Gazali Net Ana Sayfa
Anasayfa Anasayfa > Gazali İle İlgili Güncel Haberler > Gazali ile ilgili güncel haberler
  Yeni Mesajlar Yeni Mesajlar
  Forum Yardım Forum Yardım  Forumu Ara   Kayıt Ol Kayıt Ol  Giriş Giriş

Bir Bilim Olarak Tasavvuf

 Yanıt Yaz Yanıt Yaz
Yazar
Mesaj / Okunmamış Mesajları Gör
sibel Açılır Kutu Gör
Kalfa
Kalfa


K.Tarihi: 28 Nisan 2010
Durumu: Aktif Değil
Gönderilenler: 189
Aktiflik
Seviye
Deneyim
Mesaj Seçenekleri Mesaj Seçenekleri   Alıntı sibel Alıntı  Yanıt YazCevapla Mesajın Direkt Linki Konu: Bir Bilim Olarak Tasavvuf
    Gönderim Zamanı: 31 Mayıs 2010 Saat 00:54
Bir Bilim Olarak Tasavvuf
Prof. Dr.Abdulhakim Yüce
Tasavvuf İlminin Kapsamı Ve Bölümleri

Kısa zamanda diğer İslamî ilimler gibi konusu, metodu, önderleri, kitapları ve mektepleri olan, kısacası bağımsız bir disiplin hâline gelen tasavvuf, pratik (amelî) ve teorik (nazarî) olmak üzere iki temel bölüme ayrılır. Ancak bu iki yön iç içe girmiş bir birlik arz ederler. Tasavvufun pratiği (amelî yönü) ilimsiz, ilmi de amelsiz olmaz ve elde edilemez. Aslında ilmin kendisi amel etmeye işaret eder; ilim ve amel birbirini gerektirir.9 Cüneyd-i Bağdadî (297/909), "eğitim sırasında ilimle amel edilmezse bereketi kaçar gider," der.10 Zahid ve sûfîler, ilimle amel etmenin doğuracağı bu bereketle, bilmediklerine ulaşmayı umarlar. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Bildiğiyle amel edeni Allah bilmediğine varis kılar."11

Diğer bir rivayet de şöyledir: "Allah için kırk gün ihlasla ibadet eden hiç bir kul yoktur ki, hikmet kaynakları kalbinden diline çıkmasın."12 Aynı konuda İbn Sâdân şöyle der: "Rivayet ilmiyle amel eden dirayet ilmine varis olur. Dirayet ilmiyle amel eden ri’ayet ilmine varis olur. Riayet ilmiyle amel eden de hak yoluna hidayet edilir." 13 Bu şekilde ilham ve mükâşefe ile ortaya çıkan bilginin kaynağına da işaret edilmek istenir. Bu ilim, ibadet ve riyazetle ruhun tasfiyesi sonucu Allah'ın verdiği bir ilimdir.

Taşköprüzade, meşhur eseri Miftahu's- Sa’ade'nin üçüncü cildini bütünüyle hudûrî [huzûrî] adını verdiği, genellikle tasavvufa konu olabilecek ilimlere ayırmıştır. Girişinde şu sözlere yer vermektedir: "Bu ilmi elde etmenin yolu tasfiyedir. Tasfiye yolu ikiye ayrılır: 
1.Nefsi, riyazet ve mücahede ile alışkanlıklarından alıkoyarak gidilen yol ki, bu yolla elde edilen ilme ilm-i batın denir. 
2.Ruhun, tasfiyeden sonra, kudsî ruh alemine olan aşkından ötürü, ona müşahede ve tahakkuk yoluyla bir ilim hasıl olur ki, buna da mükâşefe ilmi denir.
Bu iki ilim arasındaki fark ancak bir misalle anlaşılabilir. Batınî ilim, cilalanmış bir aynaya, karşısında bulunan bir ışık kaynağından ışığın yansımasına benzer. Mükâşefe ilmi ise, ışık kaynağını da taşıyan cilalanmış bir aynaya benzer. Böylece ışığın kaynağına varmış olur. İkinci 

ilmin, birinci ilmin semeresi olduğunu da belirtmeliyiz. 14
Dolayısıyla tasavvufun ilim yönünü de ikiye ayırmak gerekir: 1.Tasavvufa has olan ve onun metotlarıyla elde edilen mükâşefe ve marifet, 2. Diğer İslamî ilimlerle aynı özellikleri taşıyan kalb fıkhı, batın fıkhı15 (fıkh-ı batın) veya tasavvufî ilim. Biz bu çalışmamızda, diğer İslamî ilimlerle aynı özellikleri taşıyan ve bir yönüyle aynı metotlarla tahsil edilen tasavvuf ilminden söz etmek 
istiyoruz.


