Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali İle İlgili Güncel Haberler > Gazali ile ilgili güncel haberler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

GAZZALİ'NİN HAKİKAT ARAYIŞINDA ŞÜPHENİN YERİ (Mehm

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: GAZZALİ'NİN HAKİKAT ARAYIŞINDA ŞÜPHENİN YERİ (Mehm
    Gönderim Zamanı: 17 Mayıs 2010 Saat 00:47

02 Şubat 2008 Cumartesi

GAZZALİ'NİN HAKİKAT ARAYIŞINDA ŞÜPHENİN YERİ  Mehmet AYMAN

_a. birinci dönem: teorik şüphe

_islam düşünce tarihinde önemli bir yer tutan gazzali gerek fikirleri, gerek eserleri ve gerekse hakikatı arama yolundaki, üstün gayretiyle dikkatleri üzerinde toplamış ve bugüne kadar yüzlerce araştırmaya konu olmuş büyük bir düşünürdür.

_gazzali’nin telif ettiği eserlerin belki en önemlilerinden biri de elli yaşından sonra telif ettiği aynı zamanda otobiyoğrafisi de sayılabilecek el-munkizu mine’d-dalal adlı eseridir. eser her ne kadar hacim bakımından küçükse de gazzali’nin fikirlerini ve hakikatı arama yolundaki mücadelesini en iyi şekilde bizlere aktardığı için önemli bir eserdir.

_gazzali gerek yaşadığı coğrafya itibariyle içinde bulunduğu toplumun dini ve kültür yapısı hatta yaşadığı tarihi dönem itibariyle tamamen karmaşık bir ortam içinde dünyaya gelir. öyle ki halk çeşitli gruplara ve mezheplere ayrılmış, her grup kendisinin doğru ve haklı olduğunu söylemektedir.[1] fakat bunlardan hangisinin haklı hangisinin haksız olduğuna karar vermek yine kendisine kalmıştır. o, el-munkiz’da bu konuda şunları kaydeder: “gençliğimin ilk senelerinde yirmi yaşıma varmadan yani buluğ çağına yaklaşan bir zamandan beri ki şimdi elli yaşımı geçmiş bulunuyorum… her müşkülü yenmeye, her uçurumu atlatmaya çalışıyor, her fırkanın akidesini daikkatle araştırıyor ve hakka ulaşmış ile batılda kalmış olanı sünnete göre hareket eden ile bidatte bulunanı ayırmak için her taifenin mezhep sırlarını keşfetmek istiyordum”[2]

_bütün bu araştırmalarında oldukça objektif olmaya ve kimsenin hakını yememeye çalıştığını da söyleyerek sözlerine şöyle devam eder: “hadiselerin hakikatlerini anlamaya susayış ilk anlarımdan itibaren Allah’ın bana bahşettiği fıtri bir alışkanlığımdı. bu benim ihtiyar ve gayretimle değildi.”[3]

_araştırmaları sonunda nihayet taklit bağından kurtulur. gazzali çocukluk çağına yakın bir zamanda anne ve babasından kendisine geçen akidelerden de sıyrılır. fakat kendi deyimiyle çocukluğundan beri fıtratında bulunan hakikatı araştırma arzusu hemen bitmez. asli fıtrat ile anne-baba ve hocaları taklitle elde edilen akidelerin hakikatını araştırmaya, telkinlerle başlayan ve hangisinin hak, hangisinin batıl olduğunda ihtilaf olan bu taklitleri birbirinden ayırmak ister. bütün arzusu hadiselerin hakikatını öğrenmektir. bunun için de ilmin hakikatını ve ne olduğunu acilen araştırmak ve öğrenmek gerekmektedir.[4]

_gazzali bütün bu durumları düşündü, ölçtü ve sonunda bir taklidi diğer taklidden üstün tutmanın ahmaklık ve şaşkınlık olduğu sonucuna vardı. kalbinden taklit bağı çözüldü, bağlılık zinciri kırıldı. gerçek ve kesin bilginin şüpheye ihtimali kalmayacak biçimde açığa çıkacak bir bilgi olduığunda hiç kuşkusu kalmadı. öyleyse kesin bilgiye ulaşmak için bütün bilgilerini temelden kurmak gerekiyordu.[5]

