c. Nefis Eğitimi
Ahlâk eğitiminde nefis eğitiminin şüphesiz büyük bir fonksiyonu vardır.
çünkü nefisle mücadele en büyük mücadeledir. Güzel ahlâka ulaşmanın yolu
da nefis eğitiminden geçer. Nitekim Gazâlî nefis eğitimi üzerinde
önemle durmuş ve nefsi şöyle tarif etmiştir:
Nefis: İnsandaki gazab ve şehvet kuvvetinin toplandığı yerdir. Tasavvuf
erbabı genellikle nefis kelimesini bu manada kullanır. Zira onlar nefis
demekle insanda kötü vasıfları toplayan bir aslı kastederler ve nefis
ile mücadele edip onu kurmak lazımdır, derler.
Nefis: İnsanın hakikati ve kendisi demektir. Bu çeşitli niteliklerle
vasıflanır. Mesela, nefs-i mutmainne, nefs-i levuâme ve nefs-i emmare
gibi.
Gazâlî’ye göre nefis eğitimi, ancak gözünü ve kulağını alıştığı
şeylerden korumak için onu tenha ve hiç kimsenin bulunmadığı yerlerde
yaşatıp alışkanlıklarından koparmak ve yine bu yalnızlıkta onu zikir,
dua ve senâya alıştırmakla mümkün olur. Bu şeklide Allah’a zikir ile
meşgul olur ve dünya meşguliyetinden uzaklaşır. Bu hal kişiye zor
gelebilir. Fakat daha sonra zevk almaya başlar. Kişi bu durumda aynen
çocuk gibidir. Çocuk memeye alışkındır, zamanı gelince memeden kesilir.
Fakat o, ona alışkın olduğu için durmadan ağlar. Meme yerine, kendisine
takdim edilen yemeklere şiddetle cephe alır, onlardan nefret eder. Fakat
daha sonra sabrı tükenir, açlığa dayanamaz ve yavaş yavaş yemeğe
başlar. Neticede yemekle tabiatleşir. Hatta sonra memeye çevrilse bu
defa memeye cephe alır ve onu kabul etmez. Artık yemeğe alışmıştır.
Hayvanlarda da böyledir. Önce tepki gösterirler, fakat daha sonra alışırlar. Hiçbir tepki göstermemeye başlarlar.
İşte Gazâlî, çocuk ve hayvanların terbiye edilebildiklerine göre nefsin
de aynı şekilde eğitilebileceği görüşündedir. Gazâlî’ye göre nefis, önce
dünya nimetlerinin zevki sefasından ve neşelenmekten alıkonur. Hatta
ölüm ile yok olup gidecek olan her şeyden uzaklaştırılır. Zira kedisine
denir ki; neyi seversen sev nihayet ondan ayrılacaksın. Nefis böyle
sevdiği her şeyden sonunda ayrılacağını ve onun hasretini çekeceğini
anlayınca, ayrılığı muhakkak olan her sevgiliye karşı isyan eder ve
ayrılığı olmayan bir sevgili ile meşgul olmak için araştırma yapar ki, o
da Allah-ü Teâlâyı zikir ve tezekkürdür. Bu zikrullah mezarda bile
kendinden ayrılmaz ve kendine yardımcı olur.burada kaide, herkes
dünyalıktan nereye bağlamış ve nereye gönül vermişse onu terketmesidir.
Mesela, insanlardan bir kısmı servete, diğer bir kısmı rütbeye, bazıları
da mevki üstünlüğüne bakıp bağlanır ve bununla övünür. İşte bu durumda
kişiye düşen görev bunlardan hangisine daha çok meylediyor ve
hangisinden daha çok zevk duyuyorsa, her şeyden önce onu kalbinden
çıkarıp atmasıdır. Daha sonra insanlardan uzaklaşıp nefsi ile başbaşa
kalmalı ve kalbini murakebe etmelidir.
Gazâlî, ayrıca bu durumdaki kişinin Allah’ı zikir ve tefekkürden başka
hiç bir şey ile uğraşmaması gerektiğini, nefsinde meydana gelecek şehvet
ve vesveseleri gözetlemesi gerektiğine işaret eder. Böyle bir kişi
içindeki her zararlı maddeyi kökünden söküp atmalıdır. Zira her
vesvesenin bir sebebi vardır. vesvese, ancak o sebebi ve alakayı
kesmekle yok olur. Bunun için ömrü boyunca böyle devam etmelidir.
d. Davranış Eğitimi
Gazâlî, davranış eğitimi üzerinde de durmaktadır. Ancak davranışların
düzeltilmesi meselesinde, öncelikle yanlış ve kötü davranışların
bilinmesi gereklidir. Yani kişi önce hangi davranışlarının iyi veya kötü
olduğu hususunda bilgi sahibi olmalıdır. Ancak kişinin her zaman kendi
hareketlerini kontrol etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla kötü
davranışlarını tam olarak bilemediğinden bunların ıslahı meselesi de
imkan dahilinde olmayacaktır.
