Orhan ENÇAKAR
İmam Gazali’nin Kelam ilmiyle alakalı
olarak insanları tasnife tabi tuttuğu dört gruptan birincisini daha önce
zikretmiştik. Şimdi diğer üç grubu göreceğiz inşallah.
2. Grup: Hak yoldan sapmış olan kâfirler ve bid’atçılar…
İmam Gazali bu grup hakkında şu önemli tahlil ve tespitleri yapmaktadır:
Bunlar içinden katı, kaba, anlayışsız,
kıt akıllı, körü körüne taklitte ayak direten, çocukluktan ileri yaşa
kadar küfür ve batıl üzere yaşayıp ona alışmış olanlara kırbaç ve
kılıçtan başkası fayda vermez. Kâfirlerin çoğu kılıçların gölgesi
altında Müslüman olmuşlardır. Zira Allah, söz ve delille yapılamayacak
nice işi kılıç ve mızrakla yapar. Tarih kitapları bu gerçeğin en canlı
şahitleridir: Tarihte Müslümanlarla kâfirler/haktan sapanlar arasında
yapılan hemen hiçbir savaş yoktur ki, bu savaş sonunda haktan sapmış
olan bir grup hakka teslim olmuş olmasın. Aynı şekilde tarihte kurulmuş
olan hemen hiçbir münazara meclisi hakkın teslimiyle sona ermemiş;
aksine bu münazaralar tarafların ısrar ve inatlarını artırmıştır. Bu
söylediklerim, akıl ve delilin kadrini-kıymetini bilmezlik görülüp bu
ikisinin şanını tenkis olarak kabul edilmesin. Ama unutulmamalıdır ki,
akıl nuru Allah’ın çok az sayıda dostuna ihsan ettiği bir keramettir.
Halkın genel hali ise kusur ve cehalettir. Yarasaların güneş ışığını
algılayamamaları gibi onlar da bu kusurlarından ötürü aklî delilleri pek
algılayamazlar. Pislik böceğine gül kokusu nasıl zarar verirse bunlara
da ilim öyle zarar verir. İmam Şafiî şöyle der:
(Ehil olmayan) cahillere ilim bahşeden ilmi zayi etmiştir
Ehil olana ilim vermeyen de onlara zulmetmiştir.
3. Grup: Duyarak ve taklitle iman
etmiş olan akıllı, zeki; fakat aklına düşen şüpheler sebebiyle inancında
tereddüt yaşayan ve bu sebeple huzur, sükûnet ve güvenlerini kaybeden
veya kulaklarına gelen bazı şüphelerin vicdanlarını rahatsız ettiği
kimseler.
İmam Gazali bu gruba karşı sergilenmesi gereken tavrı ve izlenilmesi gereken metodu şöyle açıklar:
Bu kimselere karşı son derece nazik ve
yumuşak davranmak gerekir. Huzur ve güvenlerini tekrar kazanabilmelerini
sağlamak ve akıllarına gelen şüpheleri izale edebilmek için mümkün
olduğunca ikna edici ve onlar tarafından kabul edilebilecek bir üslup ve
dil kullanılmalıdır. Bu üslup sadece şüphelerini garipsemek, nasıl
böyle bir şey düşünebilirsin demek suretiyle ayıplamak, bir ayet okumak,
bir hadis rivayet etmek veya faziletliyle meşhur birinin sözünü
nakletmek şeklinde de olabilir. Bu tür bir üslupla şüpheleri zail
oluyorsa münazara kurallarına göre serdedilen delillere girmemelidir.
Çünkü bu üslup -çoğu zaman- onların zihinlerinde başka problemlere kapı
aralar. Bu kişi meseleyi kökünden halleden kesin deliller dışında bir
şeyle ikna olmuyorsa, işte ancak bu durumda gerçek/kelamî delillere
başvurulabilir. Fakat bunun da ihtiyaç duyulduğu kadar ve problemli
meseleyle sınırlı olması gerekir.
4. Grup: Ehli dalaletten zeki ve insaf sahibi olan kimseler…
Bunlar ehli dalaletten bir grup olup
kendilerinde akıl ve zekâ parıltıları görülen, itikatlarına arız olan
şüpheler sebebiyle hakkı kabul etmeleri umulan/insaflı veya en azından
yaradılış ve fıtrat gereği inandıkları şeyden şüphe duyabilecek kadar
yumuşak kalpli kimselerdir.
