Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali İle İlgili Güncel Haberler > Gazali ile ilgili güncel haberler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

BİR İSLAM AYDINI OLARAK GAZZALİ

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: BİR İSLAM AYDINI OLARAK GAZZALİ
    Gönderim Zamanı: 10 Mayıs 2010 Saat 23:52
 Yusuf Yavuz
19 Mart 2010 12:58  
  Her düşünürün düşünceleri üzerinde yaşadığı dönemin izleri vardır. Bir aydın olarak Gazzali de bundan müstesna değildir.

BİR İSLAM AYDINI OLARAK GAZZALİ / Yusuf YAVUZYILMAZ

Gazzali, miladi 1058-1111 yılları arasında yaşamış ve kısa sayılabilecek ömrüne dinden felsefeye, kelamdan tasavvufa kadar çok sayıda eser sığdırmıştır. Gerek düşünceleri, gerekse yazmış olduğu eserleriyle hem kendi dönemini hem de ölümünden sonra İslam ve Batı dünyasını derinden etkilemiştir. Gazzali, belkide üzerinde en fazla tartışmanın olduğu İslam alimlerinin başında gelir. Bazıları O’nu “Hüccet-ül” İslam olarak adlandırırken, bazıları da İslam düşüncesinin gerilemesinde rol oynayan en önemli aktör olarak görür. Gazalinin bu kadar farklı değerlendirilmesinin altında hem yaşadığı dönemin siyasal ve sosyal yönden çalkantılı oluşu, hem de felsefe karşısında aldığı eleştirel tavır önemli rol oynamıştır.

Her düşünürün düşünceleri üzerinde yaşadığı dönemin izleri vardır. Bir aydın olarak Gazzali de bundan müstesna değildir. Gazzali’nin yaşadığı dönemde İslam dünyası siyasi birliğini kısmen kaybetmişti. Emeviler yıkılıp Abbasiler devleti kurulmuş, daha da önemlisi Mısır’da şia düşüncesini temel alan Fatımi devleti tarih sahnesine çıkmıştı. Bu dönemdeki siyasal gelişmelere paralel olarak İslam dünyasını siyasi birliğini tehdit eden önemli bir sorunda Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesini üst olarak kullandığı anarşist faaliyetleridir. Hasan Sabbah’ın kurduğu ve Haşşaşi teşkilatı adını alan gizli teşkilat iç karışıklıklar çıkararak devlet yöneticilerine suikastlar düzenliyordu. Gazzali’nin yaşadığı dönemin önemli bir özelliği de Batıni hareketin ortaya çıkması ve yayılması ile birlikte başlayan bölünmüşlüktü. Ayrıca bu dönemde mezhep çatışmaları bütün hızıyla sürüyordu. Gazzali’nin yaşadığı dönemin siyasi en önemli özelliği ise Selçukluların tarih sahnesine çıkmasıdır. Selçukluların tarih sahnesine çıkmasının ardından Gazzali’nin hayatı Selçuklularla iç içe olmuştur.

Yunan felsefesinin İslam dünyasına girişiyle başlayan tartışmalar, İslam dünyasında yeni fikri ekollerin doğmasına sebep olmuştur. Müslüman düşünürler Yunan felsefesi ve bilimi karşısında değişik tavır takınmışlardır. Gazzali’nin tavrı peşinen kabul veya ret olmayıp, eleştirel bir özellik göstermektedir. Bu amaçla Gazali önce Yunan felsefesini öğrenmiş, daha sonrada felsefeyi eleştiren bir eser kaleme almıştır.

Gazzali’nin hayatı hakkında başvurabileceğimiz en güvenilir kaynak, kendi yazdığı otobiyografik bir eser olan el –Munkız min’ed- Dalal ( Dalaletten Kurtuluş ) dır. Gazali bu eserinde hakikat araştırmasındaki yolculuğu ve şüpheciliği hakkında bilgi vermektedir. Gazzali’ye göre hakikat arayıcılarını dört grupta toplayabiliriz: Kelamcılar, Felsefeciler, Batınilik ve Tasavvuf ehlidir. Gazzali’nin hem kişilik özellikleri hem de yaşadığı dönemin kozmopolit oluşu onu böyle bir arayışa itmiştir. Gazali, hakikati arama yollarını bir bir eleştirdikten sonra şüpheden Allah’ın kalbine koyduğu nurla kurtulduğunu ifade eder. Tasavvuf düşüncesi Gazzali’nin bu tercihiyle meşruiyet kazanmış ve büyük ilerleme kaydetmiştir.

Gazzali’nin felsefe alanında iki önemli eseri vardır: Mekasıt el- Felasife ve Tehafüt el- Felasife. Bu eserlerden ilkinde felsefe hakkında kapsamlı bilgiler verirken, ikincisinde daha sonraki yıllarda geniş tartışmalara yol açan felsefe eleştirisi yapmaktadır. Gazali, filozofları yirmi konuda eleştirmiştir. Bunlardan on yedisinde hataya, üçünde ise küfre girdiklerini söyler. Gazzali’nin filozofları küfürle itham ettiği üç mesele şunlardır.

