özgü epistemolojisi, ahlak ve varlık anlayışı vardır. Daha önce iüpheci yöntemiyle duy ve akıl bilgisine olan güvensizliğini ortaya koyan Gazali, hakiki bilgiye ulaşmak için yepyeni bir bilgi kaynağı önerir. Bu yeni bilgi kaynağı keşf, ilham ve sezgi gibi değişik isimlerle anılan manevi bir kaynaktır. Tasavvufun bilgi teorisi de bu bilgi kaynakları üzerine oturur. Gazali’ye göre “Onların dışlarındaki ve içlerindeki bütün hareketleri ve durgunlukları hep nübüvvet ışığından almıştır. Yeryüzünde nübüvvet ışığından başka aydınlatacak bir nur yoktur.”(30)

Gazali’ye göre tasavvuf, nübüvvet ışığıyla kalbin tamamen Allah’ı anmakla meşgul olması ve nefsi Allah’ın varlığında yok etmekten ibarettir. Tasavvuf yoluna girenler çeşitli manevi merhalelerden geçerler. Gazali’ye göre “ Tarikatın başlangıcından itibaren keşifler, müşahedeler başlar. Hatta Salihler uyanırken melekleri, Peygamberlerin ruhlarını görürler, sözlerini duyarlar.”(31)

Gazali, tasavvuf ehlinin, Allah’ta yok olma, meleklerin ve Peygamberlerin ruhlarını görme ve sözlerini duyma konusunda yanlış anlamaların olabileceği kuşkusunu taşır. Bazı insanların Allah’la birleşme iddialarını sert bir şekilde eleştirir.

Gazali’nin bu eleştirel duruşu, hem tasavvuf ehli, hem de tasavvuf karşıtları tarafından saygıyla karşılanmıştır. Çünkü bu tavrıyla O, bir taraftan tasavvufa meşru bir yol açarken, diğer taraftan tasavvufun İslam dışına kaymasını önlemiş oluyordu. Belkide bu İslam’a yaptığı en önemli hizmetlerden birisidir. Gazali’nin şeriat ve tasavvufu birleştirme çabaları kabul görmeseydi, tasavvuf rahatlıkla İslam dışı gınostik bir akıma dönüşebilirdi. Gazali’nin tasavvuf hakkındaki olumlu görüşleri bir anlamda üzerinde meşruiyet tartışmaları yapılan tasavvufu meşrulaştırmış ve geniş kitlelere yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bunda Gazali’nin ilmine ve otoritesine duyulan saygının büyük etkisi vardır. “ Gazali tasavvuf ve tasavvufi hayat etrafında oluşan tereddütleri ortadan kaldırarak bu harekete meşruiyet kazandıran, bu şekilde tasavvufun gelişmesinde ve yaygınlaşmasında etkili olan mutasavvıf düşünürdür.

Kaynakça:

1) Medeniyet ve Modernizm, Ali Şeraiti, Bileşik Yayıncılık.

2)DİA

3)Gazali, Sabri Orman, İnsan y.

4) Gazali, Sabri Orman, İnsan y.

5)Gazali, Cağfer Karataş, İnsan Y.

6) TDV İslam Ansiklopedisi, Gazali maddesi.

7) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

8) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

9) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.l-

10) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

11) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

12) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

13) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

14) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

15) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

16) El- Munkızu Min- Ad- Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

17)Gazali’de Bilgi Sistemi ve Şüphe, Mehmet Ayman, İnsan y.

18) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

19) El Munkız Min- ed Dalal,Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

20)El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

21) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

22) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

23) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali , Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

24) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

25) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

26) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

27) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

28) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

29) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

30) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları.

31) El Munkız Min- ed Dalal, Gazali, Çev. Hilmi Güngör, MEB yayınları

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,063 Saniyede Yüklendi.