Bu tür kişileri hakka yönlendirip sahih
itikada irşat edebilmek için -cedel ve taassuba düşmeden- çok yumuşak
bir üslup benimsenmelidir. Zira cedel ve taassub dalalet saiklerini
artırır, inat ve ısrar güdülerini harekete geçirir. Halkın kalbine kök
salmış olan birçok cehaletin sebebi ehl-i haktan bir kısım cahillerin
taassubudur. Bunlar hakkı meydan okurcasına izhar edip hasmın zayıf
olanlarına hakaret gözüyle baktıklarından karşı tarafın inat ve
muhalefet duygularını kabartmışlardır. Ve böylece batıl inançlar bu
kişilerin kalbinde kök salmıştır. Sonra da yumuşak üslup kullanan
âlimler fesadı çok açık olduğu halde bu batıl inançların kökünü kazımada
çok zorlanmışlardır. Hatta bu taassup öyle bir dereceye varmıştır ki,
bir grup “konuşurken ağzımızdan çıkan harflerin bile kadim olduğunu”
iddia eder olmuştur.[1] İnat ve taassup aracılığıyla şeytanın insanları
ele geçirmesi olmasa idi, bırakın akıl sahibi kişiyi, bir mecnunun dahi
kalbinde böyle bir inancın yerleşmesi mümkün olmazdı. İşte cedel ve inat
böyle dermanı olmayan bir derttir. Mütedeyyin kişi bundan var gücüyle
sakınmalı. Kin ve nefreti terk etmeli. Allah’ın tüm kullarına rahmet
nazarıyla bakmalı. Bu ümmetin yoldan çıkmış olanlarını irşat etmek için
şefkat ve nezaketten faydalanmalı. Ehli dalaletin dalaletini körükleyen
huysuzluk ve aksilikten zinhar uzak durmalı. Ve asla unutmamalıdır ki,
inat ve taassupta ısrara sebebiyet verecek duyguları kışkırtan kişi,
bid’at üzere ısrara yardımcı olduğu gibi bu yardımcılığından dolayı
ahirette mesul olup sorgulanacaktır da.
İmam Gazali’nin kitabının başında dört
mukaddime sunduğunu bunlardan birincisinde Kelam ilminin dindeki önemi
incelediğini, ikincisinde ‘Kelam ilmiyle kim ne kadar ilgilenmelidir’
konusunu ele alarak insanları bu konuda dörde ayırdığını söylemiş ve ilk
grubu bir önceki makalede incelemiştik. Bu makalede geriye kalan üç
grubu zikrederek ilimlerin taliminde İmam Gazali gözüyle bir usul
sunmaya çalıştık. Özetleyecek olursak İmam Gazali Kelam ilmiyle alakalı
olarak insanları dört grubu ayırıp her grup hakkında şunları
söylemektedir:
- Grup: Sahih inanca sahip olup Kelamî hiçbir problemden haberi olmayan halk tabakası: Bunlar hiçbir surette kelamî meselelerle yüz yüze getirilmemeli.
- Grup: İnatçı kâfir ve bid’atçılar: Bunlarla oturup konuşmanın hiçbir faydası yoktur. Bunları ancak kılıç paklar.
- Grup: Aklına bazı şüpheler düşmüş sahih inanca sahip zeki ve akıllı kişiler: Bunların şüphelerini gidermek için öncelikle kelamî delillere başvurmamalı. Kelamî deliller son çare olarak kullanılmalı.
- Grup: Ehl-i dalaletten akıl ve vicdan sahipleri: İşte kendilerine karşı kelamî delillerin kullanılacağı ve şefkat ve merhametle davranılıp kışkırtılmamaları gereken asıl grup.
Not: İmam Gazali, bu dört
mukaddimeden burada yer vermediğimiz üçüncüsünde bu ilmin farz-ı kifai
olduğunu ve dördüncüsünde ise kitabında kullandığı delil türlerini
anlatmıştır. Makalemizin konusuyla alakalı olmadığı için bu kısımlar
üzerinde durmadık. Dileyenler kitabın Arapçasından veya Türkçe
tercümesinden bu kısımları okuyup inceleyebilirler.
[1] İmam Gazali burada Kur’an’ın mahlûk olmadığı konusunda Haşeviye’nin ifrat derecesine varan görüşünü kastetmektedir.
http://darulhikme.org.tr/darulhikme/tr/2013/01/21/ilimlerin-taliminde-usul-imam-gazali-ornegi-ii/ - http://darulhikme.org.tr/darulhikme/tr/2013/01/21/ilimlerin-taliminde-usul-imam-gazali-ornegi-ii/
------------- "Mümin eli ve dili ile kimseye zarar vermeyendir" Hadis (dinimizislam.com dan)
|