Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Hakkında Söylenenler > Gazali'yi Savunanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

İslam Dünyasının günah keçisi Gazalî

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
zczamaneyolcusu Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 29 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 706
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı zczamaneyolcusu Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: İslam Dünyasının günah keçisi Gazalî
    Gönderim Zamanı: 02 Mayıs 2010 Saat 10:05
İslam Dünyasının günah keçisi Gazalî Bir Başbelası mı?

         İslam düşüncesi 14. yüzyıldan sonra bir duraklama dönemine girmiş, daha sonra zayıflayarak çökmüş ve Batı dünyası karşısında ezici bir mağlubiyet yaşamıştır. Batı dünyası Rönesans ve Reform hareketleriyle dünya tarihinde yeni bir sayfa açmış ve her alanda, özellikle İslam dünyasına galebe çalmıştır. İslam dünyası halen bu yenilginin şokunu üzerinden atamamıştır. Hali hazırda iktisat, siyaset, sanat ve edebiyat gibi medeniyetin olmazsa olmaz unsurlarında henüz yeni açılımlar sağlamak bir yana, duraklama ve çöküş devresinin nedenleri dahi tam olarak araştırılmamış, anlaşılamamış, bilimin ve aklın öncülüğünde bir medeniyet inşası çalışmalarına başlanamamıştır. İslam düşüncesinin dumura uğramasında, 11. yüzyılda (1058-1111) yaşamış Gazzali’nin felsefeye bakışı ve onu reddetmesi ciddi bir rol oynamış, bu tutumun sonuçları ağır bedellere mal olmuştur.
         Bugün başta felsefe olmak üzere sosyal bilimlerde Müslümanların ciddî bir gayreti ve ürünü yoksa bunda Gazali’nin ortaya koyduğu ve sonradan hemen bütün İslam dünyasını etkisi altına alan anlayışın rolü çok önemlidir. Gazali Max Horten’in de dediği gibi, “İslam düşüncesini sükuta uğratan kimse”dir. Fatih Üniversitesi öğretim üyelerinden Kiki Kenedey-DAY’in diliyle, “İslam felsefesinin yer altına çekilmeye zorlanmasında Gazali’nin ağır bir sorumluluğu vardır.” Gazali sonrası İslam dünyasında düşünce alanında bir gerileme yaşanmış, akıl ve mantık önemini kaybetmiş, Müslümanlar zamanın gerisinde kalarak yenilgilere maruz kalmıştır.

Bir günah keçisi: Gazali
    Yukarıdaki satırları hemen herkes bir şekilde dinlemiştir. İslam düşüncesi ve de felsefe deyince insanların aklına gelen ilk isim Gazali’dir ve özellikle günümüz İslam dünyası için Gazali adeta bir günah keçisidir. İslam dünyasının (ve de düşüncesinin) neden geri kaldığını ve bu açıdan Gazali’nin durduğu yeri konuşuyoruz. Türkiye’de ve dünyada ilginç bir manzara vardır: Gazali deyince ilahiyatçıların (bir kısmının) kanı donar, felsefecilerin (yine bir kısmının) ise kanı kaynar. İlahiyatçılara göre Gazali İslam düşüncesini gerileten isimdir, felsefecilere göre ise, bugün bile henüz aşılamamış bir büyük düşünce adamıdır. Manzarayı biraz daha genişletirsek, İslam dünyası Gazali’yi dışlamaya çalışırken, bugün bu büyük dehanın eserleri İngilizce, Fransızca ve İspanyolca gibi dillere çevrilip Batı dünyasının hizmetine sunuluyor. Modernitenin azatlık kölesi haline gelen Müslümanların ortaya koyduğu psikolojiyi anlamak gerçekten de zor. Öyle bir körlük hastalığına tutulmuş ki Müslümanlar, bütün dünya Mevlana kitapları okurken bizimkiler eşcinsel mi değil mi diye tartışırlar. İbn Arabi gibi eşsiz bir servetimiz vardır ve bu büyük insanın fikirlerini henüz ne İslam ne de Batı dünyası aşamamıştır, İngiltere’den Japonya’ya bütün insanlık ilgiyle Füsus okurken, bizim Müslümanlar nasıl yaparız da İbn Arabi’yi kâfir ilan ederiz, bunun peşinde gezerler. Medeniyet adı altında bütün dünya ile beraber İslam dünyasına da yutturulan Modernizm hastalığının bir örneğidir bu. Mehmet Akif’e çöl şairi demekle ilerlediğini düşünmek ne kadar büyük bir ahmaklık ise, Gazali’ye İslam düşüncesini geriletti ithamında bulunmak da ciddi anlamda sorgulanması gereken bir zihniyettir.