_gazzali,bu konuda şunları söyler: “nihayet anladım ki yakin derecesindedki bilgi, içinde hiçbir şüpheye kalmayacak şekilde bilinen, kendisinde yanlışlık ve vehim ihtimali varid olmayan, kalbin yanlışlığına inanmadığıdır… bu şekilde bilmediğim kendisine yakin hasıl etmediği her bilgi güvenilmeyecek ve emin olunmayacak bir bilgidir.”[6]

_yakini bilginin tanımını böylece yapan gazzali, bu bilgiye sahip olup olmadığını da öğrenmek ister ve bilgilerini tetkik eder. bu tetkiki sonucu kendisinde bu sıfatla muttasıf herhangi bir bilgi olmadığını sadece hissiyat ile zaruriyatın bulunduğunu anlar.[7] fakat bunların da tahliline girşir. “dedim ki, şimdi bu yeisten sonra hissiyat ve zaruriyattan ibaret olan bedihi bilgilerden başka müşkülleri halledecek bir vasıta yoktur. önce bu bilgilerin derecelerini anlamam lazımdır. ta ki, mahsusata güvenim zaruriyattaki yanlıştan emin oluşum daha önce taklitlere dayanan halkın çoğunun nazariyattaki emin oluşları gibi mi yoksa sonunda vefasızlığa ve felakete uğramayacak olan gerçek bilgi sahibinin emin oluşu mudur anlaşılsın. büyük bir ciddiyetle mahsusat ve zaruriyat üzerinde düşünmeye bu konuda kendimi şüpheye düşürüp düşüremeyeceğimi araştırmaya başladım.”[8] gazzali buraya kadar olan araştırmasında şüphe kelimesini açıkca kullanmasa da onu bu araştırmaya iten sebeb olan bilgilerin(mahsusat, zaruriyat) kendisini hakikate ulaştırıp, ulaştıramayacağı konusundaki bilgisini askıya alıp sonraya bırakmaktır.

_1-duyulur bilgilerden şüphe

_hissiyat ve zaruriyat kendisine gerekli yakini bilgiyi sağlıyor mu yoksa sağlamıyor mu yahutta kendisini kararsız halde mi bırakacak bunu öğrenmek ister. gazzali, bu düşüncesinde haklıdır. gerçekten de kararsız kalmıştır. bu kararsızlık hali kendisine şüphe olgusunu ilk defa tattırır. bu ilk şüphe dönemi hakkında şunları söyler: “nihayet uzun müddet şüphede kalış beni mahsusatta da emin oluşu kabul etmemeye zorladı. bu husutaki şüphem kuvvetlenmeye başladı.”[9]

_gazzali’nin duyu verilerinin yakini bilgiyi elde edip edemeyeceği konusundaki şüphesini haklı göstermek için yeterli sebebleri de vardır. çünkü duyular ve duyu organları bizim dış dünyaya açılan pencerelerimizdir. fiziki alem hakkındaki(gazzali buna mülk ve şehadet alemi, maddi alem de diyor) bilgiler bize duyular vasıtasıylşa ulaşır. duyular bu esnada kendilerine has soyutlama yaparlar. işte bu soyutlama sonucu elde edilen bilgilerin güvenirliği ve doğruluğu hakkında tereddütler vardır. yani duyu verileri dış dünyayı bize ulaştırırken ne kadar kesin, hata ihtimalinden şüpheden ve hatta hatanın ve şüphenin varlığı düşüncesinden bile uzak olarak ulaştırmaktadır.

_gazzali’ye göre “duyu organındaki bozukluk, duyulurun(objenin) uzaklığı, araçların yoğunluğu gibi arızı durumlar istisna edilirse duyuların algısının doğruluğundan şüphe edilmez.”[10] fakat gazzali duyuların doğru algılaması için bu ortamın her zaman mümkün olmayacağını da bilmektedir. şüphesinin artmasına sebeb de öyle görünüyor ki, budur. bu konuda gazzali, şunları kaydeder: “içim diyor ki, mahsusata güven nereden gelir. bunların en kuvvetlisi, göz hassesidir. bu hasse gölgeye bakar, onu sabit ve hareketsiz olarak görür. onda hareket olmadığına hükmeder. bir müddet sonra tecrübe ve müşahade ile onun hareket ettiğini anlar. ancak o hareket birden bire olmayıp, kademe kademe ve yavaş yavaş oluyor. öyle ki, onun bir duruş hali bile olmamıştı. yine göz, yıldızlara bakar onları madeni para kadar küçük görür. halbuki geometrik deliller onların üzerinde yaşadığımız dünyadan daha büyük olduğunu gösterir.”[11]

