Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Akademik Çalışmalar > Hakkında Akademik Çalışmalar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

GAZÂLÎ VE İBN-İ RÜŞD KARŞILAŞTIRMASI

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
zczamaneyolcusu Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 29 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 706
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı zczamaneyolcusu Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: GAZÂLÎ VE İBN-İ RÜŞD KARŞILAŞTIRMASI
    Gönderim Zamanı: 22 Mayıs 2010 Saat 15:01
GAZÂLÎ VE İBN-İ RÜŞD KARŞILAŞTIRMASI

Yazar Ahmet MERAL
Nizâmiye Medreseleri denildiğinde ilk akla gelen sembol isimlerden ikincisi Ebû Hamid el-Gazâlî’dir. 1058’de Horasan’da doğan Gazâlî sadece İslâm dünyasında değil, batıda da tanınmış büyük bir bilgin ve filozoftur.
Büyük Türk hükümdarı Sultan Alparslan’ın ünlü veziri Nizâmülmülk kendi adına nisbet edilen Nizâmiye Medreselerini kurar kurmaz Nişâbur Medresesinin başına İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’yi; Bağdat Medresesinin başına da Ebû İshak eş-Şîrâzî’yi getirir. Gazâlî, Nizâmülmülk’ün huzurunda yapılan bir fikrî tartışmada büyük başarı gösterince, vezir de onu 1091 yılında Şîrâzî’den boşalan göreve tayin eder. Dersleri Bağdat’ta çok ilgi görür. İçine düştüğü fikir krizi sonucu, devam ettiği derslerini ve Bağdat’ı terk ederek 1095 yılında Şam’a gider. İki yıla yakın burada inzivâ hayatı yaşayan Gazâlî, daha sonra Kudüs’e ve hac için Kâbe’ye gider. 1097 yılında Bağdat’a geri döner ve inzivâsı esnasında yazmış olduğu «İhyâu Ulûmi’d-Dîn» isimli eserini takrir eder.1
Gazâlî bu ünlü eserinde İslâmî pratiklerin nasıl olması gerektiğini açıklamış ve İslâm ahlâkına vurgu yapmıştır.
«Tehâfütü’l-Felâsife» adlı bir diğer eserinde ise filozofların İslâm akîdelerine saldırı niteliğindeki görüş ve düşüncelerine cevaplar vermiştir. Bu noktada Selçuklular Gazâlî’ye ve onun ihyâ edici gayretlerine tam destek vermiştir. Gazâlî’nin, tasavvufî akımların bâtınî etkilerden uzaklaştırılmasındaki ve fıkıh anlayışına dayalı şeriat ilkeleri dışına taşmalarının önlenmesindeki hayatî öneme sahip çabaları böylece mümkün olabilmiştir.