Gazali hakkında
Kimdir Gazali? Nasıl bir insandır? Onun hakkında konuşanlar, onun yaptığı ibadetin yüzde birini yapmış mıdır acaba? Onun okuduğu kitapların yarısını okumuş mudur? Nizamiye Medreselerinde baş müderrislik yapmış bu adam, Şam’da Emeviye Camii’nde, aylarca riyazet hayatı yaşamış, sırf nefsini terbiye etmek için her gün camii helasını temizlemiş, gözleri kapanıncaya kadar kitap, dili kuruyuncaya kadar zikir, takatı kesilinceye kadar namaz ile meşgul olmuş, yememiş, içmemiş, gözlerine uyku girmemiş, acı çekmiş, hem de en büyük çile olan fikir çilesini çekmiş, nerdeyse küfrün eşiğine gelmiş, sabretmiş, dua ve ümit etmiş, araştırmış, gayret etmiş, hem kendini hem okuduklarını sorgulamış, kimseyi dışlamamış, kimseye tapmamış, bütün fikirleri denemiş, tecrübe etmiş ve sonunda Tasavvufta karar kılmış. O bir filozof değildir, o herşeyden önce mü’min, muvahhid, mutasavvıf Gazali’dir. Zamanının bütün ilimlerine vakıftır. Kendi semasında bir yıldızdır. Şimdi hakkında kim ne düşünüyor, bir bakalım.
Şimdi, işin erbabına başvuralım. Meselenin uzmanları bu büyük şasiyete nasıl yaklaşıyor, görelim.
Önce Prof. Dr. Süleyman Uludağ’dan Gazalî tenkitlerini dinleyelim: “Zaman zaman Gazali’ye yöneltilen tenkitlere XX. Yy.da bir yenisi eklenmiştir. Bu da Gazali’nin İslam’daki düşünce hayatının gerilemesine ve çöküşüne yol açtığı şeklindedir. Bu görüşün sahipleri İslam’daki ilim ve fikir hayatının gerilemesinin faturasını Gazali’ye çıkarırken çeşitli görüşler ve iddialar ileri sürmektedirler. Bu görüşlerden biri şudur: Gazali Tehafütü’l-Felasife isimli eserinde felsefeye ve filozoflara hücum etmiş, onları ağır bir biçimde eleştirmiş, böylece felsefî ve hür düşüncenin gerilemesine zemin hazırlamıştır. Felsefî düşünceyi yıktığı için Hadimü’l-Felasife unvanını almış felsefî ve aklî düşünceye karşı İslam’ın bir delili (huccetü’l-İslam) olarak kullanmıştır. Aslında o, felsefeyle birlikte hür ve bilimsel düşünceyi de yıkmıştır. Ondan sonra Doğu İslam dünyasında felsefenin etkisi kadar ilgi görmemesi de bunu doğrulamaktadır. Gazali’nin illiyyet (nedensellik) ilkesini reddetmesi bu konuda önemlidir.