_gazzali’nin duyuların yanılması hakkındaki bu fikirlerine ilk dönem şüphecilerinden karneades ve ainesidemos’ta da rastlanmaktadır. karneades’e göre duyu algılarının hepsi, rölatiftir, görecelidir. sözgelimi aynı bir kule uzaktan yuvarlak, yakından dört köşe görünür. aynı bir gemi, üzerinde bulunana duruyor; kıyıda bulunana hareket halinde görünür.[12] benzer şekilde aynı dönem şüphecilerinden ainesidemos da troposlarda[13] şöyle demektedir: “eşyanın görünüşü, durumuna, mesafesine ve yerine göre değişir. sözgelimi uzaktaki bir gemi küçük ve hareketsiz görünür, yaklaştıkça onun göründüğünden daha büyük ve hareketli olduğu anlaşılır. bu gibi sebeblerden dolayı nesnelerin kendisini hiçbir zaman nasıl iseler öylece algılayıp, onlar hakkında bir yargıya varamayız.”[14]

_gazzali, duyular ve duyu organlarında hata ve eksikliklerin olacağı konusundaki görüşlerine gözün algısını örnek vererek biraz daha açıklık getirir. ona göre,

1-göz, kendisinden başka varlıkları görebilir, kendisini göremez.

2-göz, kendisinden çok uzaklarda ve çok yakınlarda bulunan varlıkları göremez.

3-göz, perde ve engel arkasında bulunan varlıkları göremez.

4-göz, eşyanın ancak dış kısımlarını görür, iç kısımlarını göremez.

5-göz, mevcudatın bir kısmını görür, hepsini göremez, sınırlı ve sonlu şeyleri görür, sınırsız şeyleri göremez.

6-göz, çoğunlukla gördüklerinde yanılabilir. sözgelimi büyüğü küçük görmek, uzağı yakın görmek, durmakta olan bir şeyi hareket eder görmek ve hareket halindeki bir şeyi durur görmek gibi.[15]

_gazzali’nin burada vermek istediği hissin yargısına, hakimliğine güvenilmemesi gerektiği fikridir. ayrıca gözün mecali az, mecrası kısadır. renkler ve şekiller alemini aşamaz. akledilir şeylerin hiç birisini göremez. duyularla idrak olunanların da çoğunu göremez. sesleri, tadları, kokuları, sıcaklığı, soğukluğu hissedici kuvvetleri hatta ferah, sürur, gam keder, hüzün, elem, lezzet vs. gibi nefsani ve batıni sıfatları algılayamaz.[16]

_gazzali’nin bu konudaki görüşünün tanınmış sofistlerden gorgias’ta da bulunduğunu görüyoruz. daha önceki bölümde belirttiğimiz gibi gorgias’a göre gözümüzle kavradığımız bir şeyi, bir renk tasarımını kulağımızla kavrayamayız.[17] gazzali, buna çok benzer bir ifade kullanır ve “dokunma duyusuna izafeten renkler, sesler ve kokular yok gibidir.”[18] der. benzer şekilde ainesidemos’ta troposlarda her duyumun cismin(obje) sadece algı alanına giren yönünü algılar, diğer yönlerini algılayamaz. sözgelimi koklama, görme, işitme, dokunma ve tatma duyularının verdiği izlenimler başkadır. ainesidemos, bu troposlardan şu sonucu çıkarır: biz bir şeyin gerçeğini değil görünüşünü algılarız. bunun için de duyularımız kesin bilgiyi elde etme hususunda yetersizdir. bunu açıkca belli etmek gerekir.[19]

_eski yunan şüpheci filozoflarından yaptığımız bu kısa alıntılarla; gazzali’nin, duyulardan şüphe ettiği bu dönemi arasında her ikisinin de duyulara güvenilmeyeceği hakkındaki ortak görüşünü belirtmek istedik. fakat öncekiler bu konuyu felsefelerine temel teşkil ettirdikleri halde gazzali bu noktada takılıp kalmamış, duyulara güvensizlik hasıl olduğunu anladığı andan itibaren hemen yakin bilgiye ulaştıracağını umduğu zaruriyat üzerinde düşünmeye başlayarak araştırmasına devam etmiştir.