Tasavvuf İlmi veya Batın Fıkhı

Nasıl ki, fıkıh alimleri Kur’ân ve Hadis'ten yararlanarak konularıyla ilgili usûl ve kitaplar yazdılarsa, tasavvuf ehli da kendi görüşlerini ayet ve hadislere dayandırarak kitaplar ve yollar oluşturdular. Neticede özel konusu, hedefi, metodu ve ıstılahları olan Tasavvuf ilmi sistemleşti ve bu konuda bir çok kitap yazıldı.16 Said Havva, tasavvuf ilminin doğuş nedenini şöyle açıklar: "Bütün ilimler gibi, tasavvuf ilminin de doğuş sırrı şudur: Kur’ân ve Sünneti okurken kalp, iman, zevk, takva, nefis, tezkiye vb. anlamlardan çokça söz edildiğini görmekteyiz. İslam alimlerinin bu anlamlarla ilgisi bulunan şeyleri özel bir kitapta tescil ederek zaptetmeleri olağan bir şeydir. Yine bu anlamların keyfiyetleriyle ilgisi bulunan her şeyi kapsayan özel bir ilmin bunun neticesi olarak gelişmesi de en makul olanıdır. O hâlde tuhaf olan bu ilmin bulunması değil, bulunmamasıdır. Zira İslam alimleri her alanda eserler yazmış, benzer şeyleri birbirine eklemiş, şerh ve tafsil etmiş ve konu ile ilgisi bulunan her soruya cevap vermeye gayret etmişlerdir. Tasavvuf ilmi de bu şekilde doğdu ve gelişti. Müntesip olmayan kimselerden gördüğü muhâlefet, hakkını verenle vermeyen, benimseyenle benimsemeyenlerin hakkında yazı yazmaları gibi her ilmin başına gelen bu ilmin de başına gelmiştir. Ama her şeye rağmen tasavvuf ilmi var olmuş, uzmanları yetişmiş, alıcıları bulunmuş ve pazarı da kurulmuştur. Durum bu şekilde olunca, ekollerinin bulunması, üzerinde tartışmaların olması, ek ve tamamlayıcı mahiyette şeylerin ortaya çıkması gayet normaldir. Ama öğrenmek, bilmek ve tanımak isteyen için en kısa yol, bu ilmi kendi kitaplarından okuması ve onu kaynaklarından almasıdır. 17


Tasavvufun ilim yönünü de ikiye ayırmak gerekir: 
1.Tasavvufa has olan ve onun metotlarıyla elde edilen mükâşefe ve marifet, 
2. Diğer ‹slamî ilimlerle aynı özellikleri taşıyan kalb fıkhı, batın fıkhı veya tasavvufî ilim.



Tasavvuf, marifet konusunu da ele aldığından, bu noktada kelâm ilmine yakındır. Çünkü, metodu ayrı bile olsa, kelâm ilmi gibi, Allah'ı, sıfatlarını, melekleri, vb. itikadî konuları ele alır.18 İncelemeye çalıştığımız yönü itibariyle de fıkıh ilmine yakındır. Onun için biz de, daha çok fıkıh ilmi ile kıyaslayarak, konuyu aydınlatmaya çalışacağız.

Fıkıh, şer'î-amelî hükümleri, tafsilî delillerine dayanarak bilmektir. Buna göre fıkıh ilminin konusu iki kısımdan ibarettir:

1.Şer'î amelî hükümleri bilmek. Dolayısıyla, Allah'ın birliğini, peygamberlerin gönderilişini ve Allah'tan aldıklarını tebliğ etmeleri gerektiğini, ahiret günü ve bu günle ilgili şeyleri bilmek gibi itikadî hükümler, fıkhın ıstılahî anlamına dahil değildir. 