1) Alem ezelidir.
2) Allah cüzi olanı değil külli olanı bilir.
3) Yeniden diriliş cismani değil ruhani olacaktır.

Felsefi düşüncenin İslam dünyasında gerilemesinin Gazzali’nin savunduğu felsefe karşıtı tutumun sonucu olduğu yargısı yaygındır. Gazzali’nin düşünce sistematiği ve eserleri dikkate alındığında bunun ağır bir yargı olduğu açıktır. Aslında Gazzali tam tersine, tartışmaya açtığı konularla felsefeye olan ilginin artmasına yol açtığı bilinmektedir. Nitekim Gazzali, hiçbir değer yargısında bulunmadan, sorumlu bir aydın kimliğiyle Yunan düşüncesini anlamaya çalışmıştır. Daha sonra yaptığı eleştirilerden anlaşıldığına göre Yunan felsefesi hakkında kapsamlı bir bilgi birikimine sahiptir.

Gazzali epistemolojisinin en dikkate değer yönü şüpheci bir anlayışı benimsemiş olmasıdır. Ancak O’nun şüpheciliği ilk çağ Yunan şüphecilerinden farklıdır. Şüpheciliğin sistematik bir şekle sokan ilk düşünürler, temsilciliğini Gorgias ve Protogoras’ın yaptığı sofistlerdir. Sofistler, gezdikleri yerlerde insanların farklı değer yargılarına sahip olduklarından ve duyu organlarının insanları aldattığından hareketle doğru bilginin mümkün olmadığını savunuyorlardı. Protogoras, bu gerçeği “İnsan her şeyin ölçüsüdür” sözüyle anlatır. Oysa Gazzali, şüpheciliğini hakikat arayışına temel yaparak, daha sonra D.Hume ve Descartes’da göreceğimiz bilimsel şüpheciliğe zemin hazırlamıştır. Gazzali, hakikatin sadece duyumlar ve akla indirgeyen duyumcu (Empirist) ve akılcı(Rasyonalist) düşünürlere karşı çıkmıştır. Duyumlar ve aklın birtakım bilgiler verdiği gerçeği reddedilmemektedir. Ancak bu iki kaynaktan gelen bilgilerin hakikati tümüyle açıklayacağı tezine Gazzali karşı çıkar. Gazzali’ye göre hakikatin bilgisi ancak vahyin kuşatıcı ışığıyla tam olarak anlaşılabilir.

Aslında Gazzali’nin bilim ve felsefi anlayışını temellendirebilmek için, İslam’ın bilim anlayışı ile Batının bilim anlayışını birbirinden ayırarak incelemek gerekir. Bu anlamda bize yardımcı olacak en önemli kavram, Thomas Kuhn’un bilim felsefesine temel aldığı “paradigma” kavramıdır. Paradigma, bir olaya anlam kazandıran kavramsal çerçevedir. Kuhn’a göre paradigmalar bilim adamının kişiliği ve içinde yaşadığı kültürden etkilenerek şekillenir. İslami paradigmaya göre hiçbir olay tesadüfi değildir . Evren İlahi iradenin tecelli sahasıdır ve ondan bağımsız hiçbir sebeplilik bağıntısı düşünülemez. İslami düşünce, evreni yaratan ve kurallarını koyan irade ile dini gönderen irade arasında bir fark görmediğinden, akıl ve vahiy bilgisini birbirinden bağımsız olarak değerlendirmesi beklenemez. Tabiatta Allah’tan bağımsız bir alan tasarlanamayacağına göre, din ile bilimde birbiriyle sıkı sıkıya bağıntılıdır.

Gazzali üzerinden yürütülen tartışmaların bu kadar çeşitlenmesinin temelinde, O’nun çok yönlü bir düşünür olması yatar. Ancak Gazzali’ye yöneltilen en insafsız eleştiri İslam dünyasındaki bilimsel ve felsefi gelişmenin önünü tıkadığı iddiasıdır. Bu şüpheyi felsefesinin temeline yerleştiren Gazali için kabul edilemeyecek ağır bir genellemedir. Gazzali’den sonra büyük düşünürlerin yetişmediği konusundaki yaygın söylem doğru değildir. Eskisi kadar yaygın olmasa da İbn Rüşd ve İbn Haldun gibi büyük düşünürler Gazali sonrası yetişmiştir.

İslam dünyasında ortaya çıkan fikri gerilemeyi Gazzali’ye bağlamak, Aristo’dan sonra büyük düşünür yetişmedi diye Aristo’yu suçlamak kadar anlamsızdır.

 DEĞİRMEN DERGİ

 http://www.degirmendergi.com/yazar.asp?yaziID=778

 

Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,080 Saniyede Yüklendi.