Nitekim Sultan Sencer; Horasan ve Irak âlimlerinin hazır bulunup Gazâlî’yi dinlemelerini arzu ettiğini; bunun mümkün olmaması hâlinde büyük âlime bu konuşmaları yazmasını, bir nüshasını da o memleketlere gönderip âlimlere ulaştırmasını rica etmiş, bu yaptığı ile de âlimlere son derece hürmet ettiğini göstermiştir. Ayrıca Gazâlî; Sultan Sencer’in, Nişâbur’a gidip medresede derslere yeniden başlamasını emrettiğini nakletmektedir. Bununla onu zihin yapısında yaşadığı fırtınalardan kurtarmak ve yaşadığı inzivâdan çıkarmayı hedeflemişti.2
Gazâlî kendisinden sonra gelen ulemâya din, şeriat ve akıl üzerinde sağlam bir metodoloji bırakmış; âdeta Sünnî-İslâm düşüncesinin koordinatlarını belirlemiştir. Gazâlî’den nakledilen şu satırlar onun derin zihnî birikimini gösterir niteliktedir:
“Düşünme ve araştırma metotlarını inkâr ederek sadece nakil ve haberle yetinen kimse için doğru yolu bulmak nasıl mümkün olur? Bu kimse şeriatın mesnedinin İnsanlığın Efendisi’nin sözünden ibaret olduğunu bilmiyor mu? Haber verdiği hususlarda Peygamber’i tasdik eden, aklî burhandır. Salt akla tâbî olup onunla yetinerek şeriatın nûruyla aydınlanıp görmeyen kimse doğruyu nasıl bulabilir? Kendisine tutukluk ve güçsüzlük ârız olabildiği hâlde, akla nasıl sığınır, bilemiyorum. Aklın adımlarının kısa, alanının ise dar ve sınırlı olduğu bilinmez mi? İyi bilinmelidir ki, akıl ile şeriatı birleştirerek dağınıklığı yok edemeyen kimse, kesinlikle başarıya ulaşamaz ve yolunu şaşırır. Aklın misâli, âfet ve hastalıklardan berî olan sağlam gözdür. Kur’ân’ın misâli ise ışık saçan güneştir. Akıl ve şeriatın birini diğeri için terk eden, ahmaklar topluluğuna katılır. Kur’ân’ın nûruyla yetinerek akıldan yüz çeviren kimse, gözlerini kapatarak güneş ışığına yönelen kimse gibidir. Onun körden bir farkı yoktur. Şeriatla birlikte akıl, nur üzerine nurdur.”3
Her büyük âlim gibi Gazâlî’yi de yaşadığı çağda veya günümüzde beğenmeyenler, görüşlerini eksik ve tehlikeli bulanlar olmuştur. Endülüs’te yetişen ve Gazâlî’nin vefatından (1111) on beş yıl sonra dünyaya gelen, Mâlikî fakîhi, hekim ve meşşâî ekolünün son temsilcisi bir filozof olan İbn-i Rüşd, Gazâlî’nin Tehâfütü’l-felâsife adlı eserine; «Tehâfütü’t-Tehâfüt / Tehâfüt’ün yere serilmesi» şeklinde bir cevap yazmış ve Gazâlî’nin tenkit ettiği müslüman filozofları savunmuştur.
Son asırlarda ise, Gazâlî’ye ilmî olmayan bir saldırı başlamıştır. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi onu acımasızca eleştirenler olmuştur:
“Müslüman dünyasını boğmak plânını hazırlamak üzere Clermont’ta toplanan Haçlılar Konsili’nin toplanmasından (1095) birkaç ay evvel İslam âleminde felsefe ve lâik ilimleri söndürmek, fikirlerinde irtibatsızlık bulunduğunu ispat etmek sûretiyle Fârâbî ve İbn-i Sînâ gibi şöhretleri yıkmak gayesiyle yazılan bu esere; «Tehâfütü’l-Felâsife», yani «Filozofların Yere Serilmesi» gibi bir ad verilmiş olması, müellifinin rûhunu göstermek itibarıyla şâyân-ı dikkattir.
Gazâlî aynı eserinde (el-Munkız’da) yalnız felsefeyi men etmekle kalmıyor, insanları müsbet düşünmeye alıştıran riyâziyâtı da din hesabına bir âfet sayıyor ve gitgide bilhassa Şam’da geçirdiği on senelik çilekeşlik devresinden sonra âdeta bir engizisyon reisi kesiliyor.”4
Meselenin ardında Tanzimat’tan bu yana bitmeyen; «Niçin geri kaldık?» sorusuna cevap aramak vardır. Ünlü Türk bilim tarihçisi Aydın SAYILI da, müsteşrik Sachau’nun bu konuda İmam-ı Gazâlî’yi suçlayıcı fikirlerinden etkilenmiştir.5
Gazâlî’yi aklî bilimlerin gelişimini önleyen bir kişi ve İslâm dünyasının son birkaç asırdır yaşadığı mâlî ve kültürel krizlerin kaynağı olarak görmek en basitinden insafla bağdaşmadığı gibi sosyolojik değişim kanunlarıyla da açıklanamaz.