      Felsefeyi ve filozofları eleştiren Gazali’yi felsefi ve ilmi bir hayatın gerilemesinin sebebi olarak görmek yanlıştır. Her şeyden evvel Gazali’den sonra da Batı İslam aleminde İbn Bacce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi ünlü filozoflar yetişmiştir. Özellikle İbn Rüşd’ün Tehafütü’t-Tehafüt isimli eseri Gazali’ye verilmiş başarılı bir cevaptır. Gazali’nin eleştirdiği illiyyet ilkesini o başarılı bir şekilde savunmuştur. Gazali’den sonra doğu İslam aleminde de bazı ilim ve fikir adamlarının yetişmeleri, özellikle Fahreddin Razi ve Nasîruddin Tûsî gibi kelamcıların önceki kelamcılardan (kudemadan) çok filozoflara dayanmaları, onların eserlerini okumaları ve şerh etmeleri felsefeye duyulan ilginin bir süre daha devam ettiğini göstermektedir. Gazali’nin daha önce okunması caiz görülmeyen mantığı, dini ilimlerin temeli ve düşüncenin kriteri olarak sunması da felsefî düşüncenin yayılmasına bir katkı sayılabilir. Gazali’nin felsefi ahlaka sıcak bakması ve ondan yararlanması da önemlidir. Bu ve benzeri hususlar gözönünde bulundurulduğunda Gazali’nin özgür düşünceye ve aklî ilimlere indirdiği darbe ile İslam’daki bilimsel ve fikrî hayatın felsefî, siyasî, iktisadî, tarihî ve kültürel birçok sebepleri vardır. Gerileme döneminde Gazali’nin aklî ve felsefî düşünceye karşı bir kalkan, bir delil olarak kullanılması sonraki döneme ait olup, bir sebep değil, sonuçtur.
İslam toplumunda fikrî ve ilmî hayatın gerilediği son dönemlerde Tasavvuf cereyanının yaygınlaştığı, seviyesi düşen bu cereyanın bir sürü hurafenin kaynağı haline geldiği bir gerçek olmakla beraber, bu durum geri kalmışlığın sebebi olmaktan çok sonucudur. Sufi olmayan ulemanın bu sonucun meydana gelmesindeki sorumlulukları mutasavvıflardan daha az değildir.”
    Şimdi Prof. Dr. İlhan Kutluer’deyiz. Gazalî’nin felsefeyle ilgisini öğreniyoruz: “Gazali’nin İslam felsefe geleneğini inşa edenlere karşı takındığı olumsuz tutum onun eserlerinde “felasifeye” yapılan bütün atıflarda hemen gözlenebilecek bir husustur. Bu büyük düşünür hiçbir eserinde kendi entelektüel kimliğini “feylesûf” olarak tanımlamış olmamasına rağmen gerer bazı klasik bilginler gerekse modern araştırmacılar tarafından felsefe geleneğiyle irtibatlandırılmış, hatta bir filozof olarak değerlendirilmiştir. Çünkü onun felsefeyle bir entellektüelin çabalarından hiç de aşağı kalmayan bir yoğunlukta uğraşı olmuş ve bu çabalarıyla ortaya koyduğu birikim kendisini İslam felsefesi tarihini okuyan ve yazanların asla gözardı edemeyeceği bir şahsiyet haline getirmiştir.
