Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Hakkında Söylenenler > Gazali Hakkında Eleştiriler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Gazâli'ye Yapilan İtirazlar ve Cevaplari

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Gazâli'ye Yapilan İtirazlar ve Cevaplari
    Gönderim Zamanı: 28 Nisan 2010 Saat 22:04

 

İbn Asâkir şöyle der: Bir kisim âlimler, Gazâli'nin ifadelerinde nahvi hatalarin bulunduğunu iddia etmişler, nitekim kendisine bu hususta müracaat edildiği zaman, gramer ilmine pek fazla dal­madiğini ve bu hususta kusurlu olabileceğini cekinmeden itiraf ettiği gibi, gramerden ancak ihtiyaci kadari ile yetindiğini söy­lediğini de sözlerine ilave etmişlerdir. Bununla birlikte hutbeler okuyup, kitaplara, en fasih edibleri bile hayrete ve acze düşürecek derecede güzel ifadelerle dolu şerhler yazardi. Kitaplarini incele­yip, ifadelerinde yanlişlik bulanlara kendisini mâzûr görmelerini ve ibarelerini tashih etmeye izinli olduklarini söylerdi. Çünkü onun gayesi kelimeleri değil, mânâlari deşmek ve ortaya dökmekti.
Gazâli'nin bu hususta aldiği tenkidler daha cok Kimyâ-yi Saâdet ismiyle Farsca yazmiş olduğu eser sebebiyledir. Bu da Farsca'nin sevimsiz kelimelerinden kaynaklanmiştir. Ayni eserde veya daha başka eserlerinde şeriatin merasimlerine ve İslâm ka­idelerinin zahirlerine uygun düşmeyen birtakim ilimleri zikreder. Birtakim suret meselelerinin izahina girişir. İşte bu sebeple ten­kide uğramiştir.

Söylenilmesi en uygun şey hakkin kendisidir. Bu nedenle Gazâli Kimyâ-yi Saâdet gibi telifleri ve bu teliflerde acikladiği bir­takim meseleleri terketseydi, cok daha iyi yapmiş olurdu. Çünkü halk tabakasi coğu zaman -akaid esaslarini delilleriyle bilmedik­leri icin- bu şekilde telif edilmiş eserleri okuduklari zaman sapikliğa düşebilirler. Bu gibi şeyleri dinledikleri zaman akide ve inanclarina zarar veren şeyleri, selef-i sâlihinin mezhebi ve meşrebi zannederler. Buna rağmen zeki ye insaf sahibi bir kimse Gazâli'nin teliflerinde aklina ve vicdanina müracaat eder ve ze­kâsini bu kitaplarin ne demek istediğini anlamaya yöneltirse gö­rür ki, onun ifade etmek istediği esaslarin hepsi şeriat ilminin esaslarina işaret etmektedir. Fakat şu kadar var ki, onlari aciklamaktan ve avama mâletmekten sakindirmiş tir.
Ayrica Gazâli'nin kitaplarinda zikrettiği hakikatlerin benze­rini, hakikat sahiplerinin kitaplarinda da bulabiliriz. Onlarin kimi zimnen, kimi de acikca ifade etmektedir. Kimi derli toplu ve irti­bat ll> kimi de ayri ayri yerlerde ve dağinik bir şekilde zikretmekte­dir. Gazâli'nin bu gibi sözlerini itham edenlerin iddialarina göre, mânâsi mechul olduğu gibi, sünnet ve cemaat ehline uygun düşecek teVil ve ihtimalleri de vardir. Öyleyse bir sözü hakka yor­mak mümkün iken, başka mânâlara yormak haksizlik olur. Fakat bütün bunlara rağmen, şüpheye düşürücü ve menfi düşüncelere götürücü sözleri terketmek daha iyi, onlari aciklamamak ise, Allah'in rizasina daha uygun düşer. En doğrusunu Allah bilir!

Meşhur âlim İbn Salâh, Gazâli'nin el-Mustasfa adli eserinin giriş bölümündeki 'Bu, bütün ilimlerin başidir. Onun icin bütün ilimlere vâ&ii olmayanlarin malûmatina guveniiemez' sözlerine hücum etmektedir. Yine ayni şekilde İbn Kayyim da Miftahu Dâr'is-Saâde adli eserinde, Gazâli'yi yukaridaki sözünden dolayi şiddetle kinamaktadir.

Takiyyüddin Subki ise, bu iki âlime karşi Gazâli'yi savunmuş ve onlara ceşitli cevaplar vermiştir. (Bkz. Subki, Tabakât'us Şâfiiyye)

Gazâli'nin İhyâ adli eserine yapilan saldirilara ve verilen ce­vaplara gelince, bu hususu biraz ileride uzun uzun tartişip okuyu­cularimizin bilgilerine arzedeceğiz.