2.Her hükmün tafsilî delillerini bilmek. Meselâ, "içkinin azı da haramdır çoğu da haramdır" deyince buna dair kitap ve (sünnetten) bir delil zikretmek gerekir. Demek ki, fıkıh ilminin konusu, helal, haram, mekruh ve vacip olma yönünden insanların işlerine (ef'al) ait hükümler ve bunların dayandığı konulardır. 19

Fıkhın temel kaynakları Kur’ân ve Sünnettir. Bu iki kaynakta yer alan ve mükelleflerin fiillerine terettüp eden hususları tesbit edip gerekli incelemeleri yapmanın, fıkıh ilminin konusu olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, fıkıh ilminin söz konusu ettiği amellerin zâhirî hükümlerinin yanı sıra, bu zâhirî hükümlerden daha az önemli olmayan bir de batınî, kalb ve niyete ait yönleri vardır ki, fıkıh ilmi bunlarla pek ilgilenmez.20 İşte bu noktada tasavvuf devreye girmekte ve zahirî fıkhın yanı başında, batınî fıkıh adıyla yer almaktadır.22

Meselâ, namazın huşu ve ihlasla, riyadan uzak bir şekilde kılınması bir batınî farzdır ve önemi zâhirî farzlardan geri değildir. Çünkü, "Namaz her türlü kötülükten alı koyar" (Ankebût, 29/45) ayetinin sırrının tecelli etmesi, namazın zahirî farzlardan başka batınî farzlarının da yerine getirilmesine bağlıdır. Nitekim, "Namazlarını huşu ile kılan mü'minler kurtuluşa erdi." (Mü'minûn, 23/1-2) ayeti buna işaret etmektedir. 

Zekâtın bizzat kendisi temizlemek anlamındadır. Hem malı hem de sahibindeki cimrilik duygusunu silmektedir. Cihad konusunda ise, Allah'ın "Nefislerinizle cihad ediniz" (Tevbe, 9/41) nevinden ayetleri, bizzat canlarınızla cihada katılınız anlamına olduğu gibi, "Nefislerinize karşı da cihad ediniz," şeklinde de düşünülebilir. Çünkü nefsine karşı koyma engelini aşamayan, yani kendisiyle kavgasını bitiremeyen kimse, cihada katılamaz. Bu yüzden mutasavvıflar, nefs ile cihadı, mücahedenin bir parçası saymışlardır. Diğer ibadetlerde de bu tür yaklaşım ve batınî şartlar söz konusudur. Bu noktada fıkıh ilmini tamamlayan disiplin şüphesiz tasavvuftur. 

Ancak onun görevi bununla kalmamaktadır. İhlası öğretmek ve yolunu göstermek gibi fıkıh ilminin söz konusu etmediği konuları da ele almaktadır. Aslında fıkıh ilmine bağlılık kabiliyetini geliştiren de bu ilimdir. Onun için mürşitler ahkâmda fanî olmaktan söz etmektedirler. Nitekim Cenab-ı Hakk'ı tam tanıma zevkinin neticesi, O'nun koyduğu hükümlere tam bağlılıktır. 23
Nedvî de konuyu şöyle dile getiriyor: "Kur’ân ve hadisten istifadeyle bize aktarılan şeyler iki kısma ayrılır: 

Biri, heyet ve ef'alden, daha açığı duyulara hitap eden iş ve hareketlerden ibarettir. Namazdaki hâl ve hareketler, bir çok ahkâm ve menâsik bunlardandır. Bunları rivayet ve tedvin yönünden hadis, istinbat ve istihraç yönünden de fıkıh tekeffül etmiştir. Mühaddis ve fakihler bu işi gereğine uygun yerine getirmişlerdir. 

İkinci kısım ise, yukarıdaki fiil ve hey'etlerin edası sırasında onlarla beraber bulunması icap eden bir takım batınî keyfiyetlerdir. Hz. Peygamber bunlara, kıyamda ve kuudda, dua ve zikir hâlinde, emredici ve nehyedici durumunda, evinin içinde ve cihad meydanında devamlı uymuştur. Bunlar ihlas, sabır, tevekkül, zühd, gönül zenginliği, sahavet, huşu', tazarru, ahireti dünyaya tercih, edep ve haya, duada hissedilen derûnî samimiyet, likaullaha duyulan şevk vb. keyfiyetlerdir. Bunlar imanî ahlak ve batınî keyfiyettendir. 24

Bu unvan kapsamına, müstakil bir ilim, başlı başına bir fıkıh olabilecek bir çok adap ve erkan, cüz'î ve tafsilî hüküm girmektedir. Eğer birinci kısmının şerh, izah ve tafsilatını ve buna delalet eden tahsil yollarını tekeffül eden ilme zahirî fıkıh denirse, bu batınî keyfiyetin şerhini ve ona ulaşan yolları gösteren ilme de batınî fıkıh denilmelidir." 