       Gazali temelde bir din bilginidir ve hayatının sonuna kadar temel meselesi “din ilimleri” olmuştur. Felsefenin ilgi alanına girişi de bu bağlamda gerçekleşmiştir. Onun felsefeyle meşguliyeti kelam geleneğinin amaçlarıyla tamamen uygunluk içinde ve Nizamiye medreselerinin kuruluş amacına paralel biçimde gerçekleşmiş, ancak kendisine kadar gelen Eş’arî kelamını aşması sonucunu doğurmuştur. Bir yandan felsefenin İbn Sina’nın efsanevi kişiliğinde kelam geleneğini tehdit eden ilmî otoritesi, diğer yandan ihvan-ı safa’nın kişiliğinde bu otoritenin bu otoritenin Batınilerin fikrî propagandasına alet edilmek istenmesi Gazali’yi ”felasife”yle radikal biçimde hesaplaşmaya sevk etmiştir. “
Bir ilahiyatçı, bir eleştiri. Prof. Dr. Hayrani Altıntaş Gazali’nin tutarsızlığını şöyle iddia ediyor: “Gazali, felsefecilerin eserlerini iki yıl okuyup, felsefecilerin fayesi (Mekasidü’l-Felasife) adlı eserini yazdıktan sonra felsefi bir tarzda kaleme aldığı Tehafütü’l-Felasife (Felsefecilerin Çürütülmesi) kitabını yazdı. Daha sonra da kendi otobiyografisinde bu çürütmenin kaynağını el-Munkız mine’d-Dalâl adlı eserinde açıkladı. Hem Tehafütü’l-Felasife’isnde hem de el-Munkız mined-Dalal eserinde konuşan sanki filozof gibidir. Ancak, özellikle Munkız adlı eserinde filozofların fikirlerini tenkitle reddedip onları küfürle suçlarken, sanki felsefeden ve filozoflardan hiçbir şey almamış, hiçbir tesir altına girmemiş ve hiçbir şekilde onların fikirlerini kabul etmemiştir. Ama Gazali’nin birçok eseri okunduğunda bunun aksi bir durum gözlenmektedir. Yani Gazali’nin filozofların birçok görüşlerini benimsediği ve onların etkisinde kaldığı müşahade edilmektedir. Diğer taraftan Gazali, filozofları tenkit ederken veya tekfirde bulunurken bazı çelişkilerin içine de düşmüştür.
      Nitekim Gazali, bir taraftan Aristo, Eflatun, Farabi ve İbn Sina’ya karşı çıkarken, diğer taraftan Aristo’nun ruhun gayrı cismani mahiyeti hakkındaki değerlendirmesini Müslüman akidesine sokar. Bu filozofları tenkid ve tekfir eden en büyük İslam kelamcısı olara kabul edilmiş Gazali’nin tesiri sayesinde olmuştur.
     Gazali, muhaliflerini yenmek için, mantık ve akılcı cedeli kullanır; halbuki mantık ve aklın gerçeğe ulaşmada yetersiz kaldığını söyler. Corbin, haklı olarak, Gazali’nin bir yandan akla ve akıl yürütmeye güvenilemeyeceğini ifade ettiğini diğer yandan da, Tehafüt’te filozofların aklî delillerini, aklî bir cedelle çürütmeye çalıştığını bu yüzden de İbn Rüşd ve diğer bazı yazarların, bunu kendini inkar olarak değerlendirdiklerini kaydeder.”
     Bir filozof, bir analiz. Prof. Dr. Ahmet İnam bir Gazalî portesi çiziyor: “Gazali’yi nasıl okumalıyız? Onun yaşayan farklı yanlarını bulmamız için, farklı geleceklerden gelecek, onu okumayı anlamlı bulan gözlere ihtiyacımız var. Kitaplarının satır araları okunabilmelidir. Yaşadığı çağın “fırkalara bölünmüş” insanına seslenirken, semavi dinlere bağlı bir Hristiyan ya da Yahudi’nin veya bir Budhist’in, bid Deistin, atheistin neler duyabileceklerini yorumlamaya, anlamaya çalışmak gerek. Gazali’yi yerelliğinden evrenselliğine aktarabilmek böyle bir çabayı bekliyor bizden.
     Nasıl bir insandı Gazali? Çok kısa olarak betimlemeye çalıştığımda; Arayan, araştıran, yorulmak bilmeden araştıran bir hakikat arayıcısı. Bağlanan, inanan, içten (samimi), yetinmeyen, dönüşümler yaşamaya açık, kendi sınırlarını zorlayan, düzenli düşünen, ayrıntıyı atlamayan, bütünü görebilen. Halka yakın, çağının sorunlarıyla ilgili, atak, korkusuz bir insan. El murnkız mined- Dalal dikkatle okunduğunda saydığım özellikler görülecektir.