_gazzali’ye göre yukarıda sıralanan görme duyusuyla ilgili kusurlar diğerleri içinde geçerlidir. işte bu vb. zaaflar algıyı ya tamamen ortadan kaldırır ya da güçleştirir. bu noksanlar da şunlardır:

1-duyu organarı kendilerini idrak edemezler. bunun yanında kendileri için yeterli olmayan veya aşırı olan uyarıcıları algılayamazlar. çünkü yetersiz ve aşırı uyarıcılar, duyuyu zayıflatır, belki bozar.

2-duyu organlarında meydana gelen bozulmalar yüzünden idrak ya zayıflar ya da hiç gerçekleşmez veye yanlış algılama(algı yanılması) olur.

3-yaş ilerledikçe bedenin kuvvetleri zayıfladığı için duyular ve onların organları da zayıflar.[20]

_gazzali “mahsusattaki bu gibi durumlarda his hakimi hükmediyor. oysa bunu akıl hakimi müsamaha etmeyecek tarzda tekzib eder. bunun üzerine mahsusata olan güven(im) yıkıldı.” diyerek duyuların kesin bilgiyi elde etme hususunda yetersiz olduklarını belirtir. artık bu konuda yapılacak şey, duyuların yargısına güvenmemektir.[21]

_buraya kadar yaptığımız açıklamalarda gazzali’nin duyuların hükümlerine güvenmediğini gördük. fakat çalışması duyu verilerine bağlı olduğu için vehim gücü ve onun önermelerinin güvenilirlik derecesi hakkında da bir açıklama yapmak gerekecektir.

_gazzali’ye göre vehim gücünün yapısında, bir kaçma ve bir inkar vardır. tabiatının “alemin ötesinde doluluk ve boşluk vardır, diyen kişinin sözünü yadırgaması da bu kabildendir.”[22] vehim gücü kainatı kuşatan bir boşluğun varlığını kabul ettiği için[23] böyle bir önermeyi yadırgamıştır. böyle bir önerme vehmi ve yalancı bir önermedir.[24] iyice düşünüldüğü zaman vehmin inkar ettiği boşluk ve doluluğun nefyedilmesi hususunun mümkün olmadığını anlarız. çünkü boşluk, kesin burhanlarla batıldır. çünkü bunun bir anlamı yoktur. doluluk ise kesin delillerle sonludur. zira sonsuz cisimlerin bulunması imkansızdır. bu iki asıl sabit olursa alemin ötesinde doluluk ve boşluğun olmadığı bilinir.

_bu önermeler her ne kadar vehmi olsalar da nefste bunlar “bir şahıs aynı anda iki mekanda olmaz.” sözünde olduğu gibi kesin ilk bilgilerden ayrışmaz. aslında tıpkı akli evveliyata şehadet ettiği gibi buna da ilk fıtrat şehadet eder. fıtratın şehadet ettiği her şey doğru değildir. aksine doğru olan akıl kuvvetinin şehadet ettiği şeydir. nefs için bu vehmiyatın yalancılığı ancak akıl delili ile ortaya çıkar. fakat delilin bilinmesinden sonra da vehmin tartışması kesilmez. aksine o, tartışmasına devam eder. fıtratın her ikisi de kesin olarak kabul etmesine rağmen vehmi bir önerme ile doğru bir önerme arasının nasıl ayrılacağı konusunda bir çok insanın çıkmaza düştüğünü söyleyen gazzali’ye göre bu noktada bir çok insanın helak olup safsata yaptıkları ve araştırma ve incelemenin(nazar) yakini bilgi ifade ettiğini inkar ettikleri bir çıkmazdır. bunlardan bazıları yakini talep etmenin imkansız olduğunu söylemişler ve delillerin denkliğine kail olup delillerin denkliği ile yakini iddia etmişlerdir. bir kısmı ise yine delillerin duraksama mahallinde olan şeylerde denkliği sebebiyle yakinen bilişin mümkün olmayacağını söylemişlerdir.[25]

_vehmin bütün önermeleri yalancı değildir. bu türden olan önermelerde o, sözgelimi bir şahsın iki mekanda bulunmasının imkansızlığı konusunda akla muvafakat eder. hatta hendesi, matematiksel ve his ile idrak edilen bilgilerin hiç birinde tartışmaya girmez. sadece duyulurlar ötesi bilgiler hususunda tartışır. çünkü bu önermeler, gayr-ı mahsusatı mahsusat ile temsil ederler. zira mahsusattan olmayan şeyleri ancak mahsusat gibi olması durumunda kabul eder. eğer vehim öncüllerine muvafakat ettiği ve düzenin sıhhatini kabul ettiği bir delilin sonucunu kabulden saparsa bunun sebebini vehmin tabiatındaki bu gibi mahsusa harici şeyi idrakten bir eksiklik olduğu anlaşılır.[26]