Mâzuri, Gazâli'ye yaptiği tenkidler cercevesinde şunlari söy­lemiştir:

Bahsedilen kişinin kitabini henüz okumadim. Fakat onun talebelerini ve sadik arkadaşlarini görüp konuştum. Bana her biri onun hâlinden ve yolundan birşeyler nakletti. Bana söylenen bu hikâyelerle onun siretini ve mezhebini iyice kav­ramiş olduğuma inaniyorum. Adeta kendisini gözümle görmüş gibi tanimaktayim. Bu bakimdan, onun kitabinin durumunu tevhidciler, felsefeciler, sûfiler ve işaret sahiple­rinin mezheblerinden alman birkac cümle ile kisaca zikre­deyim. Çünkü Gazâli'nin kitabi bu gruplar arasinda kivranip durmakta ve bütün bu gruplarin iddialarinin dişina cikamamaktadir. Kasaca bunu zikrettikten sonra; bir mezheb sahibinin diğer mezheblere nasil hücum ettiğini, aldanmanin yollarini beyan edip, bâtil olan düşüncelerin bü­tün yanlarini göstereceğim ki, hicbir müslüman bu bâtil avcilarinin tuzağina düşmesin...

Mâzuri bunlari söyledikten sonra sözlerine şöyle devam etmiştir:

Gazâli usûl-i fikih'dan cok, fikhi bilen bir kişidir. Dinin us­ûlü olan Kelâm'da da eser yazmiş ise de, o ilimde hic de de­rin değildir. Derin olmadiğini şu şekilde anladim: O UsûVüd-Din ilminde derinleşmeden önce, felsefe ona mânâ­lara saldirma cür'etini kazandirmiş ve böylece hakikatlara saldirmasi kendisi icin kolaylaşmiştir. Çünkü felsefeciler fi­kirleriyle birlikte yürümekte, yayilmasini istedikleri bir şeriat hükmü de kendileri icin herhangi bir hedef teşkil et­memektedir. Üstelik Gazâli bağli olduğu imamlara muhale­fetten de cekinmemektedir. Gazâli'nin arkadaşlarindan bazilari Gazâli'nin İhvân'us-Safâ risalelerini cokca okuduğunu söylemişlerdir. Ellibir risaleden ibaret olan bu kitaplarin filozoflar tarafindan yazilmiş olduklari bir ger­cektir.

Gazâli bu arada şeriat ve nakil ilimlerine dalmiş, iki ilmi birbirine kariştirmiş; felsefeden nakiller yapmiş ve şeriatcilarin kalbine felsefeden naklettiği meseleleri kendine göre birtakim ayet ve hadislerle yerleştirmeye calişmiştir. Daha sonra son zamanlarda zuhur eden İbn Sinâ adli filo­zof, dünyayi felsefenin tesiri altina sokmuş ve kendisi bu sa­hada büyük önderlerden birisi olmuştur. Felsefedeki kuvveti, İslâm inanclarinin esaslarini felsefi tâbirlere ve o ilmin kis­vesine bürümüş ve insanlara böylece takdim ederek kabul et­tirebilmiştir. Böylece hic kimseye nasip olmayan bir makam elde etmiştir. Ben İbn Sina'nin kitaplarindan bir kismini gördüm ve anladim ki Gazâli felsefeyi tamamen İbn Sina'dan almiştir. Almiş olduğu bu ilme de kitaplarinda işaret etmiştir.

Mâzuri sözlerine şöyle devam eder: 'Gazâli'nin sûfilerin mez­hebinde kime güvenip dayandiğini da bilmiyorum'.

Bunu söyledikten sonra, Ebû Hayyan et~Tevhidi'ye dayandiğini zannettiğini söyleyerek, ihyâ adli eserinde kullandiği hadislerin coğunun asilsiz olduğunu ileri sürer. Kendisi daha sonra sözle­rine şunlari ilâve etmiştir: 'Ehl-i takvanin âdeti, kendilerince ma­lûm olmayan meselelere dokunmamaktadir. Nerede kaldi 'Hz. Peygamber şunu söyledi5 şeklinde Allah Râsûlü'ne hüküm isnâd etmek?'

Bu hükmü zikrettikten sonra Gazâli'nin, asilsiz ve hicbir şekilde hakikata dayanmayan iddialarini hak ve doğru olarak gös­termeye teşebbüs ettiğini iddia etmiş ve misâl olarak da şunu delil göstermiştir:

Tirnaklarin kesilmesine şehâdet parmağindan başlama­lidir. Çünkü o tesbih ve şehâdet parmaği olduğu icin diğer parmaklardan daha üstündür.