       Kendine güven ve ödünsüz bir eleştiri gücü. Farklı dşüünceler açıklık, onlardan sürekli besleniş,
(filozoflardan, kelamcılardan, Batınî düşünceden) ama eleştirel tutmunu yitirmeden onların yanlışlığını görme, kendi düşüncelerine güven, örneğin, Yunan Düşüncesi karşısında bir eziklik duymuyor. Onda yararlanabileceği olumlu noktaları belirtiyor, olumsuzlukları eleştiriyor. Eleştirdği noktalarda onu haklı buluyorum, kendi çizdiği felsefeci tablosu, İslam’a yansımış, Farabi ve İbn Sina’dan alınmış felsefeci tablosudur. Felsefenin çarpıtılıp, bu yeni kültürde sömürüldüğü bir tablodur. Kendi kültürüne, kültürel köklerine son derece bağlı, bu dinin canladırılması, yenilenmeszi için çaba gösteren, “aklın”, “akılcı” bakışın önemini hiçbir zaman yadsımamış biridir. Yeniyi arayan, aktaran, halkla bütünleşmeye çabalayan bir tutum içindedir.
      Gazali, özgün (orijinal) bir düşünürdür, özgünlüğü çağının otoriter düşünürlerine boyun eğmemişlerden, seçimlerieni yapabilecek, kültürüne etkiyen güçleri farkedip, eleştirerek öneriler getirebilecek özgürlüğünden kaynaklanıyor... İç gücü, içindeki gücü, özgüveni, kendine, imanına, kültürüne, dinine olan güveni yüksektir, bu özgüven onda özerklik oluşturuyor. Geçmişini zincirlerle taşımıyor, geçmişin, gelenğin gleceğe aktarılmasında, kendi ayakları üzerinde karar veriyor, kararın ardından başvurabileceği otoriteleri izliyor; özgüllüğü de buradan geliyor. Kendine özgü olanı korumada, gözetmede, özgüllüğü ile kazandığı özgünlüğünden yola çıkarak evrensel olana kendini açma, gelip geçici olanı aşmaya çalışarak, bir yitiğini arar gibi, hakikati arama; hakikati sözde, biçimde, kuru bilgide bırakmadan özüne, kendine, kalbine bağlayarak arama, onun kalbinden, kültüründen çıkarak, kainatı kucaklamayı amaçlayan özlemiydi.”
Bir felsefe profesörü daha. Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’dan Gazali’nin fikir dünyasını öğreniyoruz:      “Gazali bence kendisi de dahil otoritelerin aşılmasını istiyor. Onun en büyük özelliği de burada. Kendisi nasıl kendinden önceki dönemin otoritelerini aştıysa, - edep dairesinde- kendisi de dahil, otoritelere fikrî bakımdan mutlak surette bağımlı olmamak gerketiğini ifade etmek suretiyle insanın aklına gelebilecek her türlü yeni fikrî ifadeden çekinmemesi gerektiğini söylüyor. Gazali’nin orijinalitesi de burada. Bence Gazali’yi okuyanların, Müslümanların büyük bir çoğunluğu; feyz alayım diye, İhya’yı teberrüken okuyayım diye okuyor. Orada Gazali ayetlere, hadislere dayanarak zayıf hadisleri kullanmıştır, kendisi de söylüyor zaten bunu. Bir takım yorumlar yapıyor. Bu yorumlar da okuyan her müslümanın hoşuna gidiyor.
Ama mesela, Kur’an okuma adabında bu kısımları okurken “ALLAH vahyi sana göndermiş gibi okumalısın” derken, veya, “Bu Kur’an bana ne ifade ediyor?” derken, benim aklıma yeni bir fikir geliyorsa veyahut da ayetin hiç bilinmeyen bir tefsircide veya kelamcıda bulunmayan çok yeni bir yorumu geliyorsa, bunu da, öbürlerine aykırıdır, ben öbürleri gibi düşünemem, ben kim oluyorum da ayrı düşüneceğim tarzında kendi aklına gelebilecek fikirleri reddetmemesini istiyor. Burada Gazali’nin yenileycilğini İhya’da, - kelimesi de zaten o bakımdan önemli- insanın kendi kendini aşması gerektiğini, otoriteleri de aşması gerektiğini, her defasında da kendisi kontrol etmesi gerektiğini söylemesi bakımmından çok önemli buluyorum.”