_gazzali’nin yukarıya alınan açıklamalarından da anlaşılacağı üzere vehim gücünün algısı duyulur dünya ile sınırlıdır. bunun için duyulur dünya ile ilgili verdiği yargılarda bir sorun ortaya çıkmaz. fakat vehmin gücü zaman ve mekan sınırını, yani duyulur dünya ile ilgili sınırı aştığı zaman algıda hata yapabileceği alana girer. bu yüzden vehim, alemin sonunda boşluk ve doluluk yoktur önermesini kabul edeerken hata etmiştir.

_gazzali, duyulara güvenilemeyeceğini çünkü akıl hakiminin onu savunmasına imkan olmayacak şekilde yalanladığını söyleyerek hakikat araştırmasına devam eder. bu konuda o şunları kaydeder: “bunun üzerine mahsusata güven(im) de yıkıldı. sadece “on, üçten büyüktür”, “bir şeyde hem nefy hem isbat bir araya gelmez”, “bir şey hem hadis hem kadim, hem var hem yok, hem bulunması zaruri(vacib) hem imkansız(muhal) olmaz” sözleri gibi evveliyatı içine alan akliyata güvenmelidir, dedim.”[27]

_böylece gazzali’nin önünde akliyattan başka delil kalmamıştır. fakat gazzali’nin onu da denemesi gerekecektir. ta ki, hakikata ulaştıracak yeterli bir metot olarak ona güvenip, güvenmemesi gerektiğini anlayana kadar.”[28]

_[1]bu konuda bakınız: mustafa galib, el-gazzali, beyrut 1979, 39-40; ahmet uğur, “imam gazzali’nin yaşadığı devir”, e.ü.g.n.t.t.e.y. kayseri 1988, 1; w. montgomery watt, müslüman aydın, gazzali, çev: hanifi özcan, izmir 1989, 5-10; ebu’l hasan en-nedvi, islam önderleri tarihi, çev: yusuf karaca, istanbul 1992, I, 175-187.

_[2]munkiz, 30; t:38

_[3]munkiz, 31; t:38

_[4]aynı yerler.

_[5]ismail hakkı izmirli, islam’da felsefe akımları, hazırlayan: n. ahmet özalp, istanbul 1995, 177.

_[6]munkiz, 32; t: 39.

_[7]munkiz, 33; t: 40; galib, aynı eser, 44.

_[8]munkiz, 33; t:40; m. ibrahim feyyumi, el-imam el-gazzali, alakatu’l-akli bi’l-yakin, kahire tarihsiz, 98.

_[9]munkiz, 33; t: 40.

_[10]miyar, 139.

_[11]munkiz, 33: t:40.

_[12]weber, aynı eser,99

_[13]tropos: şüphecilerin hüküm vermekten kaçınmaya dair ileri sürdükleri kısa önermeler halindeki kalıntılardır.

_[14]weber, aynı eser, 101.

_[15]mişkat, 121-122; t:165

_[16]mişkat, 125; t:168.

_[17]çubukçu, aynı eser, 19.

_[18]munkiz, 72; t:76.

_[19]weber, aynı eser.

_[20]tefahüt, 220; t:182.

_[21]galib, aynı eser, 75.

_[22]mustasfa, I, 46; t:I, 61.

_[23]mearic, 65; t:52.

_[24]mustasfa, I, 46; t:I, 61.

_[25]mustasfa, I, 47; t:I, 62.

_[26]mustasfa, I, 47; t:I, 63.

_[27]munkiz, 34; t:41.

_[28]süleyman dünya, faysalu’t-tefrika için mukaddime, çev: turan arslan, 96.

_mehmet ayman'ın "gazzali'de bilgi sistemi ve şüphe" isimli kitabından alıntıdır. yazı daha uzun ancak devam ettikçe iyice karmaşıklaşıyor gibi geldi bana ilk üç yazı için en azından, onun için burada kesiyorum yazıyı, tam metnini okumak isteyenler için yukarıda kaynak verilmiştir.



Düzenleyen admin - 17 Mayıs 2010 Saat 09:51
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,047 Saniyede Yüklendi.