Mâzuri der ki: 'Gazâli bunu söylemekle kalmiyor, bu iddiasini bir de hadis getirerek pekiştirmeye calişiyor'.

Erginlik cağindan sonra bir kimse, Allah'in ezeli olduğunu bilmeden öldüğü takdirde, ulemanin icmâl ile mü'miii ola­rak ölmüştür.

Mâzuri der ki: 'Bu meselede Gazâli'ye göre âlimlerin icmâl vardir. Oysa, durum bunun tani aksinedir. Bu bakimdan Gazâli'nin hicbir nakline itimad etmemek gerekir'.

Benim bu kitaplarimda, yazilmasi caiz olmayan ilimlerden de bahsedilmiştir.

Mâzuri der ki: Gazâli'nin bu iddiasinin doğru olup olmadiğini keşke bilseydim. Eğer yanliş ise mesele yoktur. Fakat Gazâli'nin iddiasi doğru ise, ki doğru olduğunu iddia etmektedir. Öyle ise ne­den bu ilimler kitaplara yazilmasin? Çok derin ve ince meseleler olduklarindan dolayi mi? Eğer Gazâli 'Evet, derin ve ince mesele­lerdir' diyecek olursa, ona deriz ki: 'Bütün ince meseleleri sadece sen mi biliyorsun; başkalari bilmiyor mu?'

Mâzuri'den önce onun bu itirazlarina yakin itirazlari Mâliki mezhebine bağli Ebû Velid et-Tertuşi de yapmiştir. Tertuşi, İbn Muzaffer'e yazmiş olduğu bir mektupta şöyle demektedir:
Gazâli hakkindaki sözlerine gelince, ben Gazâli'yi bizzat gördüm ve konuştum. Onu ilim ehli olarak tamdim. O fazi­letlerin kalesi idi. Onda akil ve anlayiş bir araya gelmişti. Bütün ömrünce ceşitli ilimlere vâkif olmak icin calişmişti. Çok uzun bir müddet ilimlerle meşgul olmuştu. Bütün bu calişmalardan sonra o ulemanin yollarindan ayrilmiş, sûfi-lerin karanlik ve bulanik dünyalarina kaymiştir. Daha sonra kendisini tamamen tasavvufa vererek âlimlerin yo­lunu büsbütün terketmiştir. Tamamen şeytanin vesveseleririe ve kal erbabinin batara tina dalmiştir. Daha sonra bü­tün bunlari felsefecilerin görüşleri ve Hallac'in hâlleriyle kariştirdi. Fakihlere ve kelâmcilara şiddetle hücum etti. Az kalsin dinden cikacakti. İhyâ adli eserini yazdiği zaman, sahasi olmayan sûfi remizlerinden ve hâl ilimlerinden bah­setmeye koyuldu. Bunlari da iyice bilmediği icin tepetaklak düştü. İhyâ adli eserini ise uydurma hadislerle doldurdu.

Bu iki itirazcinin yapmiş olduklari tenkidlere İbn Subki şöyle cevap vermiştir:
Ben bu iki itirazciyla birlikte, daha nice itirazcilara cevap vermeden önce, herkese hakki ve insafi elden birakmayacağimi ilan etmek isterim. Ne Gazâli ve ne de ona saldiranlar benim cağdaşim değildir. Onlarin asirlarina yakin bir asirda da yaşamiş değilim. Aramizdaki alâka ve bağ ancak ilim ve halki Allah'a dâvet etmekten ibarettir. Bu nedenle önce Mâzuri'nin itirazlarina cevap vermeye calişacağiz:

Mâzuri'nin Mağrib âlimlerinin en büyüklerinden olduğu su götürmez bir gercektir. Zekâ ve ilimde cok ileri bir kişi idi. Zekâsi sayesinde İmam-i Harameyn'in el-Burhan adli ki­tabini şerhetmiştir. Bu eserin yanina ancak mânâ denizle­rini aşmiş cok zeki kimseler yanaşabilmiştir. Mâzuri ilim sahasinda büyük bir otoritedir; zirâ öyle olmasaydi, el-Burhan'i şerhetmesi mümkün olamazdi.

Mâzuri ayni zamanda Ebû Hasan ei-Eş'ari'nin mezhebine simsiki sarilmiş, onun fikirlerini bütünüyle benimsemiş ve ondan bir adim ayrilmamiştir. Ondan ayrilanlara ise şiddetle hücum etmiştir. Bununla beraber Mâliki mezhebine bağlidir ve bağli olduğu bu mezhebi her yerde müdafaa etmiştir.