İşte Gazâlî, kendi kusurlarını bilmek ve onları düzeltmek gayreti içinde olanlara şu dört yolu göstermektedir:
Birincisi, kalbin kusurlarını bilen, gizli afetlere muttali olan bir
şeyh’e teslim olup, bu şeyh’i kendine hakim tanımak ve mücahedesinde
onun işaretine uymaktır. Müridin şeyh ile talebenin hoca ile olan
münasebetleri bundan ibarettir. Hocası talebeyi daima kontrol eder, ona
kusurlarını bildirir ve tedavi çarelerini öğretir.
İkincisi, sadık ve sıddıklardan, mütedeyyin ve basiret sahibi bir zat
bularak, iş ve davranışları kontrol etmesi için kendine bir murakıp
tayin etmektir. Tayin edilen kişi, bâtınî ve zâhirî hallerinden hoşuna
gitmeyenleri ve çirkin bulduklarını düzeltmek için gerekli tenbihlerde
bulunur.
Başkalarının ikazı ile kusurlarından vazgeçmek, dindarların en büyük
arzularındandır. Zira bir kimse, başkası tarafından kusuru kendisine
hatırlatıldığı zaman ona kızmamak, bilakis teşekkür etmelidir. Çünkü
kötü huyları, zehirleyici yılan ve akrepler gibidir. Birisi paltomuzda
akrep olduğunu söylese doğru mu, yalan mı söylediğine bakmadan hemen
paltoyu çıkarıp, adama teşekkür eder ve daha sonra akrebi öldürmeye
çalışırız. Halbuki akrebin zararı bedenedir. Kötü ahlâkın zararı ise
ruha ve kalbedir. Bu da öldükten sonra devam edip gider. Durum bu
merkezde iken, birisi bize kötü hallerimizden haber verdiği zaman
sevinmeyiz. Teşekkür etmeyiz, davranışlarımızı düzeltmeye çalışmayız,
belki biz de buna karşılık adama nasihat etmeye kalkışırız. Bu hal daha
çok kalp katılığından ve iman zayıflığından ileri gelmektedir.
Üçüncü yol, düşmanlarının dilinden kusurlarını duyup, ıslah yoluna
gitmektir. Zira gayz ve kin gözlüğünden bakan düşman gözleri daima
kötülüğü görür. Kusurları öğrenme ve onların ıslahı meselesinde,
yapmacık öğütlerle kusurları gizlemeye çalışan dalkavuk bir dosttan
ziyade kusurları ortaya koyup teşhir eden hain bir düşmanı yalanlamaya
yöneliktir. Zira akıllı kimse düşmanın sözlerinden istifade etmesini
bilir. Çünkü kişinin kusurlarının ağzında dolaşması tabiidir, görüp
duyup düzeltmesi gerekir.
Dördüncü yol, insanların arasına karışmak ve aralarında kötü bulduğu her
davranışta kendini murakebe edip ayarlamaktır. Mü’min mü’minin
aynasıdır. Başkasının kusurlarında kedi kusurlarını görür ve tabiatlerin
heva’-i nefislerine uymakta birbirlerine yakın olduklarını bilir.
Birinde bulunan bir kusurun aynı, daha azı veya daha çoğu mutlaka
diğerinde de vardır. o halde kişi kendi kendini kontrol etmeli ve
başkasından görüp hoşlanmadığı şeylerden kendini temizlemelidir. Eğer
insanlar başkalarında gördükleri kusurları kendileri de terk etse, artık
başka bir terbiyeciye ihtiyaç kalmazdı. İsâ aleyhisselam’a:
- Seni kim terbiye etti? Diye sordular. O:
- Beni kimse terbiye etmedi. Cahillerin cehaletini kötü bulduğum için ben de ondan uzaklaştım, dedi.
Buna göre kişinin bu metodlar sayesinde iyi ve kötü davranışlarını
tespit edebilmesi ve dolayısıyla uygun olmayan davranışlarını düzeltme
yoluna gitmesi mümkün olacaktır.
http://sufice6559.wordpress.com/2010/12/06/imam-gazali-k-s-gore-nefis-egitimi/
|