... Bu husustaki hakîkat şudur: Müşahedeler ve tecrübeler şahitlik
ederler ki, münasebet olduğu zaman ülfet vardır. Tabiatlar ve
ahlâklarda, zâhir ve bâtında uygunluk ve münasebet anlaşılan birşeydir. O
münasebeti gerektiren sebeplere gelince... Beşerin o sebeplere muttali
olmaya gücü yetmez. Müneccimin hezeyanının en kabası şöyle demesidir:
'Kişinin talihi, başkasının talihinin altıgeni veya üçgeni üzerine
olursa işte bu bakış muvafakat ve sevgi bakışıdır. Bu bakımdan münasebet
ve sevişmeyi gerektirir. Eğer kişinin talihi diğerinin talihinin
karşısında veya dörtgeninde ise o vakit buğzetmek ve düşmanlık gütmeyi
gerektirir!'
Müneccimin bu sözündeki müşkilât, bunun Allah Teâlâ'nın gökler ve
yerdeki âdeti içerisinde cereyan ettiğine inanıyorsa mü nasebetin
aslındaki müşkilâttan daha fazla olur. Bu bakımdan sır ve hikmeti beşer
için belli olmayan bir konuya dalmanın hiçbir mânâsı yoktur. Çünkü bize
ilimden pek az birşey verilmiştir. Daha önceden söylediğimiz gibi, bu
teşvik etmekte deneme ve müşahede bize kâfi gelir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Eğer bir mü'min, bir meclise girerse, o mecliste yüz tane münafık ve
bir tek mü'min bulunursa, muhakkak ki, o gi ren mü'min gelir, ta öbür
mü'minin yanma oturuncaya ka dar ilerler. Eğer bir münafık, içinde yüz
tane mü'min ve tek bir münafık bulunan bir meclise gelirse, o da
münafığın yanına oturuncaya kadar meclisi tarar.33
İşte bu delâlet eder ki, birşeyin benzeri tabi olarak ona meylet
mekledir. Her ne kadar o meyleden, meylettiğinin farkında olmasa bile.,.
Malik b. Dinar der ki: 'On kişiden iki kişi, ittifak edemezler.
İttifak eden iki kişiden birisinde bulunan bir vasıf diğerinde bulu
nursa, o zaman başka İnsan cinsi kuş cinsi gibidir. Kuşların iki çeşidi
uçmak hususunda birbirine benzemezler. Meğer ki, ara larında bir
uygunluk ve münasebet bulunsun.
Malik der ki: 'Birgün güvercinle beraber bulunan bir kargayı gördüm
ve cinsleri ayrı olan bu iki kuşun arkadaşlık yapmalarına hayret ettim.
Bunların şekli bir olmadığı halde nasıl ittifak ederler diye düşündüm.
Sonra ikisi de uçlu. Bir de ne görelini, ikisi de to pal imiş! İşte
onları birleştiren cihet budur!'
Bu sırra binaen hükemadan birisi şöyle demiştir: 'Her insan kendi
şekline ünsiyet eder. Nitekim her kuş cinsiyle beraber uçtuğu gibi...
İki insan bir zaman arkadaşlık yaparlarsa, hâlleri birbirlerine
benzemezse, muhakkak sonunda ayrılırlar. Bu gizli bir mânâdır. Şairler
bu mânayı sezmişlerdir. Hatta şairlerden birisi şöyle der: Biri 'Siz
nasıl ayrıldınız?' dedi. Ona içinde insaf bulunan bir söz söyledim. O
benim şeklimden değildi. Ondan ötürü ayrıldım.
İşte böylece anlaşıldı ki, insan bazen zâtından ötürü sevilir, ne
hâli hazırda ne de gelecekte kendisinden umulan herhangi bir fayda için
sevilmez. Sadece mücerred münasebet için sevilir. Münasebet de gizli
tabiat ve gizli ahlâklardandır.. Güzellik için sevmek, bu kısma dahil
olur. Ancak şu şartla ki eğer gaye, bu gü zelliği sevmekten şehvetin
giderilmesi değilse... Zira güzel suretler haddi zatında lezzet
vericidirler. Her ne kadar şehvetin esasının olmadığı takdir edilse
bile... Hatta güzel meyveler, ışıklar, çiçekler, kırmızı, beyaz elmalar,
gürül gürül akan sular ve yemyeşil man zaralara bakmak da lezzet verir.
Oysa onların kendilerinde hiçbir gaye ve hedef de yoktur.
Sevginin bu kısmına, Allah için olan sevgi dahil olmaz. Belki bu,
tabiatla ve nefsin şehvetiyle olan bir sevgidir. Böyle bir sevgi,
Allah'a inanmayan bir insandan tasavvur edilebilir. Ancak böyle bir
sevgi kötü bir gayeye bağlı ise, bu sevgi çirkin olur. Mesela şehvetin
giderilmesi için güzel suretleri sevmek gibi... Bu da o sûretle şehvetin
giderilmesi helâl olmayan yerlerde böyledir. Eğer bu güzel suretlere
kötü bir gaye ile bakılmazsa böyle bir sevgim bahtır. Ne övülür, ne de
tenkid edilir. Zira ... sevgi ya güzeldir, ya çir kindir veya ne övülür ne
de kötülenir mübah bir sevgidir. ... http://www.ihya.info/node/400 - http://www.ihya.info/node/400
|