Gerek Gazâli ve gerekse hocasi İmam-i Harameyn tahkikte ve ilimde öyle bir dereceye varmişlardir ki; her insaf sahibi onlardan sonra gelenlerin onlarin mertebesine ulaşamadiğini kabul etmek zorunda kalir. Onlar bircok hu­suslarda Eş'ari'nin kelâm ve görüşlerinden ayrilmak­tadirlar. Onlarin bu durumu, özellikle Mağrib âlimleri ta­rafindan hazmedilemernektedir. Mağribliler -Mâzuri de onlara dahildir- Eş'ari'nin en kücük bir fikrine karşi muhalefeti bile büyük bir reaksiyonla karşilamaktadirlar. Hatta o kadar ki, Eş'ari ekolü uğruna, mensubu olduklari Mâliki mezhebini bile zayif sayabiliyorlardi. Meselâ mesâlih-i mürseled.e Ebû Hasan el-Eş'ariye muhalif olduğu icin, Mâlikilerden ayriliyorlardi. Mezhepler arasindaki tercih meselesinde de böyledirler. İşte bu iki durumdan dolayi Mâzuri, İmam-i Harameyn ve İmam Gazâlfden hoşlanma­maktadir.

Çeşitli yollara bağlanmiş kişiler hemen hemen daima böyle­dirler. Kendi yolundan gayri yollari kötü görmeyen insana hemen hemen hic rastlanmaz. Bu büyük felâketten ancak mârifet ve temkin sahibi olanlar kurtulmaktadir ki, bun­larin sa3alari da bir hajdi azdir. Ben bu durumu, tarikat bü­yüklerinde bile müşahede etmişimdir. Hic kimseden gizli olmayan husus, Gazâli'nin meşrebi tasavvufi hakikatlere dalmak ve mutasavviflarin hâllerini sevmektir. Mâzuri'nin meşrebi ise, zâhir ibarelere önem vererek onlardan kil payi ayrilmamaktir. Allah'a şükürler olsun ki, ikisinin durumu da haktir, doğrudur, güzeldir. Ancak başka meşrebler ve yol­lari ifade etmektedir. İki kalbin arasindaki farki acikca ilân etmektedir.

Mâzuri ile Gazâli arasinda bir mizac farki bulunduğu ka­dar, mezheb ayriliklari da vardir. Mâzuri, Gazâli'nin Eş'ari'den ayrildiğini ve hatta ayrilmakla kalmayip ayni zamanda hücum ettiğini vehmederek ona saldirmiştir. Hatta Burhanim şerhinde İmam-i Harameyn'e 'Musannifin zikrettiği bu kaide muteber değildir. Ebû Hasan Eş'ari'yi yanlişlikla itham eden kişi yanilmaktadir' dediği bile yazilidir. İsteyen oraya müracaat edebilir.

Burhan adli eserin başlangicinda İmam-i Harameyn akim mahiyetinden bahsederek "Eş'ari'den aklin, ilmin bizâtihi kendisi olduğu rivayet edilmekte ise de, akim en doğru tarifi Hâris el~Muhasibi'nin 'Akil insanda yaratilmiş bir tabiattir' şeklindeki tarifidir" demesini hazmedemeyerek, 'İmam-i Harameyn, Muhasibi'nin tarifine hayatinin sonunda, yani felsefecilerin kapisini caldiktan sonra itibar etmiştir' diye­rek onu itham etmiştir.

Keşke Mâzurfyi İmam Harameyn'e saldirtan delilin ne olduğunu bilseydim. Oysa bizzat Mâzuri bahsi gecen ki­tabinin sonunda İmam Harameyn'in felsefecilerin yolunda olmadiğini itiraf etmekte, onun cok kuvvetli bir âlim olduğunu kaydetmektedir.

İşte Mâzuri bu şekilde bazen fevri saldirilar yapan bir kişidir. Oysa âlimler bu gibi durumlardan uzak kalmali ve itidal yolunu birakmamalidirlar. Mâzuri gibi bir âlim bu yola tevessül etmemeliydi.