İslâm dünyasında âlemin işleyiş kanunlarını tespit etmeye yönelik dünyevî bilimlere ilginin bir dereceye kadar ihmal edilmiş olduğu bir gerçektir. Fakat bunun sebebi olarak Gazâlî’nin gösterilmeye çalışılması haksızlıktır. Gazâlî, filozofların dünyevî ilimlerdeki çalışmalarına sataşmamış, ilâhiyat bahislerinde ileri sürdükleri, temiz İslâm îtikadına zarar verecek görüşlerini çürütmüştür. Gazâlî-İbn-i Rüşd arasında başlayan Tehâfüt geleneği devam etmiş, meselâ Osmanlı zamanında, bizzat ilmin hâmîsi Fatih Sultan Mehmed’in emriyle devrin âlimlerinden Hocazâde de bir Tehâfüt kaleme almıştır. Gazâlî’den sonra da asırlarca medreselerde matematik, astronomi gibi ilimler okutulmaya devam edilmiştir. İslâm dünyasındaki gerilemeyi; müslümanların sembol isimlerine çamur atmak isteyen oryantalistlerin ağzına bakarak, şu veya bu İslâm âlimi olarak değil, müslümanlar arasında, ahlâk ve şahsiyet alanındaki zaaf ve gevşeklik olarak tespit etmek en doğrusudur.
Nitekim, günümüz İslâm dünyası bütünüyle aklî bilimlere açık olduğunu iddia eden yönetimlere sahip olduğu hâlde; gerek fen ve sosyal bilimlerde, gerekse uygulamalı bilimler ve teknolojide ciddî atılımlar gerçekleştirilememiştir. Bu da İslâm toplumlarındaki bu iddiaları taşıyan anlayış sahiplerinin ellerini, Gazâlî’nin tutmadığını göstermektedir. Batıyı derinden etkileyen ve Avrupa Birliği’nin fikrî mimarları arasında kabul ettiği İbn Rüşd’ün (Averroes) İslâm dünyasında felsefe, bilim ve fen sahasında niçin aynı tesiri gerçekleştiremediği, ayrı bir bahis konusudur.
Gazâlî; yukarıda belirtilen ana işleviyle kendi kulvarında bir değer, aklın çalışma prensipleriyle ilgilenen fakat Yunan malzemeleriyle yaptığı zihin işçiliğinin handikaplarını aşamayan İbn Rüşd ise başka bir değerdir.
Kısacası bu iki büyük âlim birbirlerinin alternatifi değildir. Gazâlî, hem felsefenin sınır tanımaz algı ve tefekkürüne balans ayarı yapmış büyük bir bilge, hem de tasavvuf akımlarının şeriat dışı yönelimlerini sınırlayan, onları tekrar ehl-i sünnet sınırları içine sokan uyarıcı bir gönül adamıdır.
İbn-i Rüşd ise İslâm toplumlarındaki bilgi açlığının giderilmesi için âlemin işleyiş düzenini kavrama ve «Sünnetullâh»ın bu dünyaya müteallik kanunlarına nüfuz etme yönündeki çabalarıyla yüzyılların ötesinden günümüze ulaşan parlak bir yıldızdır.
____________________
1 Bekir KARLIĞA, Prof. Dr. İslâm Düşüncesinin Batı Düşüncesine Etkileri, s. 431.
2 Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti; Prof. Dr. Osman TURAN, s. 254.
3 İslâmiyât Dergisi, c: 8, sayı 3; Prof. Dr. Yaşar AYDINLI’nın makalesi.
4 Şemsettin GÜNALTAY, Belleten, 11/5-6s. 74.
5 Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, c: 2 sayı 4, s. 709.XVIII. cilt.
http://www.delikanforum.net/konu/103279-gazali-ve-ibn-i-rusd-karsilastirmasi.html
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,047 Saniyede Yüklendi.