Hasan-ı Basrî (110/729) şöyle der: "İlim ikidir. Biri kalptedir, işte bu faydalı ilimdir. Biri lisan üzerindedir. Bu ademoğluna karşı Allah'ın hüccetidir." Bu taksimat Ebu Yezid el-Bistamî'de şu şekli alacaktır: "İlim ikidir. Zahir ilim, batın ilim. Zahir ilim, Allah'ın mahlukatı üzerindeki (aleyhindeki) hüccetidir. Batın ilim ise, işte o faydalı ilimdir."26 H.303'te vefat eden Bağdatlı Ruveym, bu ayırımı aynen aktararak, tasavvufun özüne işaret etmiştir.27 Hasana-ı Basrî'nin fakih tarifi de dikkat çekicidir: "Fakih dediğin, dünyaya karşı isteksiz, ahiret hususunda arzulu, dinin emrine itina gösteren, Rabb'inin ibadetine devamdan geri kalmayan kimsedir." 28 Muhasibî (243/867) ise şu görüşü beyan ediyor: "Allah'tan kork ve fetvaları bilmekle ilim iddiasında bulunma. Çünkü ilim, ancak ilim billahtır (Allah’ı bilmektir)."29

Kalbî ibadetler terk edilirse namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler ne kadar titizlikle yapılırsa yapılsın, ruhsuz kalmaya mahkumdurlar.



Batınî fıkıh üzerinde hassasiyetle duran tasavvuf ehlinden, bir ikisinin düşüncelerini, özetleyerek kaydetmek istiyoruz

Serrac (378/988): Tasavvuf ehlinin nazarında fıkıh, hem zahirî hem de batınî ilmi ihtiva eder. Ancak hâl ve makamlardan söz eden fıkıh, boşama ve kısastan söz eden fıkıhtan daha az önemli değildir. "Çünkü" diyor Serrac, "zâhirî hükümlere çok nadir ihtiyaç olmaktadır. Böyle bir ihtiyaç anında da her hangi bir fakih taklit edilerek mesele hâlledilir. Fakat, hâl makam, mücahede, tezkiye ve benzeri hususlara her mü'min her zaman muhtaçtır; herkesin bunları bilmesi icap etmektedir. Doğruluk, ihlas, zikir, gafletten uzak durmak vb. hususlar bunlardandır. Nefis hâllerini bilmek herkese farz-ı ayındır. Gerçek fıkıh da budur. Ancak, bid'atlara ve yanlışlıklara düşmemek için fıkıhçılara da muhtacız." 30

Gazalî (505/1111): "Evladım! Sana söyleyeceğim şu sözlere dikkat et! "Bir hafta sonra padişah seni ziyarete gelecek" denilse, eminim, o andan itibaren, sadece padişahın gözüne çarpacak, üst baş, evin sergileri vb. her yer ve her şeyi, yapabildiğin en güzel şekliyle düzeltmekle uğraşırsın. Sen anlayışlı bir insan olduğun için, az söz yeterlidir. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: "Allah, dış görünüş ve işlerinize değil, kalp ve niyetlerinize bakar" 31 Eğer bu konuları ele alan kalp ilimlerini öğrenmek istiyorsan İhya ve benzeri kitaplarıma bak. Bu ilim farz-ı ayındır. Diğerleri ise farz-ı kifayedir." 32

Gazalî, kendi döneminde bu ilmin ihmal edildiğinden de şöyle yakınıyor: "Amellerin afetlerini bilip araştıran gerçek fıkıh ilmi, bu asırlarda yok olmuştur. İnsanlar bu amelleri ve bu ilmi terk etti ve insanların, davalarda aralarını bulmak için bir ilim ortaya koydu ve buna fıkıh adını verdiler de din fıkhını ilimlerinin arasından çıkardılar. Aslında, huzur içinde din fıkhıyla meşgul olabilmek için kurulan, dünya fıkhıyla uğraştılar da din fıkhını attılar. Böylece dünya fıkhı din fıkhının yerini alıverdi. (Araç, amacın yerine geçti)" 33

Bu tür yakınmalar bir çok tasavvuf aliminde görülmektedir. Onların nazarında fıkıhçılar, dinî ahkamı, şekillerden ibaret, ruhsuz hareketlere çevirmişlerdir. Bu hareketler her ne kadar aklı doyuruyorsa da, insanın bir çok manevî lâtifesine hitap etmemektedir. Dolayısıyla dış organlara hitap eden bu şekil ve hareketlerin, kalp ve diğer latifelere hitap edecek şekilde batınî bir değerlendirmeye tabi tutulmaları icap etmektedir. 34

Birgivî (981/1573): Bil ki, şer'î hükümler iki kısma ayrılır: 1.Zahirle ilgili olanlar, 2.Batın, yani kalple ilgili olanlar. Bunların da her birisi, yapılması gerekenler ve terk edilmesi gerekenler şeklinde ikiye ayrılıyor. Bu duruma göre şer'î hükümler dörde ayrılmış oluyor: 1.Zahirî emirleri yerine getirmekle ilgili hükümler, 2.Zahirî nehiylerden kaçınmakla ilgili hükümler, 3.Tevbe, havf, şükür gibi, batınî (kalbî) emirlerle ilgili hükümler, 4.Riya, kibir, ucup gibi, batınî (kalbî) nehiylerle ilgili hükümler. 