Demek ki Mâzuri'nin iddialari cok acik bir delille aciğa kavuştur olduğu zaman, ilim ehli bu iddialari kaale alabilir. Böyle söylediğimize bakanlar, bizim Mâzuri'nin büyük il­mini inkâr ettiğimiz zehabina kapilmasinlar. Onun hakkini inkâr ettiğimizi hicbir şekilde düşünmesinler. Allah'a ye­min ederim ki; bunlari söylemekte hakki ifade etmek gayre­tinden başka hicbir gayem yoktur! Boyle olduğu icin de Mâzuri'nin hükümlerinde, mâzûr olduğunu söylemekten geri durmadik. Zira insan, başka bir insan hakkinda su-i zanna kapildiği zaman, artik onun eserlerini objektif bir gözle incelemeye tâbi tutamaz. En basit bir hatayi büyütür, o hatadan dolayi eser sahibini yerden yere vurur. Bu hâlden ancak Allah Teâlâ'nm lûtfuna mazhar olarak hüsn-ü zanla donanmiş ve dinlediği her kelimeyi ince ince düşünerek hükmünü veren büyük insanlar kurtulmuştur. Ne yapalim ki Mâzuri bu iki imama karşi insafli değildir. Onun mesâil-i mürsele meselesinde İmam Harameyn'e nasil saldirdiğini, İmam Harameyn'in ibarelerine nasil herkesten başka türlü mânâlar verdiğini, hatta ters mânâlar cikardiğini ben bizzat müşahede ettim. Bu mesele böylece anlaşildiktan sonra, sira Mâzuri'nin Gazâlfye yaptiği itirazlara cevap vermeye geldi:

1. Gazalinin mezhebini gözüyle görmüş gibi bildiğini söy­lemektedir. Bu iddia cok acaip ve yersizdir. Çünkü biz değil Gazâli'nin, hicbir kimsenin inanci hakkinda bu hükmü ve­remeyiz. Zira insanin icindeki inanca ancak Allah (ce) vâkif olabilir. Karine, nakil ve haberlerle bir insanin inanclarinin ne olduğunu kestirmek mümkün değildir.

Biz Gazâli'nin eserlerinin hemen hemen hepsini okuduk. Onun sohbetinde bulunan ve ondan hükümler nakleden ta­lebelerinin kitaplarini da inceledik. O talebeler, Gazâli'yi Mâzuri'den daha iyi tanidiklari halde, Mâzuri'yi hakli cikaracak hicbir şey nakletmemektedirler. Kitaplari incele­dikten sonra Gazâli hakkinda edindiğimiz intiba şudur; 'Gazâli akide bakimindan Eş'ari'ye bağlidir; ancak tasav­vufa dalmiş bir kimsedir'.

2, Mâzuri'nin 'Gazâli muvahhidlerin, felsefecilerin, muta­savviflarin ve işarilerin mezheplerinden pasajlar zik-retmiştir' şeklindeki iddiasina gelince, eğer muvahhidler-den, Allah'i bir olarak bilenler kastediliyorsa; bu gruba yalniz Gazâli değil, müslüman olan herkes dahildir. Sûfileri müslümanlardan ayirip, onlara başka mezhep saliiple-riymiş gibi bakmasi ve hatta öyle göstermesi, maazallah bü­tün ehloi tasavviifun müslüman olmadiği zannim uyandiriyor. Şâyet muvahhidlerden Allah 'a tevekkül eden kişiler kastediliyorsa, o zaman bu kişiler halk arasinda en hayirli ve sûliler arasinda en ileri kişiler sayilir. Demek ki ikinci bir kere sûfileri rnuvahhidler üzerine atfetmenin hic­bir mânâsi yoktur.

Eğer-muvahhidlerden. vahdet-i vücuda ve mutlak tevhide meyledenler kasi ediliyorsa -ki bunlardan bircoğu ittihâd ve hulûl sahipleridir- bundan Allah'a siğiniriz. Çünkü bunlar kâfirlerin ta kendileridir, Gazâli'de ise böyle bir hâl asla yoktur, Tani aksine Gazâli eserlerinde bu küfür ehlini acikca tenkide tâbi tutmaktadir. Gazâli'nin İ hy â'smda bunlarin inanclarina dair az veya cok hicbir ba­his yoktur... Aksini iddia edenler var- ise buyursun meydana ciksin!,.

3, Mâzuri'nin 'Gazâli Kelâm İlminde tam salâhiyet sahibi değildir' şeklindeki iddiasina gelince, ben de kendisiyle ayin kanaati paylaşiyorum. Ne var ki şunu da ilave etmeliyim ki Gazâli Kelâm ilminde rüsûh kesbetmiş bir kimseydi. Fakat bu ilme dair bilgisi diğer ilimlere nisbetle zayifti, Zanni m ve kanaatim budur.

4, Mâzuri'nin 'Gazâli usûl ilimlerinde derinleşmeden önce felsefe ile iştigal etmiştir' iddiasi ise, tamamen yanliştir. Çünkü Gazâli usûl ilimlerinde derinleştikten sonra felsefeye el atmiştir. İsterseniz Gazâli'nin kaleminden hep birlikte bu hususu izleyelim: O, el-Munkizu min'ed-Dalâl adli eserinde 'Ben felsefeye el atmadan önce kelâm ilmine el atmiştim' di­yor. Bu hususta daha fazla bilgi almak isteyenler adi gecen esere müracaat edebilirler.