      Endülüs üzerine yazılarıyla tanığımız Prof. Dr. Harun Özdemir “Gazali Felsefeyi Ne Kadar Anlamıştı?” sorusuna şöyle cevap veriyor:”Her şeyden önce araştırmacıların çoğu, Gazali’nin felsefeye bakışını tam olarak anlamamışlardır. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin, Gazali temelde felsefeye karşı çıkmamıştır; o, kimi filozofların Müslümanların inançlarında sarsıntı yapabileceğini sandığı bazı konulardaki görüşlerini eleştirmiştir. Bu Gazali’nin felsefeye yıkıcı yaklaştığını göstermez. Asıl önemli yanlış ise fen, matematik ve felsefenin öyle bir yılda okunup anlaşılabilecek kadar basit bir konu olmadığıdır. Bu konulara ilgi duyanlar, bir yılda yapılabileceklerin ne kadar sınırlı olabileceğini bilirler. Bunları bilenler, en azından Gazali’nin “anladım ve çürüttüm” dediği konuları pek anlamadığını ve kolay bir yargıda bulunduğunu da görebilirler. Bu dikkati gösteremeyenler doğal olarak fen, matematik ve felsefenin bir yıl gibi kısa bir sürede iyi bir şekilde öğrenilebileceğini iddia edebilirler ki, bu görüş ne kadar önemsenebilir? İlk anda akla gelen bu türden soruları yanıtlamadan Gazali’nin felsefeyi durdurduğunu ileri sürmek mümkün müdür?
       İslam Uygarlığı’nın durakladığı, sonra da çöktüğü doğrudur. Doğal olarak uygarlık çökünce onu oluşturan faktörlerden biri olan İslam felsefesi de çökmüştür. Fakat bunun açıklanması sanılandan çok farklıdır. Felsefe geleneği olmayan toplumlarda büyük düşünce hareketleri yaratmanın bir tek kişiye bağlanması ne kadar zor ise, onun duraklaması ve çöküşünü de bir kişi ile açıklamak zordur. Zor olmanın ötesinde “yanlış”tır.
      Felsefe bilindiği gibi salt filozoflar tarafından geliştirilemez. Felsefenin beslendiği kaynaklar, filozofun varlığı kadar önemlidir. İslam Uygarlığı’nın insan kaynaklarının önemli bir kesimini oluşturan Arapların ve Türklerin tarihlerinde bir felsefe geleneklerinin olmadığı bilinmektedir. Buna rağmen İslam Dini’nin kışkırttığı merak Müslümanlar arasında birçok konuda olduğu gibi felsefe merakı da yaratmıştır. Bu merakı besleyen en önemli faktörlerden biri de bu alana büyük paralar harcayabilecek bir ekonomik ve sosyal yapının oluşmasıdır.
      Özellikle Emeviler ve Abbasiler döneminin ekonomik ve sosyal yapısı dikkate alınmadan, İslam felsefesini besleyen çeviri hareketlerinin, araştırmaların ve tartışmaların, ne ortaya çıkışı ne de finansmanı açıklanabilir.”