Bu hükümlerin tümünün gerekliliği (vücubiyyeti) şer'î delillerle sabittir. Kim, bu dört hükümden birine muhâlefet ederse, Allah'a isyan etmiş ve azabı hak etmiştir. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir." (En'am, 6/120)" 35

Said Havva: "Şüphesiz, nefis tezkiyesi tasavvufun ana meselelerindendir. Hatta bu ilmin neredeyse bir sembolü hâline gelmiştir. Ne var ki, mutasavvıflar zümresi dışında bu mesele hemen hemen ihmal edilmiş gibidir. Oysa, peygamberlerin gönderilmelerinin temel gayelerinden biri de, nefis tezkiyesidir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Resûl gönderdik." (Bakara, 2/151) Bu nefis tezkiyesi bir müzekkiye (tezkiye edene) muhtaçtır. Sahibi tarafından da mücahedeye ihtiyaç gösterir. Bu da ilim gerektirir. Nefsin kemâlât ve noksanlıklarını, bu kemâlâtları gerçekleştirmenin ve noksanlıklardan kurtulmanın yollarını bilmeyi gerektirir. Bütün bunlar tasavvuf ilminin ana meseleleridir." 36

Kısacası dinin belirli emirlerini yerine getirmek, yasakladığı şeylerden uzak durmak, elbette, inanılan dinden zevk ve ilham almanın ilk ve kaçınılmaz şartıdır. Ancak, bununla yetinmek kitlenin ve sistemin selametine kafi gelse de insanın ruhî derinliklerinden fışkıran ulvî arzuları doyurmaya yetmez. Kuralların genel çerçevesinin ötesinde ruhun esas olarak temas edeceği bir alan vardır. Nihaî maksad o alana rapt olmaktır. Kur’ân bu inceliğe sık sık dikkat çeker. Mesela, yukarıda değinildiği gibi, namazın belli bedenî kuralları yanında, üzerinde titizlikle durulan bir ciheti daha vardır: Huşu'.. Huşu', bir iç hadisesidir. Kalıbı, kıyafeti, tarifi yoktur; yaşanır. Kur’ân'da buna benzer pek çok kelime bulunmaktadır. Tatahhur, tezkiye, ihsân, tezekki vs. Peki bu ifadeler nasıl meyvelendirilecektir? Bu noktada aleladeliği aşan ince bir terbiyenin gereği ortaya çıkar. 37

Çağdaş alimlerden Zühaylî, "fıkıhta, diyaneten böyledir denilen hususları, tasavvuf inceler" demektedir. 38

Aktarılan bilgilerden şu neticeyi çıkarmak mümkündür: Mükelleflerin fiillerine terettüp eden hükümleri konu edinen fıkıh ilmi iki bölüme ayrılır: 
1.Bu fiillerin zahirî yönlerine ait hükümleri konu edinen ve fıkıh denilince kastedilen; tasavvuf ehlinin ise zahirî fıkıh dedikleri ilim, 
2.Bu fiillerin içe, kalbe yansıyan yönlerini konu edinen ve tasavvuf ehlinin batınî/kalbî fıkıh dedikleri ilim. 

Ancak şunu hemen ilave etmeliyiz: Batınî fıkıh dediğimiz ve tasavvufun bir bölümü olan ilim, sadece mükelleflerin fiillerine ait kalbî ahkamı konu edinmez. Bir de dışta yansıması olmayan, içe ait bazı hususları bulunmaktadır.

Kalbi ibadetler terk edilirse namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler ne kadar titizlikle yapılırsa yapılsın, ruhsuz kalmaya mahkumdurlar.


Yukarı Dön
 Yanıt Yaz Yanıt Yaz

Forum Atla Forum İzinleri Açılır Kutu Gör

Powered by Web Wiz Forums Free Express Edition
Copyright ©2001-2009 Web Wiz
Türkçe Çeviri Hakan Tekgöz

Bu Sayfa 0,035 Saniyede Yüklendi.