Fizyolojik güdüler, dokudaki bir eksikliğin meydana gelmesi
ve dengenin bozulması gibi bedenin fizyolojik ihtiyaçlarıyla ilgili
doğal motivlerdir. Bu güdüler, bedenin fizyolojik ihtiyaçlarının
doyumunu sağlamak ve dokuda meydana gelen eksikliği gidermek için bireyi
hedefe yönlendirir. Açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen,
uyku, etkinlik fizyolojik güdülerden bazılarıdır. Fizyolojik
güdülerden bazıları saf fizyolojik (açlık,susuzluk), bazıları da sosyal
özellik taşır ( cinsellik, sosyal etkinlikler). Sosyolojik ve psikolojik
güdüler fizyolojik güdülerden güç aldığı için, bu güdülere birincil
güdüler de denilmektedir.1
Gazâlî fizyolojik güdülerle ilgili olarak aşağıdaki hususlardan bahsetmektedir.
d- Açlık Güdüsü ve Az Yemek
Modern psikolojide, insanların bazı ruhsal sıkıntılarının çeşitli
kaynaklarından bahsedilmektedir. Ruhsal sıkıntılar, insanın
günlük yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Ruhsal sorunlar insanlarda
depresyon oluşturmaktadır. Depresyondan kurtulmak için birtakım terapi
yöntemleri geliştirilmektedir. Bunlardan birisi de “diyetle terapi” yöntemidir.
Fazla ve yanlış beslenmek gibi etkenlerin bireyde kaygıya neden olduğu
bilinmektedir. Kaygıyı azaltabilmek için; az yemek yenmeli, alkol ve
kafein gibi zararlı maddelerden uzak durulmalı, çok yemek yerine,
egzersiz ve yürüyüş yapılması önerilmektedir.2
Gazâlî’ye göre bütün isteklerin kaynağı midedir. Mide isteği, isteklerin en
kuvvetlisidir. İnsanın karnının tok oluşu, başka güdülenmelere yol açar. Bu görüş
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki “bir alt gereksinim doyurulamazsa bir üst
gereksinimine güdülenme” kuramıyla benzeşmektedir.3
Mideyi doyurmak için, servete ihtiyaç vardır. Bundan mevki ve
şöhret hırsı doğar. Kazanılan mevkiyi korumak için de, insanlarla
kavga, kargaşa, düzenbazlık gibi kötü özellikler kazanılır. Bundan sonra
da, gazap, şehvet, hiddet, kibir, kin duyguları oluşur. Bu yüzden mide,
tüm duyguların kaynağıdır.1
Gazâlî’ye göre, az yemenin faydaları, çok yemenin zararları özetle şu şekilde sıralanabilir: 2
*Az yemek kalbi aydınlatır. Düşünce ufkunu genişletir. Çok yemek zekayı
köreltip, yavaşlatır. Fikri durağanlaştırır.
*Az Yemekle fikir ve kalp inceliği kazanılır. İşlerden tat alınır. Çok
yemekten kızgınlık, kötülük ve acı duyguları meydana gelir.
*Az yiyen birey, aç olan diğer insanların halinden anlar. Empati kurabilir.
Çok yiyen bu halden anlamaz. Toplumsal faaliyetlerden (yardımlaşma vs) uzak kalır.
*Az yemek, nefsî dürtüleri bastırır. Çok yemek bu dürtüleri artırır.
*Az yiyen, az uyur, az uyku bireyi dinçleştirir. Çok uyku, uyuşukluk
oluşturur.
*Az yemek zaman tasarrufu sağlar. Çok yemek (pişirme, bulaşık) çok
zaman alır.
*Az yiyen birey, hastalıklardan emin olur. Aşırı yemek, hastalık yapar.
*Az yiyen, malını tasadduk eder. Çok yiyen egoist olur.
*Az yemeli, yemeğin zamanı iyi seçilmeli, yemek çeşitlerine dikkat edilmelidir.
Günümüzde aşırı kilonun insanlarda çoğalması, buna bağlı
hastalıkların artması3 düşünülürse, Gazâlî bireyin gerek bedensel
gerekse psikolojik sıhhatini düşünerek çok yerinde tespitler yapmıştır,
denebilir.
http://sufilerinizinde.files.wordpress.com/2011/05/insan3.jpg -
e- Konuşma ve Gıybet
Konuşma organı dildir. Dil, hayal edilenin, düşünülen şeyin sözlü
anlatımını sağlar. Bireyin dış dünyayla iletişimini sağlar.
Gazâlî’ye göre, dil ile kalp irtibat halindedir. Dilin
konuştuğu her sözden kalp etkilenir. Kalbin düşündüklerini de dil
söyleyebilir. Mesela, dil yalvarmaya başlayınca, kalp, şefkat, acıma,
hüzün sıfatlarına bürünür. Dil neşeli şeyler söylerse, kalp de
neşelenir. Dilden çirkin sözler çıkarsa, kalp kararır. Bu nedenle az
konuşmak
gerekir.1
Gazâlî, çok konuşmanın zararlarını şu şekilde sıralar:2
- Çok konuşan lüzumsuz/gereksiz sözler sarf eder.
- Çok konuşan yalan sözleri konuşup, övünür.
- Çok konuşan bazı insanlar, gereksiz yere itiraz etmeyi adet edinirler.
- Birey, menfaat uğruna diğer insanlara kötü söz söyleyip onları kırar.
- Küfür sözleriyle, toplumdan soyutlanıp, ahlakî dejenerasyona uğrar.
- Diğer insanlara lanet ederek, insanî ilişkileri zedeler.
- Birilerine yağ yakmak amacıyla sanat yaparak, sanatın amacına ihanet eder(şiir, şarkı vs.)
- Birey, karşıdaki insan istemediği halde şakanın dozunu kaçırır.
- İnsanların hoşlanmadığı şeylerle alay edip, bireyi aşağılar.
- Çok konuşmak çok söz verdirir. Bazen bu sözler tutulamaz.
- Birey yalan söylemeye yatkın bir hale gelir.
Gıybet ise, bir kimsenin arkasından
-doğru olsa bile- duyduğu zaman üzüleceği şeyler söylemektir. Sözler
yalansa iftira olur. İnsanların, bedenini, soyunu, ahlakını,
davranışlarını hafife almamak gerekir. Bu, güveni ortadan kaldırır.
Sosyal anlamda, kavgalar, anlaşmazlıklar hatta genel anlamda savaşlara
neden olur.
Gıybet, söz, el, göz işaretleriyle de olur. Davranışlarla
gıybet yapmakta yanlıştır. Bu durum karşıdaki muhatapta aşağılık duygusu
oluşturur. Böylesi bir bireyde, başarısızlık, çekingenlik, kararsızlık
duyguları oluşur. Gıybetten kurtulmak için, empati şarttır. Empati;
bireyin bilinçlenmesi, gıybete sevk eden psiko-sosyal nedenlerin farkına
varmasını sağlar.3
http://menzilsufisi.wordpress.com/2011/05/30/fizyolojik-guduler/
|