Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali Hakkında Söylenenler > Gazali'yi Savunanlar
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Gazali`den önce, Gazali`den sonra

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
fatma Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa
Simge

K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 230
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı fatma Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Gazali`den önce, Gazali`den sonra
    Gönderim Zamanı: 23 Mayıs 2010 Saat 18:41

Gazali`den önce, Gazali`den sonra

 Fatih Sertyüz


`Gerek İslam ilmi, gerekse onun uygulamaları, bunlarla meşgul olan kimselere bir uyum ve denge unsuru ilham eder. Gerçekte denge ve uyum, ister dar anlamıyla sanat alanında olsun, isterse de teknoloji, tarım, mimari ve şehir planlaması alanında olsun, İslam Medeniyetinin fiili ürünlerinde doğrudan yansımaktadır. İnsanla tabii çevre arasında bulunan ve dünyanın öteki kesimleri gibi İslam dünyasının çeşitli kesimlerinde hayatı daima karakterize etmiş olan sürekli denge, saldırgan bir tahrip etme duygusu ve güya insan ihtiyaçları için tabii kaynakların tek yanlı olarak tüketilme fikrini vermemektedir.

Klasik İslam medeniyeti hakkında düşünen bir kimse şu gerçekle sarsılacaktır: İnkar edilemez dinamizm ve enerjisine rağmen, sabitlik, İslam Medeniyetinde hakim unsurdur. Bir kimse İslam dünyasını incelerken, doğal çevrede sürmekte olan bir bunalım, düzensizlik ve çözülmenin, hasılı bugün insanoğlunu tehdit etmekte olan benzeri tüm şeylerin bir kıyamete doğru yaklaştığı hissine kapılmayacaktır.

Darül İslam`ın mensubu, tabii çevreye yağmalanmak ve harabeye çevirmek üzere kuşatılmış bir ülke gözüyle değil, sürekli yaşayacağı bir yurt gözüyle bakmıştır. Onun yeryüzüne evi gibi bakması garip bir haldir. Çünkü aynı zamanda o, dünya hayatından ahirete yönelmiş bir yolcudan başka bir şey olmadığının da bilincindedir.`

`Keramet mi? İstikamet mi? İstikamete yönelmeli. Çok insan istikamet ehlidir. Ama kendisine keramet verilmemiştir. Bazı insanlar ise istikamet ehli olandan daha aşağıdır ama keramet sahibidir. Cenabı hak bazı sevdiği kullarına keramet de verir. Cenabı hak müminin görüşünü açtı mı, hakiki manada dost düşman nedir bilir oldu mu, işte keramet odur.

Ebubekir efendimiz en güzide sahabe olduğu halde, kendisinden hiç keramet zuhur etmemiştir. Bu zamanda harama el sürmüyorsan, harama bakmıyorsan, ibadetlerini aksatmadan yerine getiriyorsan, ağzından boş söz çıkmıyorsa bundan büyük keramet mi olur?`

Bu alıntıları birazdan aşağıda açıklayacağım görüşlere dayanak olsun diye aldım. Felsefe dünyasının hem Batı, hem de Doğu tarafında bu işle uğraşan herkesin ağzında pelesenk olan, fakat beni sürekli rahatsız eden bir yargı var: `İslam düşüncesi Gazali`den sonra bitmiştir` cümlesini bir türlü kabul edemedim. Batı felsefesini (Antik Yunan) İslam düşüncesinden üstün gören Müslüman düşünürler, ne hikmetse bu yargıyı çoktan kabullenmiş görünüyorlar.