5. Mâzuri'nin 'Gazâli usûl ilmini güzelce okumadan, felsefe ilmini okudu' şeklindeki iddiasi ile 'usûlde derin bilgi sahibi değildi' iddiasi arasinda celişki vardir. Bir yerde felsefe oku­duktan sonra Kelâm ilminde derinleştiğini söylüyor; bir başka yerde ise, Kelâm ilminde derin olmadiğini iddia edi­yor.

6. Mâzuri'nin 'Gazâli mânâlara, cür'etli bir şekilde saldirirdi' şeklindeki iddiasina gelince, Gazâli ancak şeriatin vermiş olduğu cesarete sahipti. Bunun aksini iddia eden, onu tanimamakta ve kimin hakkinda konuştuğunu bile bilmemektedir.

7. Mâzuri'nin 'Gazâli, Ebû Hayyan et-Tevhidi'nin kitap­larina itimat etti' şeklinde ileri sürdüğü iddiasi asilsizdir. Çünkü Gazâli'nin İhyâ'dahi ilim ve marifetinden sonra, an­cak Ebû Tâlib el-Mekki'nin Kut'ul-Kulûb adli eseriyle, Üstad Ebû Kasim Kuşeyri'nin meşhur Risale-i Kuşeyri adli ese­rine itimat etmiştir, Bu iki zatin fazileti ve ilmi büyüklükleri herkesin malûmudur.

8. Gazâli'nin İbn Sina'dan etkilenmesi meselesine gelince, Gazâli eserlerinde acik bir dille İbni Sina'yi tekfir etmekte­dir. Nasil oluyor da acik bir dille tekfir ettiği insanin tesi­rinde olur, onun fikirlerine uyar? Ayrica Gazâli el-Munkizu min'ed-Dalâl isimli eserinde, felsefe ilminde üstadinin bu­lunmadiğini ve Bağdad'da ders ve irşad vazifesiyle meşgul bulunduğu halde, cok kisa zamanda felsefi kitaplari da ince­leyip bu ilme dair bilgi edindiğini yaziyor.

9. Mâzuri'nin 'Gazâli'nin Tasavvufta kime itimat ettiğini bilmiyorum' şeklindeki beyani hakkinda da şöyle deriz: Gazâli tasavvuf konusunda Kut'ul-Kulûb ve Risale-i Kuşeyri ve şeyhi Ebû Ali el-Farmedi ve benzeri zatlardan; kendi te-MlkÛTİİ ile Ã�İX. Peygamber in sözlerinden cikardiği mânâ­lara itimat etmiştir.

Benim zannima göre, İhya Adi bu gibi fikirler büyük bir ye­kûn tutmaktadir. Felsefecilerin herhangi bir fikri İhya da. yoktur. Çünkü Gazâli felsefecilerin iddialarini cürüttükten ve onlarin kitaplarini incelemenin haram olduğunu söyle­dikten sonra İhyayi telif etmiştir. Nitekim bizzat Gazâli bunu İhya da. ve el-Munkiz'&e yazmaktadir. Gazâli, bütün dünya felsefecilerinin küfürde olduğunu ilan eden bir kim­sedir. Felsefecilerin ağizlarim hakikatlerle tikayan kişidir. Kalpleri ceken sözlerle islâm'in hariminden felsefecilerin kirli ellerini uzaklaştiran bir kimsedir. Allah aşkina söyle­yiniz ey müslümanlar! Bu sifatlara sahip olan bir kimse nasil olur da kitabini felsefecilere dayanarak yazmiş olabi­lir? Din büyüklerine leke sürmeye götürecek aşiriliklardan Allah'a siğiniriz.

10. Mâzuri'nin 'İhyâ baştan sona kadar zayif hadislerle do­ludur' iddiasina gelince, onu böyle itham etmeye ne lüzum var? Bunu bizzat Gazâli kendisi söylemektedir. Hadis husu­sunda büyük bir derinliğe sahip olmadiğini ve İhyadaki ha­dislerin hemen hemen tamamini sûfilerin ve fakihlerin ki­taplarindan derlediğini ve bir tek hadisi bile rivayet et­mediğini, cekinmeden ve ilim ehline yakişan bir tavir icinde ilan eder. Bununla beraber Şâfii ulemasindan bazilari //2,3/d'daki hadisleri tedkik etmişler ve cok azinin şazz olduğuna hükmetmişlerdir.