İslam dünyasının geri kalmışlığı
Gazali için “Peygamberden sonra yaşamış en büyük Müslüman” diyen Montgomery Watt’ı dinliyoruz: “Gazali’yi bihakkın anlayıp da yobaz olan kimse yoktur.” İşin ehline danışarak bazı sorulara cevap arayalım: Gazali İslam dünyasında felsefî düşünceyi yıkmış mıdır? Prof. Dr. Süleyman Uludağ’a göre “Hayır. Felsefeyi ve filozofları eleştiren Gazali’yi felsefi ve ilmi bir hayatın gerilemesinin sebebi olarak görmek yanlıştır. Her şeyden evvel Gazali’den sonra da Batı İslam aleminde İbn Bacce, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi ünlü filozoflar yetişmiştir. Gazali’den sonra doğu İslam aleminde de bazı ilim ve fikir adamlarının yetişmeleri, özellikle Fahreddin Razi ve Nasîruddin Tûsî gibi kelamcıların önceki kelamcılardan (kudemadan) çok filozoflara dayanmaları, onların eserlerini okumaları ve şerh etmeleri felsefeye duyulan ilginin bir süre daha devam ettiğini göstermektedir.” Şimdi esas meseleye gelelim. Gazali önce filozofların maksadlarını (Mekasidü’l-Felasife’yi) yazmış, daha sonra da filozofların tutarsızlıklarını (Tehafütü’l-Felasife’yi) yazmış. Nizamiye medreselerinin baş müderresi olan bu adam, “Mesele burada kapnmıştır. Herkes benim gibi düşünsün” gibi bir tavır mı takınmış da ondan sonraki İslam düşüncesi dumura uğramış? Ankara Üniversitesi DTCF öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mübahat Kuyel’e kulak veriyoruz: “Gazali fevkalade önemli bir adam, bugün de nemli. Hemen hemen eserlerinin başlıcalarını İngilizce’ye çevirdiler. İngiliz’in de ihtiyacı var Gazali’ye. Yani dünyanın ihtiyacı var. Gazali çok büyük. Neden derseniz- şahsi fikrim- çok samimi, problemi görüyor, yaşıyor, hissediyor. Zaten canı yanmış. Ateş düştüğü yeri yakar. Yakmış. Oturmuş yazmış, bu budur, bu budur. Alıp eline bir sopa benim gibi düşüneceksiniz, dememiş; yok öyle bir şey.”
      Gazali’ye göre hakkı arayanlar dört sınıftır: Kelamcılar, Batınîler, Feylesûflar, Sufiler. Yorulmak bilmeyen bir aşkla hakikati arayan Gazali, aradığı huzura –ALLAH’ın izniyle- kavuşmuş, daha sonra da soranlara “Ben aradığım huzuru sufilikte buldum. Hakikati yaşatan yol budur.” demiştir. Onun yaptığı şey, felsefeye düşmanlık değil, felsefeye hakkını vermektir. İslam dünyası bugün Gazali’yi suçlama hakkını kendinde bulmak bir yana, onu henüz anlamış ve aşabilmiş değildir. Batı dünyası karşısında geri kalmışlığımızın nedenleri üzerine binlerce eser yasılıp, çizildi. Merak eden okusun. Biz bir gerçeği ifade edelim ki, Gazali, sahip olduğu fikir ve hayata baktığı pencere ile, insanı geriletmek şöyle dursun, yerinde saymaya bile razı olmayacak bir donanıma sahiptir. Hiçbiri olmasa bile İhya’sını okuyan bunu farkedecektir. Yaplıması gereken şey, Batılı standartlara erişeceğiz diye sahip olduğumuz zenginlikleri gözardı etmek, eleştirmek veya küçümsemek yoluyla dışlamak değil, Gazali’nin Yunan felsefesi karşısında kendine duyduğu özgüveni, cesareti ve imanı bugüne taşımaktır.
Sözü hazretin kendisiyle bitirelim: “...Bu uzlet hayatı boyunca bana sayıp anlatamayacağım birçok şey malum oldu. Aralarından, faydalanılması için zikredeceklerim şunlardı: Sufilerin ALLAH’a Teala’nın yoluna girmiş kimseler olduğunu, onların hayat tarzlarının, en güzel hayat tarzı; yollarının en doğru olduğunu, ahlaklarının ahlakın en güzeli bulunduğunu yakînen anladım.” (İmam Gazali, El Munkız Mined-Dalal, s. 74)


Kaynak :EKREM ÖZDEMİR
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,031 Saniyede Yüklendi.