Batı felsefesi ve din


Batı felsefesi, başlangıç olarak her türlü dini ve öğretiyi reddetmektedir. Evrenin oluşumu, evrenin varoluş amacı, insanın amacı gibi sayısız soruya insan aklını ve bilimi önceleyerek cevaplar aramaktadır. Dolayısıyla, insan aklının ve bilimin cevap veremediği her soruyu cevapsız kabul etmektedir. Bilimin kendisi de yeniliklere açık, genel geçer bir olgu olduğundan, onun tarafından verilen cevaplar bile kimi zaman mutlak imanı gerektirecek bir kesinlik sağlamamaktadır. Her şeye şüpheyle yaklaşan ve bir türlü kesin cevaba ulaşamayan Batı felsefesinin en büyük handikabı, cevapları hiçbir zaman verilemeyecek olan bir yığın soru sormaktır. Sürekli soru üretmek ve bulduğu hiçbir cevabı doğru olarak kabul etmemek... Peki biz niye felsefe yapıyoruz o zaman? Eğer sorduğum sorulara bir cevap bulamayacaksam; bu belirsizlik beni sürekli inkar ve dinsizlik bataklığına saplı tutacaksa, felsefe yapmanın ne anlamı var?

Antik Yunan`dan İskenderiye`ye miras kalan felsefeyi, Milattan Sonra 300`lerden başlayarak Mezopotamya`ya taşıma faaliyetlerinin, Milattan Sonra 600`lerde Arap yarımadasında İslamiyet`in yayılmasıyla beraber İslam Dünyasına girmesi sonucu, felsefe, Müslüman alimlerin de ilgisini çekmeyi başarmıştı. İslam dini bir taraftan kendi kelam ekolünü oluştururken, diğer yandan da felsefenin tartıştığı sorunlara da cevaplar bulmaya çalışmıştı.

Farabi, Kindi, İbni Rüşd, İbni Sina, Gazali gibi dev isimlerle bu meydanda cenk eden İslam düşüncesi, içinde Gazali`den sonra onun kadar büyük bir düşünce adamının çıkmaması, İslam Dininin bir handikabı olarak kabul edilmektedir. Yani, Rönesans`tan sonra Avrupa`da insanın yüceltilmesi hareketiyle başlayan fikri faaliyetler, günümüze kadar sayısız filozof çıkarmışken; neredeyse bin yıldır Müslümanlardan bir Filozof çıkmaması, İslam dininin insana ve hür düşünceye bir engel teşkil ettiği kanısını doğurmuştur. Batılıların, vaziyeti bu şekilde adlandırmaları normal kabul edilebilir. İnsana asıl giran gelen şey ise, mürekkep yalamış Müslümanların da bu düşüncede olmasıdır.

İşte bizim itiraz ettiğimiz nokta burasıdır. İslam düşüncesi, filozofların yıllardır içinde debelendiği sorulara cevap buldu diye, nasıl bitmiş tükenmiş addedilir? Sen sorularına cevap bulamıyorsan, ben ne yapabilirim? Sen insan aklını ve bilimi yüceltip tanrıyı hayatından kovuyorsan, bu senin meselen. Ben Hak dinin bir mensubuyum ve Tanrım olmadan düşünemem. Kur`an ve Sünnet benim başucu kaynaklarımdır.

Eğer senin felsefen sorularına cevap veremiyorsa ve ben senin sorduğun soruları da cevaplamışsam, burada benim eksikliğimden veya zayıflığımdan söz edilebilir mi? Marifet, her yüz senede bir farklı kuşaklardan gelen felsefecilerin temcit pilavı gibi aynı konuları tartışması mıdır? Bin yıl evvelinde sorulan sorular hala mutlak olarak cevaplanamıyorsa, üstünlük bu mudur?

Yukarıdaki alıntıların ilki Seyyid Hüseyin Nasr`a, ikincisi ise Musa Topbaş`a ait. Biri İslam kozmolojisi açısından olaya bakarken, diğeri tasavvufi açıdan ele almış. Bu iki büyük insandan alacağımız ders, İslam`ın yeniliğe ve gelişmeye açık olduğu kadar, insanın Rabbine ve çevresine meydan okumadan, bir istikamet (sıratı mustakim) takip ederek dünyaya karşı vaziyet almasına yardım eden bir din olduğudur.

http://www.tumgazeteler.com/?a=978897
Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,047 Saniyede Yüklendi.