11. Tirnaklar hususunda ileri sürdüğü iddianin asilsiz olduğu fikrine gelince, bunun hakkindaki rivayet Hz. Ali'ye isnâd edilmiş, fakat sabit olmamiştir. Ama Gazâli'nin bu­rada yanilmiş olmasi pek önemli birşey değildir. Ayrica tirnaklar, hakkinda öyle hüküm vermesi, herhangi bir şer'i hükümle de catişmamaktadir.

12. Mâzuri'nin "Ehl-i takvanin âdeti, kendilerince kesin bir şekilde sabit olmayan birşeyi 'Mâlik şunu dedi, Şâfii bunu söyledi' diyerek pekiştirmeye calişmazlar" şeklindeki id­diasina gelince, Gazâli hemen hemen hic denecek kadar az bir yerde 'Allah'in Râsûlü şöyle dedi' şeklinde kesinlik bildi­ren ifadeler kullanmiştir. Dikkat edildiği zaman Gazâli'nin coğunlukla ^Allah'in Rasûlü'nden şöyle rivayet edilir' dediği görülür. Kesinlik ifade eder şekilde zikrettiği hadis, onun kanaatine göre mutlaka hadistir ve onun icin kesinlikle ifade etmiştir. Eğer onun kanaatine göre bir hadis kesinlik taşimasaydi, asla o hadisi kesinlik ifadesi icinde zikret-mezdi. Gazâli bu konuda tenkide tâbi tutulursa ancak şöyle denilebilir: 'Emir ve hükümler zan temeli üzerine bina edi­lemez'.

13. Allah'in kadim sifatini bilmeyerek ölen kimsenin mese­lesine gelince, burada bir incelik vardir. Kadim'i bilme­mekle, kadim olduğuna inanmamak arasinda bir fark vardir. İnsani, kadini e inanmamasi küfre sokar. Öyleyse bir kimsenin aklina kadim sifati gelir de ona inanmazsa, 'Allah'in böyle bir sifati olmaz!' derse veya böyle bir sifatin yok olduğunu zannederse veya bu hususta şüpheye düşerse böyle bir kimse kâfir olur. Allah'in varliğina inanan, fakat cehaletinden dolayi onun kadim olduğunu bilmeyen bir kimse böyle değildir. İşte Gazâli böyle bir kimsenin icmâlen mü'min olduğuna ve icmâli iman bakimindan kur­tulduğuna hükmetmiştir. Kanaatime göre, Gazâli'nin nakil­lerine itimâd edilemez demek en büyük belâlardan biridir. Bu belâya düşmüş bir kimsenin hangi yüzle Allah'in huzu­runa gideceğini doğrusu bilemiyorum.

14. Mâzuri'nin; Gazâli'nin, kitaplarinda yasaktir dediği ilimleri taksim edip, o ilim ya bâtildir veya haktir şeklindeki yorumuna gelince, ben de Gazâli'nin böyle birşey söyleme­mesini isterdim. Söylemeseydi Mâzuri de böyle bir şüpheye düşmemiş olurdu. Fakat ne yazik ki, Gazâli bunu söylemiş ve Mâzuri de şüpheye düşmüş bulunmaktadir. Mâzuri zeki bir insan olduğu icin bu konularda şüpheye düşeceğine ih­timal vermezdim. Halk tabakasi şüpheye düşmesin diye âlimler icin yasak bölge ilân edilen ilimlerin inceliklerinin olduğunu bilmemesine de ihtimal vermem. Fakat Mâzuri'de zannimm tam aksi tecelli etmiştir. Acaba Mâzuri'den şöyle bir sual sorsak ne cevap verecektir?

Ancak ehl-i zevk tarafindan bilinen ve bunlari tatmayanlara ibarelerle bir türlü anlatilamayan zevklerin varliğina inanmaz misin?

Bu BöVüyâ karşi ne cevap verecektir? Bal yemeyen bir kim­seye balin tadi ibarelerle aniatilabilir mi? Bir de Mâzuri, İmam Buhâri'nin sahih olarak Tufeyli'den ve Hz. Aliden rivayet ettiği şu hadise ne diyebilir? Halkin anlayabileceği şeyleri söyleyiniz. Halkin anlayiş seviyesinden yüksek söz söylemek suretiyle halki Allah'i ve Râsûlü'nü yalanlamaya zorlamayi ister misiniz?' Nice meseleler vardir ki, halk on­lari anlamayacaklari icin âlimler onlari yasak etmişlerdir. Çoğu zaman dinleyenler şüpheye düşmesinler diye bazi ilmi meseleler sükûtla geciştirilmiştir. Buna sayilamayacak ka­dar misâl getirmek mümkündür.

Tartuşi'nin .(1059-1126) tenkidlerine gelince, delilsiz iddi­alardan başka hicbir değeri yoktur. Yalniz anlamadiğim şey, Tartuşi gibi müslüman bir âlimin, Gazâli gibi büyük bir âlim icin nasil 'Şeytanin vesveselerine kapildi' diye-bildiğidir!

Yine aklimin ermediği bir husus da Tartuşi'nin 'Gazâli'nin fikirleri felsefecilerin fikirleriyle ve Hallacin hâlleriyle karişmiştir' sözleridir. Bu hükmü nasil cikarmaktadir bir türlü anlayamadim! Ben İhyayi başindan sonuna kadar in­celedim. Orada ârif kişilerin tasvip ettiği sufi işaretlerinden başka, ne Hallac-i Mansûr1 a ve ne de felsefecilere ait hicbir işarete rastlamadim.

Tartuşi'nin 'Gazâli safilerin ilmiyle yakinlik kuramamişti' sözüne gelince, bu konuşma hicbir mânâsi olmayan soğuk bir iddiadir. Zira her düşünen kişi bilmektedir ki, Gazâli ta­savvufta rüsûh sahibi bir insandir. Keşke Gazalinin bil­mediği tasavvufu kimin bildiğini bir bilsem!..
Tartuşi'nin 'Gazâli tepetaklak düştü' sözüne gelince, bu söz delilsiz ve mesnedsiz bir tarzda âlimlere saldirmaktan başka bir değer taşimamaktadir. Çünkü Gazâli'nin neden tepetaklak düştüğünü ispatlayan bir delil yoktur. Allah bizi ve Tartuşfyi taassubun felâketlerinden korusun.

Tartuşi'nin 'Gazalinin kitaplari uydurma hadislerle dolu­dur* sözü de bana garip görünmektedir. Keşke bu hadislerin sahibinin Tartuşi mi, yoksa Hz. Peygamber mi olduğunu bir bilseydim. Çünkü bu hadislerin Hz. Peygambere ait ol­madiğini İddia edebilmek herkesin haddi değildir. Dolayisiyla Gazâli'ye bu konuda saldirmak ne kadar yersiz cür. Taassup ve kuru iddialardan öte bir kiymet ifade etme­mektedir. Onun icin ilim sahibi hicbir kimse böyle iddialari dikkate almaz.

Gazâli'nin aleyhinde bulunanlarin isimlerini şöylece siraliya biliriz: İbn Salâh, Yusuf ed-Dimeşki, Mâzuri, Tartuşi, İbn Teymiye, İbn Kayyim İbn'ul-Cevzi, torunu Ebû Muzaffer ve Kadi Iyaz...

Kadi Iyaz meşhur rüyasindan sonra Gazâli hakkinda konuşmaktan vazgecmiştir. İbn Teymiye ve İbn'ul-Cevzi ise, eserlerinde Gazâli'nin hadis ilminde zayif olduğunu ileri sürmüşler ve onu bu hususta tenkide tâbi tutmuşlardir. Gazâli'ye hücum eden İbn Salâh fikih, hadis ve sair din ilimlerinde emsali az bulunan otoritelerden biri idi ve niyeti de hâlistir. Fakat her işin erbabi ayridir. Gazâli'nin sa­hasinda söz söyleyemezdi. Mâzuri'nin yüksek derecesi ve ilmi inkâr edilemez. Fakat o hâller, ancak o zevke varanlar tarafindan bilinir.

Eğer İhyâ'da tenkid edilecek bazi şeyler var ise de, başka eserlerde bulunmayan değerli meselelerini ve güzelliğini hic kimse inkâr edemez. (İbn Sübki, Tabakât'uş-Şafiiye)
Gazâli'ye iki noktadan saldirilir:

1. Kendi sözlerinden dolayi

2. Başkasindan nakledip, sükût etmek suretiyle tasdik ettiği nakillerinden dolayi
Gazâli'ye ceşitli mezhep ve gruplara bağli bircok insan methi­yeler düzdüğü kadar, ona itiraz edenler de bir hayli yekûn tutmak­tadir. Kendisini tenkid eden Mağribilerin başinda İbn Arabi, Mâzuri, Tartuşi, Kadi İyaz ve İbn Münir gelmektedir. Şarklilardan ise, İbn Salâh, Yusuf ed-Dimeşki, Zerkeşi ve Burhan el-Bukai onu tenkid etmişlerdir.

Bunlarin itirazlarina tatmin edici cevaplar verilmiştir. Tafsilâti uzun süreceği icin, burada kisa kestik. Allah hepsinin kusurunu affetsin, Gazâli'nin de makamini cennet eylesin... Âmin!




Düzenleyen admin - 28 Nisan 2010 Saat 22:06
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,078 Saniyede Yüklendi.